Ana Sayfa 1998-2012 Bu gidişin sonu nereye varacak?

Bu gidişin sonu nereye varacak?

Sen benim kardeşimsin, Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtler de kardeşlerimizin akrabasıdır, yani lûtfedip bizleri kardeş kabul ederlerse Türk düşmanları PKK, Peşmerge ve bizi her vesile ile şikâyet eden bu insanlar kardeşlerimiz olacaklar. Ama, bizlere kardeş dediklerini de pek az duymaktayız. Bu ülkeyi seven, bu kutsal toprakları sayan, yasalarına bağlı, saygılı olan, ne mutlu Türk’üm diyerek kendisini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kabul eden herkes, etnik kimliği ne olursa olsun Türk olarak kabul edilir denildiğinde, hayır ben Türk değilim, olmak da istemiyorum, ben Türkiyeliyim diyenler çoğunlukta. Sen Zazasın, Zaza Türk ırkının bir koludur diyenlere; hayır siz uyduruyorsunuz. Zazalar Türk değil Kürttür diye cevap veriyorlar. Kurtuluş Savaşı’nda Mehmetlerimizi İngiliz parası ile isyan ederek arkadan vurdunuz, Musul vilâyetinin kaybına yardımcı ve hattâ sebep oldunuz, biz sizi yine affettik, kardeş dedik, sadece isyancı bölücüler cezalandırıldı dediğimizde, hayır biz isyan etmedik, özgürlüğümüzü istedik, bizlere yapılan haksızlıklara direndik ve sizler binlerce insanımızı öldürdünüz, tutukladınız, şeyhimiz olan “Sait” ve diğerlerini idam ettiniz diye cevap veriyorlar. PKK, 50 bine yakın Türk insanını çoluk çocuk demeden öldürdü, vatanı bölmek, ayrı bir devlet kurmak istedi diyoruz; hayır, PKK özgürlüğümüz, haklarımız için savaştı ve halkını özgürlük savaşına çağırdı, bu isyan değil özgürlük savaşıdır diyorlar. “Köyler okullar yakıldı, köylüler göçe zorlandı” denilince hayır onları askerler yaptı diye karşılık alıyoruz. Buraları Türkiye’nin Güney Doğusudur, Türkiye’nin ayrılmaz bir parçasıdır dediğimizde, hayır buraları Kuzey Kürdistan’ın bir parçasıdır, Kürdistan’ın toprağıdır. Türkler tarafından işgal edilmiş, bizler özgürlüğümüz için savaşıyoruz, şeklinde cevap veriyorlar.

Çocukları kullanarak şanlı kutsal bayrağımızı ayaklar altına alıp yakıyorsunuz, bundan önce de Ankara’da HADEP kongresinde hadi ortak olduğunuzu iddia ettiğiniz Cumhuriyetimizin, milletimizin istiklâlini her Türk vatandaşının kalbinde, ruhunda nakış edilen İSTİKLÂL MARŞININ okunmasını unuttunuz diyelim, bayrağımızı niçin, neden yerlere attınız, attırdınız? Yok efendim o bir kışkırtma idi, Nevruz kutlamalarında da bu çocuklar kışkırtıldı. Hakikat hiç de öyle değil, bu çocuklar ve genç nesil, bölücü, PKK ve Türkiye’yi şikâyet eden siyasal Kürtçüler tarafından kinle, nefretle, Türk düşmanı olarak aşılanıyor, yetiştiriliyorlar. 14 yaşındaki çocuk denilenin eline silâh ver, bir de bir avuç şeker, hadi oğlum git babanı öldür de veya git şu evi yak işte benzin işte kibrit, bilinçlenmeden yetiştirilmeden, maksat ona anlatılıp inandırılmadan gider mi hiç? Yankesici ve kapkaççıların yaşlarını düşünelim bir kere.

Şu gerçek iyi bilinmeli, ne verirsen ver; kardeş de, ciğerim de, gözüm de, yetmez, onlar toprak istiyorlar, toprak. Kuzey Irak’ta oluşan, yarın ilânı beklenen devletle birleşmek istiyorlar, çalışmalar, plânlar bu doğrultudadır. Türkiye’de cereyan eden hâdiseler, oyunlar ve siyasîlerin vurdumduymazlıkları, ordunun elini kaldırıp durun yeter artık dememesi, diyememesi, bütün bunları hayra yorumlamak benim gibi âciz bir Türk sevdalısı için pek zordur, zor.

Son günlerde bazı TV. kanallarındaki programları takip edenler federasyonun Türkiye için en iyi çözüm olduğunun açıkça, çekinmeden ifade edilmekte olduğunu görmektedirler. KÜRT-DER kurucusu olduğunu söyleyen ve her konuşmaya başladığında ben Kürt aydınıyım diyen zat, Kürtler Mezapotamya’da yerleşen ve bu toprakların ilk kavmidir, Türkler Orta Asya’dan BURALARA göç etmiştir demekten hiç çekinmiyor. Sayın “aydın” demek istiyor ki bu topraklar bizimdir, sizler buralara daha sonra geldiniz ve işgal ettiniz, KERKÜK de işgal edilmişti ama bakın bugün asıl sahiplerine döndü.

Bunlar teröristtir, hayır efendim, PKK ve onu destekleyen, yardım eden, onlarla görüşen, Türkiye’nin Güneydoğusunda bulunan okulları, karakolları, sağlık merkezlerini yakan, teşvik, yatırım için para alıp Ege sahillerinde yazlık yaptıran, polisimize demir çubuklarla saldıran, kanun tanımayanlar “terörist” olarak nitelendirilmemeli, bunlar Vatana ihanet içindedirler ve bu eylemlerini bir amaç uğruna bilinçli olarak yapmaktadırlar. Bu bir başkaldırıdır, isyandır, vatanı bölüp Kürt devleti kurmaktır hedefleri, AB ve ABD bunların arkasındadır, onun içindir ki terör yaratarak, kan dökerek yasal sisteme karşı gelerek, anayasamızı tanımayarak, topraklarımızı bölme eylemlerine girişerek terör yaratıyorlar.

Türk milletini kışkırtarak, AB’nin arkasına sığınarak vurdumduymaz, AB’ye bağımlı hâle gelen siyasîlerimizin gözleri önünde çatışmaya, düşmanlık yaratmaya çalışıyorlar. Ne demek “KAHRAMANLIK HAFTASI” kutlamaları, vatan toprağını bölmek için köy yakan, çoluk çocuğu öldürenler ne zamandan beri Silopi Başak Mahallesinde ARGK’li Mahsun Korkmaz (Agit) ve Mazlum Doğan gibi caniler kahraman oldular? Kimin, neyin kahramanı? Mardin’in Kızıltepe ilçesinde DEHAP’ın bu kahramanlık gününde ne işi var? Biz PKK’nın partisi değiliz. O zaman Diyarbakır Belediyesine ait resmî devlet “cankurtaranları” ile terörist bölücülerin ölülerini hem de siren çala çala taşımalarına ne denilir? Türk milleti, bunlar da vatanı parçalama uğruna şehit oldular, mezarlarının açılışına Diyarbakır Belediye Başkanı gibi katılalım veya çiçek gönderelim mi demeli?

Gel gör ki Zana ve arkadaşlarının 17 Aralık 2004 zirvesi öncesinde Avrupa’nın tanınmış gazetelerinden Herald Tribune ve Le Monde’a verdikleri “Türkiye’de Kürtler Ne İster” başlıklı ilânda: “Türkiye Kıbrıslı Türkler için ne istiyorsa, Kürtler de onu istiyor”, açıkça ilân ediyoruz, biz devlet olmak istiyoruz, diyorlar. Nerede istiyorlar? Ecdadımın kanı ile sulanan, kendi uydurmaları olan “Kuzey Kürdistan’da” YANİ ANADOLUMUZDA. Ve SUÇ olan bu isteklerine Türkiye Cumhuriyeti Savcılığı TAKİPSİZLİK kararı veriyor.

Yıllardır yazıyorum, anlatıyorum, ya anlatamadım, yazdıklarım okunmadı veya savcının verdiği karar gibi konu ciddîye alınmadı. Birkaç yıl önce Kerkük Türklerini Süleymaniye Kültür Merkezi’nin Konferans salonunda anlatıyordum, önemi itibarı ile siyasal Kürtçülük, Kuzey Irak, temeli atılmış olan Kürt devleti veya Federasyon konusuna da değinmiş, MERSİN’in önemini, Kürtlerin bilinçli olarak oraya gelip yerleştiklerini, hayâl ettikleri devlet için denizlere çıkış yolu olarak Mersin’i seçtiklerini vurgulamıştım. Birkaç gün sonra dinleyicilerden aldığım telefonlar arasında “Kurultay” da muhabir olan gazeteci arkadaş geldi, söyleşi yaptık, yayınlandı, ondan sonra da birçok yazımda ehemmiyeti itibarı ile konuya değindim, Kerkük ile mukayesesini yaptım, Mersin’de çok önemli ve de çok ciddî DEMOGRAFİK DEĞİŞİKLİKLERİN olduğunu, ticaretin Türk’ü kardeş kabul etmeyenlerin elinde olduğunu, yerli halkın GÖÇ’E ZORLANDIĞINI ve yerlerine Türk’ü sevmeyen, militan ruhlu insanların yerleştirildiğini, ERBİL gitti, Kerkük gitmek üzere, sıra Diyarbakır ve…. ve…. Mersin’de. Erbil’de, Kuzey Irak’ta bayrağımızı yere atıp yaktılar, Türkiye, Talabanî’yi merasimle karşıladı, Sayın Öcalan deyip, bölücülüğü simgeleyen flamalar ve resimler altında nutuk atanlar, “son zamanlarda anti Kürtçü yaklaşımlar artmaya başladı diyen” Mersin’de DEHAP’lılar tahkikat yapıyor. Suçluları bulacaklar ve savcılık kim bilir belki affeder bunları veya Talabanî gibi onlar da iltifat görür. Anti Kürtçü, öyle mi? Sen benim en kutsal millî değerimi, namusumu ayaklar altına al, yak, ondan sonra da “ANTİ-KÜRTÇÜ” cereyanları artmasın. Türk milletini ne sandılar bu gafiller. Beni sev, ben de seni seveyim.

Vatanını biraz seven, özellikle gençlerimiz, zafer işareti, vatan haini Abdullah Öcalan’ın posterleri eşliğinde Zana Hanımın eğilip el öpmesini ve TÜRK BAYRAĞIMIZIN bulunmadığı toplantıları, Türkiye, Suriye, Irak ve İran’daki Kürtleri tek ÇATI altında toplamayı, Öcalan’ın yeni buluşu “Demokratik Konfederalizmi” amaçlayan yeşil zemin üzerinde PKK/Kongra – Gel’i simgeleyen flamayı. Kuzey Irak’taki Kürtlerin devletini simgeleyen kırmızı, yeşil, beyaz renkli şerit üzerindeki sarı güneşli flamayı. PKK Kongra / Gel’in isim değiştiren siyasî kanadının kırmızı zemin üzerinde yıldızlı Ermek’in flamasını düşünün, iyi tanıyın. Ve zafer işareti yapan yabancı gazeteciler, büyük elçiler, kralımız İbrahim “Acıses”… Neyin zaferidir bu sayın Tatlıses? Kürd’ün Türk’e zaferinin işareti mi, kinin ve nefretin bir göstergesi mi? İki toplumu karşı karşıya getirmek kimin işine yarar? Hele sizin hiç, Bu ülke, bu soylu halk, bu ulu Türk milleti sizi ve sizin gibilerini nereden nereye getirdi hiç düşündünüz mü?

Türkiye’de çok tehlikeli gelişmeler olmakta, yanı başımızda, yapılan siyasî hataların sonucu Kürt devleti âdeta Türkiye sayesinde inşa edildi, Türkiye RAUF DENKTAŞ gibi bir âbideyi karalayıp, Türkmenleri suçlayacağı yerde, oturup yeni bir Irak politikası ortaya koymalı, Kerkük bu durumlara nasıl geldi, nasıl getirildi, yarın Mersin, Kerkük veya Erbil olabilir mi? Rum kesiminde TORUNLAR pasaportla geziyor, Türkmenler seçimde yurt dışında idiler diye suçlayarak ne satılan topraklarımız ne de Kerkük gibi Mersin’in ve tehlike çanları çalan Diyarbakır’ın değişen, değiştirilen kimliği, “üzerinde hassasiyetle duruyoruz” ifadeleri ile Türk olan demografik yapıları gelir.

 

Orkun'dan Seçmeler