Dr. Yağmur ÇAVUŞOĞLU
Gariplikler ülkesi Türkiye’de gün olmuyor ki, insanların şaşırmadığı, hayrete düşmediği veyahut insanların onaylamadığı, sonucunu da değiştiremediği bir hadise yaşanmasın. İşte bunlardan birisi de İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın İstanbul’u ziyaretinde gerçekleşti.
Anlatmak istediğimiz şey Ahmedinecad’ın İstanbul’a gelmesi, bu şehirdeki temasları, yapılan anlaşmalar ya da İstanbul Türklerinin çektiği sıkıntılar değil. Üzerinde durmak istediğimiz konu, İran Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’ye nasıl ve ne şekilde geldiğidir.
Ahmedinecad, herkesin bildiği gibi bizim komşumuz olan, ama tarihin her devrinde Türklere karşı düşmanlık yapan İran’ın devlet başkanıdır. Bugün ilişkilerimizde bir yumuşama görünüyorsa o da, İran’ın içerisinde bulunduğu dış siyasi baskılardan kaynaklanmaktadır. Yani, denize düşen yılana sarılır misali.
İster sevelim, ister nefret edelim Ahmedinecad ve İran kendine bir hedef belirlemiş, bunlar doğrultusunda özellikle ABD ile arası açılmış, bu sırada söylem ve icraatları ile de İslam dünyasının liderliğine soyunmuş, buna bağlı olarak yine Türkiye’yi kendine rakip seçmiş bir ülkedir. Bu tavırlarından dolayı da hem dünyada, hem de Türkiye’de sevenleri de var, sevmeyenleri de. Fakat bizim insanımız önce tarihi, sonra da İran’ın ileriye dönük planlarını öğrenip karar verirse daha sağlıklı olacaktır.
Bütün bunlar bir yana Ahmedinecad birçok tartışmalar ile Türkiye’ye geldi. Esasında bu ziyaret, böl geyi tek taraflı tehdit eden Amerikan varlığına karşı bir gözdağı olabilecekken, Türk devlet adamları bütün siyasi manevraları ABD’nin politik çıkarları doğrultusunda yaptıklarından bu avantaj kullanılamamıştır. Ahmedinecad’ın gelmesiyle imzalanan andlaşmalarla Türkiye kendi menfaatleri doğrultusunda istediklerini almış mıdır, almamış mıdır, bunu bilemiyoruz. Çünkü varılan uzlaşmaların muhtevaları tam manasıyla basına aksetmedi. Hoş, bizdeki basın karayı ak, akı kara göstermede çok maharetli olduğundan gerçeği öğrenemedik.
Ahmedinecad’ın Türkiye’ye gelmesi yukarıda da belirttiğimiz üzere birtakım münakaşaları gündeme getirdi. Bir komşu ülkenin en yüksek devlet yetkilisi, eğer ziyaret resmi ise her zaman gittiği memleketin hükümet merkezine, yani önce başkentine iner, burada resmi tören ile karşılanır, sonra ülkenin kurucusunun veya inşasında canlarını ortaya koyan kahramanların (bu çoğu zaman meçhul askerdir) anıtlarında saygı duruşunda bulunulur, arkasından görüşmelere geçilir. Dünyanın her yerinde bu böyledir. Bizim devlet başkanlarımız da başka bir memlekete resmi seyahatta bulunduklarında bu şekilde davranırlar. Ama sayın Ahmedinecad’a özel bir uygulamadan sonra bu protokoldan vazgeçildi. Artık Türkiye gibi basiretten yoksun bir ülkeye ziyaret yapan bütün yabancı devlet görevlileri kendi kafalarına göre davranırlarsa şaşırmayalım. Ahmedinecad’ın sırf laik ve modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü sevmemesi, onun huzuruna çıkmak istememesi yüzünden bütün bu tören kuralları alt-üst edildi.
Daha önce Orkun Dergisi’nin 125’inci sayısındaki “Sömürge Protokolü” adlı yazımızda, Türkiye’nin ne kadar gayr-i ciddi, kişiliksiz bir ülke konumuna sokulduğunu vurgulamaya çalışmıştık. Ahmedinecad istemedi diye Ankara değil, İstanbul görüşmelere ev sahibi seçildi. Zaten Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası gibi devletin temel müesseselerinden bazılarının yerinin İstanbul’a taşınması gibi konuların gündemde olduğu şu günlerde, yakında başkentin İstanbul olmasının daha uygun olacağı gibi hususlar da kasıtlı bir şekilde Türk milletinin önüne getirilebilir. Türk milli devletinin kurumları yavaş yavaş zayıflatılmaktadır. Bunun için Türk milletini uyarıyoruz ve devletlerine sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Herne ise, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin yetkilileri Ahmedinecad’ın bu hareketine hemen bir kılıf bulmakta zorlanmadılar. En komiği “bu işi büyütmenin ne anlamı var” gibi akla, mantığa ve büyük devlet olma politikasına ters düşen bir beyanat verdikten başka; Ahmedinecad’ın gelmesi için, güya bu resmi bir ziyaret değil de, çalışma seyahati diye uyduruk bir gerekçeyi ortaya attılar. Efendiler milleti güldürmeyin! Ne o, üniversite sınavı için mi çalıştılar bütün bu insanlar?
Evet, şimdi pek çok konuda olduğu üzere enerjide de Türkiye dışa bağımlı bir devlettir. Hele 10-15 senedir doğalgaz bütün hayatımıza girmiş, adeta hiçbir şeyi onsuz yapamaz hale gelmişiz. Bir zamanlar Türkiye’nin bütün elektrik enerjisini karşılayan barajlar, termik santraller işlemez durumda. Doğalgaza ödenen milyonlarca dolardan biraz kısılıp, neden bu eski termik santrallerin faaliyete geçirilmesine, barajlardaki elektrik üretiminin artırılmasına çalışılmaz? Niçin, birkaç geri zekâlı ve hain çevrecinin karşı çıktığı nükleer santrallerin kurulması hızlandırılmaz?
Bütün bunlar bir yana, yine Ahmedinecad’ın ziyaretine dönecek olursak; bizim ciddi müesseselerimizin hiçbirisinden, bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’tür, ülkenin başkenti Ankara’dır, eğer herhangi bir devletten üst düzey bir yetkili turistik seyahat için Türkiye’ye gelmiyorsa, önce oralara gitmek zorundadır beyanı neden çıkmadı? İki memleketin ilişkilerinin kötüye gitmesinden korkuluyorsa, niçin en azından Türk Genelkurmayı, Ahmedinecad’ın Türkiye’ye gelmesi ülke güvenliği için sakıncalıdır demedi. Nitekim de o Türkiye’de iken, Amerikalılar bir operasyonla ele geçirmeye çalışabilirlerdi. Tabiî ki bizim bu söylediğimiz uzak bir ihtimaldir. Fakat bu kindar ziyaretin engellenmesi için her şey yapılabilirdi. Bunu vurgulamak istiyoruz. Madem bir çalışma söz konusuydu ve Ahmedinecad da her yerde çalışamıyordu, ülkesinde otursaydı da bizim devlet adamlarımız oraya gidip görüşselerdi, olmaz mıydı?
Büyük devletler bir tarafa, daha düne kadar küçümsediğimiz ülkeler ve topluluklar bile Türkiye ile alay ediyorlar. Sabrımız sürekli sınanmakta ve Türkiye de her defasında geri adım atmaktadır. Bu bir iyiye gidiş değildir.