Ana Sayfa 1998-2012 "Dev Bir Eser" Hakkında

“Dev Bir Eser” Hakkında

Medyadaki birtakım sıfatlar vardır: “Dev bir eser”, “Harika bir şov” gibi. Ben de bunlardan birincisini kullandım ama abartmadan ve hakkıyla. Sade ciltlerin cüssesiyle de değil. (Her bir cilt bin küsür sahife!)

Editörlüğünü eski Millî Eğitim Bakanı Hasan Celâl Güzel’in ve Prof. Dr. Kemal Çiçek’le Prof. Dr. Salim Koca’nın yaptıkları “TÜRKLER” adlı 25 ciltlik eserden söz ediyorum. Daha önce de, Hasan Celâl Güzel’in başkanlığında gene “Yeni Türkiye Yayınları” arasında 12 ciltlik “Osmanlı Tarihi”ni 1999’da çıkarmışlardı.

2001’in tam sonunda çıkan “Türkler” kitap dizisinin (ve İngilizce olarak da yayınlanan 6 koca ciltlik “The Turks” kitaplarının bende acı-tatlı hatıraları var.

Birinci cildin “Türklerin Kökeni, Ön-Türkler, İlk-Türkler, Türklerin DNA ve genetik yapısı ve Etrüskler” gibi bölümlerini benim yazmamı isteyen Hasan Celâl kardeşim, 25 Aralık 2001’de teslim vâdi almıştı benden. Aylar vardı ve rahattım, çünkü bu konularda pek çok araştırmalarım yayınlanmıştı. Rahat yetiştirirdim.

Gelgelelim araya Amerika ve Havai seyahatleri girdi, döndüğümde ancak birkaç hafta zaman kalmıştı. Ve eski huyum, eski yazılarımı aktarmak yerine, yeniden araştırmak ve daha yeni buluşları da eklemek istiyordum. Son dakika, Atatürk’ün “Türk Tarih Tezi” de benden istenmişti.

Hemen işe koyuldum. Yığınla dosya ve 87 tane üç dilde kitap masamın üstünde kuleler gibi dizildi!

Takvim 20 Aralık 2001’i gösterdiğinde beni bir telâş kapladı: yetiştirebilecek miydim?

Akşama doğru kelimenin tam mânâsıyla beni “afakanlar” basmaya başladı. Büromdan fırlıyor, üst kattaki daireme kaçıyordum. “Stres” deyip geçiyordum. Meğer tansiyon fırlamasıymış! Hayatım boyunca (yani 80 küsur yıldır) tansiyonum 12/8 veya 13/7’den hiç kıpırdamadığı için tansiyonun nasıl azap verdiğini ve ne olduğunu bilmezdim.

Neyse, 25 Aralık’ta yazılarımı 8 dosya hâlinde tamamlayıp yollayınca bir oh çektim. Meğer iş bu kadarla kalmazmış. O gece İstanbul’da toplanan 9. Türk Dünyası Kurultayı’nın kapanış yemeğine, Otel Polat-Rönesans’a gittim. Gece bitmeden rahatsızlık hissettim, eşime “açık havaya çıkayım” dedim. O paltomu almaya giderken ben sendeleyerek dış kapıyı açtım. Ondan sonra kendimi yerde, ambulanstan sedyeyle koşanları görerek şaşırdım; meğer bayılmışım. Ambulansla bir sokak ötedeki “İnternational” Hastanesine götürdüler, aşırı tansiyon teşhisi koydular, iki serum taktılar ve 3-4 saat sonra taburcu ettiler (1 milyar küsur liraya maloldu bu macera!) Bir sürü de ilâç. O tarihten itibaren de inip çıkan tansiyonlarla tanıştım, hâlâ uğraşıp duruyorum (bir faydasını görmeyince geçen gün ilâçları da attım, tuzlu ayran ve sarmısak azbuçuk işi görüyor).

İşte o koca ciltlerin mükâfatı bu oldu!

Ama her sahifede Bozkurt kafasını görünce, ve birbirinden güzel araştırmalar okuyunca -tansiyonum yola gelmese de- “değermiş” dedim.

Eserin derin bir tenkidini (olumlu-olumsuz) yapmak için aylar ve pek çok sahifeler ister. Bu da elbet yakında yapılır. Yalnız yayın kurulunda 32 seçkin ilim adamı ve profesör bulunan bu “dev eseri” alabilirseniz, hemen alıp raflarınıza yerleştirmenizi tavsiye ederim. (0312) 440 15 76’dan Sabiha Hanımla konuşup benden selâm söyleyin, belki bir kolaylık da gösterirler).

İşte bu “dev eserlerin” macerası da bu!

DİPNOTLARI

1. Orkun’un geçen sayısında, biri benden kaynaklanan, iki yanlış olmuş. Dipnotundaki ilk satır, “bilimle ilgili OLMAYAN konular yazdığımda” şeklinde düzeltilmelidir. Diğeri de, yazımın son kısmının atlanmış olması. Sayfadaki düzeltme ona aittir.

2. H. Celâl Güzel’in TÜRKLER eserinin ilk cildindeki yazıların, “Atatürk”ün Türk Tarih Tezi” yazımın devamı gibi çıkmış. Oysa ayrı ayrı konulardır.

3. Bir eski komünist, 1944 dâvası sanıklarına romanında, isim de vererek iftiralar atmış. Her ne kadar benim adamı, Nazilerden para almaya karşı çıktığımı lûtfedip belirtmişse de diğerlerini töhmet altında bırakmış. Bir yerde de benim, küçük “melez” çocukları idam etme fikrinde olduğum iftirasını atmış. Dâva açıyorum. Beşir Ayvazoğlu dostumuz da, bizi savunan iki yazısında Ergenekon-Bozkurt-Gökbörü dergilerini kalitesiz ve çocukça bulmuş. Prof. Z. V. Togan’ın, Peyami Safa’nın, Reşat Nuri Güntekin’in ve o günlerin en seçkin imzalarının, en kıymetli profesörlerin ve ilimadamlarının araştırmalarını taşıyan bu dergilere böyle bakmayı doğrusu yadırgadım. Cevabım “Türk Edebiyat Derisi”nin gelecek sayısında.

DÜZELTME

Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan’ın 55. sayımızdaki yazısının iki sayfası faks makinesinin arızası sebebiyle eksik basılmıştır. Aşağıdaki metin, geçen sayımızdaki yazının en sonuna girecektir. Özür dileyerek düzeltiyoruz.

Bunu bir arkadaşına anlatmış.

“-Bugün durum acaba nasıl? Son dibe vuruşumuzdan sonra “Ulu Yücemiz” ülkemizi kurtardı, düz yola soktu. Böyle haksızlıklar sökmez artık!” demiş.

Arkadaşı, hep horlanan “Burunculardan”mış.

“Bir araştırsam iyi olur”, demiş, “baksana memleketimiz 20-30 yıldır kötü gidiyor gene”. “Ulu Yücemiz” öldükten sonra sahiden Tuhaf Ülke hâline geldik. Onun zamanında zenginlikte, refahta bizimle aynı hizada olan küçük küçük komşularımız, hattâ Asya’nın ta ucundaki ülke Kore bile bizi fersah fersah geçti, biz yerimizde saydık. Zavallı halkımız bunalımdan bunalıma sürükleniyor. Acaba bizi gene bu “sabık mahkûmlar” mı yönetiyor?”

Tarafsız yapılı bir bilim adamı olan matematikçi (istatistikçi) bu “sabık mahkûmlar” deyimine kızmış, arkadaşını azarlamış.

Gene de içine kurt düşmüş, bugünkü durumu da araştırmaya başlamış. Ve gene hayretten hayrete düşmüş. Bir gece arkadaşından özür dileyip ona dert yandı:

“Bak” dedi, “hastalıklı başbakanımızı âdeta esir alan ve işleri alt üst eden ablası, senin tabirinle ‘onlardan” çıktı. Hattâ gizlice başka dinden. Uzaylıları araştırma bakanı da o hanım gibi. İşler tepetaklak olup da hükûmet dağılacak gibi olunca bayrak açarak ortaya fırlayan lider iddiasında olanları da araştırdım: “Hepsi Acayip”ler kökenli. Biri, Ulu Yüce Kurtulma Savaşını verirken, isyan çıkaran ve ‘onlardan’ olan bir aileden geliyor. Öteki çok ciddî görünümlü fakat Amerikalıların, AB’lilerin maşası denilen bir zat. Onun da ailesi geçen yüzyılda, önceki devletimiz çökerken ve valiyken isyan çıkaran Acayipler kökenli ünlü bir aileden. Bir ikisi hariç, hepsi de ‘onlar’dan. Zaten son 20-30 yılda bizi yönetenlerin, çoğu Acayiplermiş.

Ne tesadüf!”

Arkadaşı güldü:

– Sizin gibiler hep zaten bunu tuhaf bir tesadüf gibi gördünüz, ‘onları’ gizli gizli güldürdünüz. Ve her seçimde çoğunlukla ‘onlara’ oy verip seçtiniz. Şikâyete ne hakkınız var. Hem onlardan da ülkesini seven çıkıyor. Montesqieu dememiş mi: “Her millet lâyık olduğu yöneticilerle yönetilir” diye. Gene onları seçeriz, hiç merak etme! İtiraz edip “Buruncu ayrımcı”mı olacaksın? Bak onlar hiç “ayrımcı” mı? Demokrat! Demokrat!
 

Orkun'dan Seçmeler