Bulgaristan’da Türk olan ve Türk olduğunu kabul eden üç unsur bulunmaktadır:
1. Osmanlı’dan kalma Türkler ve Tatarlar,
2. Pomak Türkleri,
3. Çingeneler.
Pomakların menşei konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bulgarlar Bulgar olduklarını, Yunanlılar ise en eski Yunanlılar olduklarını iddia etmektedirler. Ancak Pomaklar kendilerinin Türk olduklarını söylemektedirler. Asıl olan da budur. Kişinin kendisini nasıl kabul ettiğidir. Her halk kendi menşeini ve kendisini en iyi bilir.
Pomak Türkleri: XI. asırda anayurtları Orta Asya’yı terk ederek, Ukrayna ve Romanya üzerinden Bulgaristan’a gelen Kuman Türklerinin torunları olan Pomaklar ilk olarak Bulgaristan’ın Tuna Boyu ve Dobruca bölgelerine, daha sonra güneye inerek Rodoplar ve Makedonya’nın doğu kesimlerine yerleşmişlerdir. Bugün ağırlıklı olarak Rodoplar ve Pirin bölgelerinde ikamet etmekte olan Pomak Türkleri bunun dışında Bulgaristan’ın kuzeyindeki Lofça, Plevne, Teteven; Orta Bulgaristan’da Filibe vilâyetlerinde küçük gruplar hâlinde yaşamaktadırlar.
Pomak Türklerinin kökeni ve tarihî geçmişi ile ilgili olarak bugüne kadar İngiliz arşiv belgeleri de dahil olmak üzere yapılan incelemeler; Pomakların gerçekte XI. yüzyılda Balkanlara geldiklerini, daha sonra dinlerini terk ederek, Müslümanlığı benimsediklerini ve zaman içerisinde Osmanlılarla kaynaştıklarını ortaya koymaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun Rodop ve Pirine yönelik fetih seferleri sırasında Pomak Türkleri “öncü”, “aracı” ve “ileri keşif kolları”nda aktif görev almışlardır.
Kuman Türklerine Pomak adı da yarımadaya gelen Osmanlılara yardım etmelerinden dolayı İslâvlar tarafından takılmış bir isimdir. İslâvlar, Anadolu’dan gelen soydaşlarına maddî ve mânevî yönden destek sağlayan Kumanlara, İslâvca’da “yardımcı, yardım eden” anlamına gelen “POMAĞAÇ” adını takmışlardır.
“POMAK” kelimesi Yunanlı ve Bulgarlar tarafından iddia edildiği gibi bir kavmin adı değil, Kuman Türklerine İslâvlarca verilmiş bir sıfattır. Görüldüğü gibi daha ilk aşamada Yunan ve Bulgar tezlerinin geçersizliği ortaya çıkmaktadır.
Bu tarihî gerçeklere rağmen, Yunanistan ve Bulgaristan, Pomakların kendi etnik gruplarına mensup olduklarına yönelik hiçbir bilimsel dayanak taşımayan iddialar ortaya atmaktadır.
Bu çerçevede; Yunanlılar, Pomakların “Müslümanlaştırılmış Bulgarlar” olduğu tezini ileri sürmektedir. Gerçekte, Pomaklar ne Yunanlı ne de Bulgar’dır. Gerçekte Pomaklar öz be öz Türk’tür.
Pomakçanın % 30’unu Ukraynaca, % 25’ini Kuman-Kıpçak Lehçesi, % 20’sini Oğuz Lehçesi, % 15’ini Nogay Lehçesi ve % 10’unu Arapça kelimeler oluşturmaktadır.
Pomak Türklerinin lisanında % 30 oranında İslâvcanın yer alması Kıpçak Türklerinin X. ve XI. inci asırlardaki göç dönemlerinde gerek Ukrayna ve Besarabya’daki İslâvlar ile, gerekse de daha sonraki dönemlerde Makedon İslâvları ile olan kültürel ve ticarî ilişkilerine dayanmaktadır.
Pomakçanın % 60 Türk lehçelerinden oluşmasının yanı sıra Pomakların etnik olarak da Balkanlı Yunan, Bulgar, Mekedon unsurlar ile yakınlığı yoktur.
Pomak Türkleri Bulgaristan’ın özellikle Rodop Dağları’nın Bulgaristan ve Yunanistan sınırları etrafında yaşarlar. Bulgarlar, Makedonlar, Yunanlılar ve Sırplar, Pomakların kendi soylarından olduklarını söylemekte, Osmanlı döneminde onların Müslümanlaştırıldıklarını iddia etmektedir. Halbuki Pomak Türkleri bilinen tarihleri boyunca Türklüklerinden şüphe etmemiş; Türklüğe, Osmanlı Devleti’ne ve Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlılık duyguları içerisinde olan bir unsur olarak hareket etmişlerdir.
Bizce de Pomak Türkleri, Balkanlara Osmanlıdan çok önce yerleşen Kuman, Peçenek ve Kıpçakların kalıntılarıdırlar. Mevcut olan kan bağı nedeniyle Osmanlı’nın Balkanlara gelmesi ile birlikte kitle hâlinde İslâmiyeti kabul etmişler ve devlete hizmet etmişlerdir. Nisan 1876’da Osmanlı yönetimine karşı organize edilen Bulgar ayaklanmasında Bulgarların yanında yer almadıkları gibi, bilakis ayaklanan Bulgarların bastırılmasında çok aktif bir şekilde rol oynamışlardır.
Daha sonra 1877-78 Osmanlı-Rus savaşında da Pomaklar, Osmanlı yanlısı ve Bulgar karşıtı tavırlarını sürdürmüşlerdir.
Ayrıca 1877-78’deki savaşta Rodoplarda yaşayan Kıpçak, Kuman ve Oğuz Türkleri bir araya gelerek birlikte canlarını, mallarını ve namuslarını koruyabilmek için, topraklarının Ruslar tarafından işgal edilmemesi için direnişe geçmişlerdir.
Hattâ İngiliz konsolosunun raporunda Rodoplarda Türkler ilk defa Nisan 1878’de Rus kuvvetlerine karşı çarpışarak, onları püskürttüler diye yazılmıştır. Rodoplarda Türklerin canını, malını ve namusunu Ruslara ve Bulgarlara karşı savunmak amacına yönelik olarak, Rus işgali tehlikesine karşı bir nefsi müdafaa şeklinde kendiliğinden başlayan ve genişleyen hareketin lideri tek değildir.
Bu müdafaa sırasında yapılan yazışmalara bazen 10 üyelik bir heyet veya 25-30 temsilci, bazen de 100 köyün muhtarları imzalarını atmışlardır. O zamanlarda tüm olumsuz şartlara rağmen Rodop Türklerinin direnişi devam etmiştir.
1879 kışında çoğu kadın ve çocuk olmak üzere binlerce insan soğuk, açlık ve hastalıklardan ölüme terk edilmiştir. Ancak her şeye rağmen teslim olmamışlar ve 27 mayıs 1879 tarihine kadar süren geçici Rus yönetimi esnasında Ruslar Rodoplara hâkim olamamışlardır. O zaman Osmanlı yönetimine verilen Arda’nın güneyindeki ahali ise, silâhlarını Osmanlı otoritelerine hemen teslim etmişlerdir.
Arkadan Berlin Antlaşması ile kurulan Doğu Rumeli vilâyetine bırakılan Kırcaali ve Devin ahalisi “Biz ancak Osmanlı askerlerine silâhlarımızı teslim ederiz, mevcut yönetime güvenmiyoruz,” demişlerdir. Uzun görüşmelerden sonra Rodop Türkleri silâhlarını teslim etmemek, vergi vermemek ve ancak Türk idareciler tarafından yönetilmek şartıyla o zaman Doğu Rumeli valisi Aleko Paşa ile anlaşmışlardır. Bulgar yönetimleri de fırsat buldukça bölgeye saldırmış, zorla onları itaat ettirmek istemişlerse de Türk ahalinin silâhlı direnişi ile karşılaştıkları için geri çekilmek zorunda kalmışlardır.
Böylece bölgede barış sağlanamamış, bir nevi kendi kendini yönetim anlayışı içerisinde devam etmişler. Rodop Türkleri kendi mahkemelerini ve kendi polis teşkilâtlarını kurmuşlar ve gerginlik devam etmiştir. 1885 yılında Doğu Rumeli vilâyeti Bulgaristan Prensliği ile birleşti, fakat Rodop Türkleri bu anlaşmayı tanımadı. Onlar Osmanlı’ya bağlanmak istediklerini bildirdiler. Böylece bu meselenin çözümü için, toplanan İstanbul Kongresi’nde 5 Nisan 1886 tarihinde Rodopların Osmanlı yönetimine verilmesi kararlaştırılmıştır. İşte burada da gördüğümüz gibi ta o zamanlarda Kıpçak, Kuman ve Oğuz Türkleri birbirlerine sahip çıkmışlardır. (Fakat 1970’lerde bunlara sahip çıkılmamıştır, böylece de 1984 gelmiştir.)
O zamanlardaki bu direniş Rodoplarda Türk varlığı sorununun bir nevi tarihî temellerini ortaya koymakta ve bölge ahalisinin hâfızasında tazeliğini hâlen korumaktadır. Böylece Rodop Türkleri, 1877’den günümüze kadar bölgeye hâkim olan Bulgaristan yönetiminin istediği kalıba hiçbir zaman sokamadığı bir topluluk olarak varlıklarını sürdürdüler ve buna devam etmektedirler.
1912-13 Balkan Savaşları: Bağımsız Bulgaristan yönetimi, Türkleri parçalayarak yok etmeye başlamıştır. Bu yıllar, özellikle Kıpçak-Kuman Türklerini (Pomak Türkleri) Bulgarlaştırmak için harekete geçilen ilk dönemdir. Bu yıllardaki toplu Bulgarlaştırma hareketi “POKRISTVANE” adıyla anılır. O dönemlerde batı ve orta Rodoplarda Bulgarlar tarafından komiteler kurulmuştu. O zamanlarda 150.000 civarında Pomak Türklerine Hristiyanlığı kabul ettirdiler ve Bulgar isimleri verdiler. Çok yerde camiler kiliseye çevrildi. Bu bölgelere Bulgar öğretmenler ve papazlar gönderildi. O bölgede yaşayanların gönüllerini kazanmak için yiyecek ve giyecek dağıtıldı. Ancak Osmanlı’dan çekinen Bulgar yönetimi geri adım atmak zorunda kalmıştır. Pomak Türklerine Türkçe isimleri iade edilmiş, camilerde ibadet edebilmelerine, geleneksel kıyafetlerini giyebilmelerine müsaade edilmiştir.
Daha sonra 1938 yılında “Rodina Kardeşlik Cemiyetinin” kurulması ile Pomak Türkleri için ikinci zor dönem başlamış oldu. Bu cemiyet, Pomakların Bulgarlarla aynı soydan geldiklerini ileri sürerek, kardeş oldukları tezini işlemeye başlamıştı. Bulgarlaştırma yine başlatılmıştı ve karşı çıkan dövülüyordu, yeni doğan çocukların ismi Bulgarca yazılıyordu. Türkçeye izin verilmiyordu. İnsanlar yine çaresiz ve yalnızdılar.
1944’te II. Dünya Savaşı’ndan sonra Bulgaristan’da kurulan Komünist rejimin ilk yıllarında (halkın desteğini alabilmek için) yapılan bu uygulamalar, faşist kampanyalar olarak nitelenerek kınandı. Ancak takip eden yıllarda rejim tamamen Bulgaristan’a yerleştikten sonra yeni Bulgar idarecileri Pomak Türklerine yönelik aynı metotlara başvurmaktan çekinmediler.
1945-49 yılları arasında Bulgaristan-Yunanistan sınırına yakın yerlerde yaşayan Pomak Türkleri özellikle yeni rejim açısından yeterince güvenilir bulunmadıkları için Bulgaristan’ın iç kesimine zorla sürgün edilmişlerdir. Bazı köyler o zamanlarda tamamen boşaltılmıştır.
1950 yıllarında 30 km’ye kadar olan Pomak Türkleri köylerinin giriş ve çıkışları izne tabi tutulmuştur. Böylece sürekli kontrol altında tutulan yerler statüsüne sokulmuştur, bu da 1992’ye kadar devam etmiştir. İşte bugün bazı kimselerin karar vermeden bu gerçekleri bilmeleri gerekir.
1950-55 yılları arasında Tatarların ve Müslüman çingenelerin isimleri değiştirilmeye başlanmıştır. Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi 1962 Nisan ayında Çingene, Tatar ve Pomakların Türklük bilinçlerinin yok edilmesi için bir dizi uygulamayı yürürlüğe sokmuştur. İsimleri değiştirilmiş, geleneksel kıyafetler yasaklanmış, modern kıyafetler giymeleri zorunlu tutulmuştur. 1956 Bulgaristan nüfus sayımlarında Pomak Türkleri ilk defa Bulgar olarak kayda geçmişlerdir.
1964 yılında bu uygulamalardan vazgeçilmiş ve 130.000 kişinin Türkçe isimleri iade edilmiştir. Daha sonra 17 Haziran 1970 tarihinde BKP’nin aldığı bir kararla Pomak Türklerinin Bulgarlaştırılması uygulamasına, toplu isim değiştirmelerle yeniden başlanmıştır. 1974 yılına kadar tehditler, hapisler, yaralamalar ve öldürmeler ile bir arada olan bütün Pomak Türklerinin isimleri Bulgar isimleri ile değiştirilmiştir.
17 Temmuz 1970 tarihinde BKP Merkez Komitesi ve Politbüro yetkilileri 549 sayılı gizli karar ile tehdit altında milliyet ve din değiştirme kararını almışlardır. Bu karardan sonra Bulgarlaştırma faaliyetleri hızlandırılmış, zaman zaman kanlı katliâmlara dönüştürülmüştür. Ayrıca o dönemde Meriç barajı gölünde 1000 kişinin cesedi toplu hâlde ortaya çıkarılmıştır. Olayı dünya komuoyuna, Yugoslavya Televizyonu duyurmuş, hunharca işlenen bu cinayetleri şiddetle kınamıştır. Bu arada Libya lideri Kaddafi’de Bulgarların Türklere karşı giriştiği din ve milliyet değiştirme politikasına karşı harekete geçmiştir.
1972 yılında Kaddafi Bulgaristan’a bir heyet göndermiş, Türklere karşı girişilen jenosit hareketini inceletmiştir. Daha sonra ise şiddetli protestoda bulunmuş ve Libya’daki Bulgar işçilerini sınır dışı etmiştir.
Ayrıca 1972 yılında Ribnova köyüne gelen Bulgar milisleri Türklerin isimlerini zorla değiştirmeye çalışmışlardır. Buna karşı köy halkı bir araya toplanarak sopa, balta, ellerine ne gelirse almışlar ve karşı koymuşlardır. Böylece milisleri köyden kovmuşlar, ellerinden silâhları da almışlardır. İki gün sonra ise gidip silâhları karakola teslim etmişlerdir. İşte bu da bizim milletin iyi niyetli olduğunu apaçık göstermektedir. Daha sonra bu halk yok edilmiş ve işkencelere tabi tutulmuştur.
Yukarı Cuma’nın 240 hanelik Kızanlık köyü tamamen Türk köyüydü. 1972 yılında birkaç kişinin dışında bütün köyde yaşayanlar çocuk, kadın demeden diri diri yakılmışlardır. Bu olayın sebebi Pomak Türklerinin Bulgar olmayı kabul etmemeleri, suçları Türk olmalarıdır. Bu köyde isim değiştirme esnasında av tüfekleri hattâ baltalar bile toplanmıştır. İsim değiştirmeye razı olmayanlara da çeşitli baskılar yapılmış ve aylarca maaş vermeden çalıştırılmışlardır. Bunun da ne olduğunu ancak yaşayanlar bilebilir. Aylarca evine, çocuklarına ne götürebildiler, acaba bunu düşünebilir miyiz? Bu isim değiştirmeyi sonuçlandırmak için ise Kızanlık köyüne baskın yaparak köy halkını toplu hâlde bir samanlığa doldurmuşlardır. Burada Türkleri samanlıkta 3 gün 3 gece ekmek, su vermeden aç susuz hâlde bırakmışlardır. Bu baskılar sonucunda da Türklerin Bulgarlaşmayı kabul etmemeleri üzerine samanlığı içindeki insanlarla birlikte yakmışlardır.
İşte bunu okuyanlardan kaç kişi bunu göze alabilir? Bu da Pomak Türklerinin ne kadar Türk olduğunun bir kanıtıdır. Böylece komünist yöneticilerin de barbarlığı sonucunda bu köyde 240 hane ihtiyar, kadın ve çocuk dahil olmak üzere köyde bulunanların tamamı diri diri yakılmıştır. Tabiî bunlar soykırıma tabi tutulmuyor nedense?
13.03.1972 tarihinde Paşmaklının Berotin, Dospat adlı köylerine baskın yapmışlar, asker ile polisler tank, kamyon, köpekler ve itfaiye araçları ile saldırmışlardır. Böylece Rodop Türklerinin adlarını değiştirmek için korkunç bir zulüm başlatılmış ve her tarafa ateş açılarak Rodop toprakları Türk kanına bulanmıştır. Barotin köyünde 14 ile 17 mart arası köylüler ile milisler arasında şiddetli bir çarpışma olmuştur. Fakat halk topların karşısında dayanamamış, yaralı kardeşlerini orada bırakarak kaçmak zorunda kalmıştır. Askerler ve milisler köylerde Türkleri köpeklerle kovalamışlar, takip etmişlerdir. Bu olayları düşünerek Pomaklar hakkında ona göre konuşmak gerekir.
Fakat ne yazık ki, Bulgaristan Türklerinin acı feryadı dünya kamuoyunda da Türkiye’de de yeterince duyulamamıştır. Bu suskunluktan cesaret alan komünist yönetimi 1984 yılında bu hareketi sonuçlandırmak için tüm Bulgaristan’a yaymıştır.
Ardından Pomak Türkleri canlarını ve kimliklerini koruyabilmek için Türkiye’ye göç eden Oğuz Türklerinin (Osmanlı’dan kalanların) evlerini satın olarak yerleşmeye başlamışlardır.
Çok geçmeden 7 Temmuz 1978 tarihinde BKP. Merkez Komitesi bir karar alarak Pomak Türklerinin, Osmanlı’dan kalan Türklerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelere gelmelerini yasaklamıştır. Böylece bu konuda Oğuz Türklerinin (Osmanlı’dan kalanların) ilgisizliği, Pomak kardeşlerine hiçbir yardımda bulunmamaları 1984-85 yılını getirmiş oldu.
Bulgar yönetimleri Balkanlarda Osmanlı egemenliğinin sona ermesinden itibaren, Pomakları asimile etmek için zaman zaman şiddete varan baskılar uygulamışlardır. Asimilâsyonun ilk ayağı olarak Hristiyanlaştırma faaliyetlerine hız verilmiş, camiler tahrip edilerek kiliseye çevrilmiş ve isimleri değiştirilmiştir.
Hâlen sürdürülen propagandanın temelinde bir değişiklik olmamakla birlikte zaman zaman yöntemler değiştirilmektedir, fakat sonuçlar hep aynı yola çıkar.
Ancak, Pomak Türkleri geçmişte olduğu gibi bugün de kendi millî benliklerini koruma yönündeki mücadelelerine devam etmektedirler. Bu konuda onlara yardım edilmesi şarttır.
Bölünmenin sonuçlarının her zaman felâketlerin başlangıcı olduğunu Bulgaristan Türkleri artık kavramalıdırlar. O eski zamanlarda Rus ordusunu yurtlarına sokmayan bu kahraman Türkler kendi aralarında bölündükten sonra İslâv Bulgarlara bile yenik düştüler. Ancak bilinçlendirilmediklerinden dolayı halkı suçlamak yanlış olur. Bu konuda en çok suçlu olanlar Bulgaristan’daki Türk aydınlarıdır. Zaten bir toplum için cahiller zararlıdırlar, fakat “diplomalı cahiller” ise felâkettirler.
Böylece 10 Kasım 1989 tarihinde rejimin yıkılması ile başlayan demokratikleşme sürecinde Türklerin Türk isimlerini yeniden geri alabilmeleri için gerekli yasal düzenlemeler yapıldı.
Ancak Türk ailelerinde kuşaklar arasında çatışmalar sebebiyle kendi içlerinde sorunlar yaşanmaktadır. Yeni kuşaklar kendilerini Bulgar hissettiklerini söyleyerek Türk isimlerini almayı reddetmektedir. Bu durum gösteriyor ki o zamanlarda uygulanan asimile politikası kısmen de olsa amacına ulaşmıştır.
Bulgaristan’ın Osmanlı’dan ayrılarak Balkanlarda bağımsız devletlerin kurulması ile birlikte Pomak Türklerinin de problemleri başlamıştır. Pomak Türkleri 120 yıldır yoğun bir baskı, asimilâsyon ve şiddetli propaganda altında yaşamaktadırlar. Bugün sayıları 800.000 civarında olan Pomak Türkleri ile ilgili çalışmalar Bulgaristan’da en hassas konuyu oluşturmaktadır.
Görüleceği üzere Pomaklar kendilerini her zaman Türk hissetmişler ve her zaman Türklerin yanında yer almışlardır. 1990 yılından sonra Bulgaristan’da diktatörlüğün yıkılması ile demokratik yapılanmaya geçilmiştir. Pomaklar, Hak ve Özgürlükler Hareketinin kurulmasında da çok büyük emekler sarf etmişlerdir. Ancak takip eden yıllarda gitgide HÖH’den dışlanmışlar veya beklentileri gerçekleşmemiştir. Pomaklar ile ilgili ciddî çalışmalara gidilmemiş, yakınlık gösterilmemiştir.
Buna mukabil Bulgarlar topyekûn harekete geçerek yoğun bir şekilde propaganda yapmaya devam etmişler ve Hristiyanlaştırma kampanyalarını sürdürmüşlerdir. Öte yandan Suudî destekli Vahhabî faaliyetleri de yoğunluk kazanmıştır. Vahhabî çalışmaları da Türklüklerini kaybettirme yönünde yoğun bir şekilde devam etmektedir. Vahhabî propagandası, Pomakların yaşadıkları her yerde boy göstermeye başlamıştır. Türkiye’nin ise yaptığı yardımların nereye gittiğinin, neler yapıldığının arkasını araması gerektiği düşüncesindeyiz. Bu konuda Türkiye’nin de alternatif çalışmalar yapması gerekmektedir.
Özellikle 1990 yılından sonra Pomak Türklerine yönelik misyonerlik ve Hristiyanlık faaliyetleri kat be kat artmıştır. Bu nedenle Pomak Türkleri üzerine ciddî ve sürekli bir çalışmaya gidilmesi şarttır. Bulgaristan’daki siyasî dengelerde önemli rol oynayan bu topluluk ile yapılması gereken çalışmaları şöyle sıralayabiliriz:
o 1. Tarihî bilinç – Pomak Türklerinin Türk kökenli olduklarına dair araştırmalar yaygınlaştırılmalı ve yayınlar yapılmalıdır. Bu konuda birçok eser de mevcuttur. Bunların bir kısmı Bulgarcaya tercüme edilmeli veya el kitapları basılmalıdır.
o 2. Dinî faaliyetler – Dinî eğitim, yayın ve diğer etkinlikler Arapların elinden alınmalı ve Türkiye’de bir Vakıf ile birlikte çalışmalar yapılarak, dinî ve millî eğitim bütünleştirilmeli, aynı zamanda Hristiyanlık faaliyetlerinin önüne geçilmelidir.
o 3. Kısmî göç – Pomak Türklerinin yoğun olarak yaşadıkları köy ve kasabalardan, akraba ağı geniş olan aileler göçmen olarak Türkiye’ye kabul edilerek Türkiye ile olan diyalogları güçlendirilmelidir. Türkiye’ye alınacak 50-60 ailenin sağlayacağı bağın etkisi iki üç kuşak sürecektir. Ancak bunlara Türkiye’de imkânlar yaratılması da şarttır.
o 4. Sivil örgütlenme – Pomak Türklerinin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde sivil teşkilâtlanmalara ön ayak olunmalı, yardım edilmeli ve bu konuda eğitim verilmelidir. Bilinçli kişiler seçilerek sivil teşkilâtlar kurmalarına yardım edilmeli ve faaliyetleri desteklenmelidir.
o 5. Pomak Türklerinin Hak ve Özgürlük Hareketi ile bütünleşmeleri için gerekli faaliyetler yapılmalı ve bunlar Bulgaristan’da yayılmalıdır. Zaman zaman Türk düşmanları buna engel olmaya çalışacaklardır. Bu nedenle bunlara kendilerini ifade etme fırsatı verilmelidir.
2. Örgütlenme çalışmaları: Örgütlenme çalışmalarının iki başlık altında yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
1. Siyasî örgütlenme.
2. Sivil örgütlenme.
a) Dernekler
b) Vakıflar
3. İktisadî ve ticarî örgütlenmeler ve çalışmalar.