Aylar süren ayrılıktan sonra Türkiye’ye henüz dönmüştüm. Televizyonu açtım ve bir panel programına rastladım.
Amerika’da hep olduğu gibi, burada da konu Irak Savaşı’ydı. Şu farkla ki olaya “Türk” gözüyle bakılacaktı. Meğer ben öyle sanmışım. Tartışma -o da denemez, çünkü her üç konuk da birbirlerinin iddialarını destekliyorladı- Türkiye’nin eleştirisiydi. “Vur abalıya”daki abalı AKP hükûmeti olsa hadi neyse. Tenkit edilecek tarafları çok. Fakat “haksız” bulunan Türkiye’nin eski hükûmetlerince de, milletçe de tutulan siyasetti: “Kürdistan sorunu, Musul petrollerinde hakkımız ve Kıbrıs.”
Evvelâ üç konuğu takdim edeyim, seyreden okuyucularım hatırlasın (isimleri lâzım değil, fikirleri, iddiaları yeter): Bir iki kere tanıştığım, İslâm dünyası hakkındaki dengeli yazılarını takdir ettiğim bir gazeteci; daha önce hiç tanımadığım solcu bir başka gazeteci ve Amerika’dan beri tanıdığım birkaç yıldır da ünlü bir Üniversitemizin rektörü olan zat.
Türkiye’nin Kuzey Irak’ta bir Kürdistan devletinin kurulması olasılığı karşısındaki endişesi, bu üç konuğa göre, vehimmiş. Kurulsa da, demokrasiyi ve laikliği iyice benimsemiş istikrarlı bir Kürdistan bizimkilere iyi örnek olurmuş. Hem keşke biz Doğu ve Güneydoğumuzda aynı gelişmeleri yapmış olsaymışız, Kuzey Irak’takı Kürtler bizimkileri örnek alırmış! Her iki seçenekte de, bu iki “Kürt bölgesinin” birleşme yoluyla Türkiye’ye tehlike teşkil edeceğini düşünen çıkmadı.
Bilâkis, koca rektör bir harika yumurtladı: “Zaten bizde Kürdistan kalmadı ki. Nerdeyse bütün Kürtler İstanbul’a göçtü” buyurdu! Pazar yerinde yaşlı bir nineyi yakalayıp fikrini sorsak ancak ondan böyle bir iddia beklenebilirdi -onu da sanmam ya-!
•••
Musul petrollerindeki hakkımızı savunan da çıkmadı bu üçlü arasından. Hattâ Irak’la ilgimizin sırf petrol hazinesinden parça koparmak olduğu şeklinde bir hava estirildi.
Beni en çok “şoke” eden şey de Kıbrıs konusu oldu. Rektörümüzün ağırlığını koyduğu teze göre Türkiye Kıbrıs’a, çıkma vaadiyle girmiş, bir türlü de çıkmamış! Zaten Kuzey Irak’a girmemize bütün dünya bunun için karşıymış? Girersek bir daha çıkmayız diye Kıbrıs’ı misâl gösterip korkuyorlarmış.
Gerçi bir süredir Türkiye’de bazı gazetecilerin ve entellerin Kıbrıs konusunda “bırak gitsin” havasını tutturduklarını biliyordum. Ama bu sefer, bizi haksız gösterip aynen yabancı diplomatların ve medyanın ağzını kullanan “Türk”leri dinlemek ve seyretmek bana üzüntü verdi.
Ayağımın tozuyla işte bu manzarayla karşılaştım. Öteki dertlerimiz yetmiyormuş gibi!