Ana Sayfa 1998-2012 Bilim Eğitim YÖK(3)

Bilim Eğitim YÖK(3)

Araştırmamızın bu bölümüne kadar üniversiter hayatımızın başlıca problemlerini ve nedenlerini tartışmaya çalıştık. Bu bölümde ise, “21. yy’da lider ülke Türkiye” hedefi doğrultusunda yapılanma ve hedefler ne olmalıdır? sorusunu tartışacağız.

Üniversiter hayatımızın güncel sorunları, bilim adamı kişiliğindeki erozyon-dejenerasyon, üniversitelerde demokratikleşme, eğitimde kalite ve kantite yetersizliği, bilimsel araştırmacılığın cazibesinin azalması ve Ar-Ge faaliyetlerinin azlığıdır.

Özellikle 1980 sonrası Türk insanında yaşanan değişim, millî özelliklerimizin kaybı ile sonuçlanmıştır. Acı gerçek olarak kabul etmemiz gerekir ki; günümüz Türk insanı “errızk-ı kaallah” ve “tevekkeltü tealallah” anlayışından uzaklaşmıştır. Yaşanan bu değişimden üniversite çevrelerinin payını almadığını söylemek mümkün değildir. Son 300 yılda yüksek öğretimde yaşanan olumsuz gelişmeler, bilim adamı kişiliğinde aşırı düzeyde erozyona yol açmıştır. Bu noktada toplumun bütün kesimleri ile birlikte, topyekûn bir eğitim ve kültür hamlesi kaçınılmaz gereksinimdir. Ancak ulusal politikaları içeren bu konuyu tartışmayı ayrı bir çalışmaya bırakarak, üniversiteler ve YÖK çerçevesindeki diğer sorunları tartışmak istiyoruz.

Demokratikleşme sorunu: Toplumun en aydın kesimini kapsayan üniversitelerde katılımcı ve gerçek anlamda demokrasi işletilemiyorsa, ülke genelinde demokrasiden bahsetmek abesle iştigaldir. Akademik sistemde, demokrasinin gerekliliğine, yararına ve erdemine inanılmıyorsa, ülke genelinde demokrasinin yerleşmesi mümkün değildir. Doğaldır ki, bu yaklaşım, bilim adamlarına tarih ve toplum önünde sorumluluklar yüklemektedir. Ülkemizdeki sistem ise, mevcut yasalar ve uygulamalarla, demokratik başlangıçtan sonra, tepeden inmeci ve yaptırımcı şekil almaktadır. Bu şartlar altında demokratikleşme mümkün değildir. Demokratikleşme için, yüksek öğretim kanunu değişikliği kaçınılmaz gereksinim olarak karşımıza çıkmaktadır.

21. yy’da Türk üniversiter hayatının temel hedeflerinin belirlenmesi; idari yapılanmanın bu hedefler doğrultusunda şekillendirilmesi gerekmektedir. Bu noktada üniversiter hayatımızda, eğitimin yaygınlaştırılması, kalitenin artırılması, kalifiye eleman yetiştirilmesi, bilim-teknoloji ve sanayi üçgeninde gerekli çalışmaların yapılması şart olarak görülmektedir. Tüm bu gelişmeler olurken YÖK ve üniversitelerin demokratik bir ortam içerisinde olması gerekmektedir. Zira demokrasi dışı ortamlarda bilim ve eğitimin, siyasi iktidarların veya hâkim güçlerin kontrolüne girmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle YÖK ve üniversite yönetimlerinin tam anlamı ile idarî-malî özerkliklerinin bulunması gerekmektedir. 21. yy’da çağın koşullarına uygun Türk yüksek öğretimi, ancak özerk bir ortamda bilimsel temellerden hareketle gerçekleşebilir. Bu ise, yüksek öğretim kanununda yapılacak değişikliklerle mümkün olacaktır.

21. yy’a hazırlanan Türkiye’de yüksek öğretim için gerekli karakteristikler:

o Kişilikli bilim adamları ve yönetim,

o İdarî ve malî açıdan özerklik, dış etkilerin azaltılması,

o Katılımcı demokrasi, (tüm öğretim üyeleri ve öğrencilerle),

o 2005 yılı için % 50 okullaşma oranı,

o Eğitimin yaygınlaştırılması, kalitenin artırılması,

o Özel üniversitelerin teşviki, yoğun denetimi,

o Kamu yönetimi konusunda eğitilmiş, deneyimli yöneticiler,

o Bilim ve eğitim açısından otokontrol ,

o İdarî açıdan devlet denetimi,

o Üretken üniversiteler,

o Kişisellikten uzak yüksek öğretim vakıfları,

o Toplumla bütünleşme,

o Gelişmiş Ar-Ge,

o Bilimsel çalışmalarda sayıca artış, teknoloji ve sanayiye yönelik araştırmaların teşviki,

o Öğretim üyeliğinin cazibesinin artırılması, bilimsel araştırmaların teşviki, olmalıdır.

Halen üniversiter hayatımızda hedefler, DPT plânları doğrultusunda YÖK tarafından belirlenmektedir. Özde doğru olan bu durum yüksek öğretim kurumunun yapılanmasındaki uygunsuzluklar nedeniyle, siyasî kadroların kontrolünde gerçekleşmektedir.

Her üniversitede profesör, doçent ve yardımcı doçentler arasından seçilerek 3, 2, 1 üye ile rektörün atayacağı 1 öğretim üyesinden oluşan denetleme kurulu oluşturulmalıdır. Bu kurullara üyelik için belirli sayı ve düzeyde bilimsel araştırma yapmış olmak ve idarî kurullarda görev yapmış olmak koşulu aranmalıdır. Üniversite denetleme kurulları, şikâyet üzerine veya resen yapacakları araştırmaları, gereğini yapmak üzere rektörlüğe ve yüksek öğretim denetleme kuruluna vermelidir. Rektörlüğün itirazı hâlinde yüksek öğretim kurulunun vereceği kararlar bağlayıcı olmalıdır.

Eğitim ve Öğretim’de hedefler: Çağlar üstü sıçrama zorunluluğunda olan milletimiz için, yüksek öğretimde hedefler büyük olmalıdır, 2025 yılında lider ülke olmanın yolu, en azından 20 yıl önce gerekli, çok iyi yetiştirilmiş insan gücünü temin etmeye bağlıdır. Bu açıdan bakıldığında YÖK tarafından 2005 yılı için belirlenen 5.362.000 yüksek öğretim çağ nüfusunda, % 40 toplam okullaşma oranı, % 35 açık öğretim payı, % 45 lisans ve % 30 ön lisans öğrencilerinin payı yetersizdir. Bu rakamlar sırasıyla % 50-40-50 ve 35 olmalıdır. Şüphesiz bu rakamların yanı sıra eğitimde branşlaşma da gereklidir. Bilgi çağı ve gelişmiş teknoloji için ileri bilimsel araştırmaların yanı sıra kalifiye elemanlara da ihtiyaç olacaktır. Açık öğretim ve meslek okullarının artan kapasiteleri artırılarak, teknik personel yetişmesi sağlanmalıdır. Öte yandan ülke olarak atılım yapılabilmesi için 21. yy’da özellik kazanacak olan elektrik, elektronik, bilgisayar, genetik, uluslararası ilişkiler, halkla ilişkiler sahaları özellikle her eğitim düzeyinde desteklenmelidir. Yüksek lisans ve doktora düzeyindeki eğitimler için batı dilleri kadar doğu dilleri de seçilebilmelidir. Açık öğretim ve ikinci öğretim programları kesinlikle artırılmalı ve kalifiye teknik personel yetiştirmek amacına yönelmelidir. Bu noktada, 2 yıllık meslek yüksek okullarının tüm yüksek öğretim içindeki payı % 20’ye, açık öğretim ise % 40’a yükselmelidir.

Üniversitelerdeki öğretim üyelerinin sayısı ise mevcut 20.146 rakamına ilâveten en az 30.000 olmalıdır. Bu rakamlarla öğretim üyesi başına 25 öğrenci hedefine ulaşmak mümkün olur.

Bu rakamsal değerlerin yanı sıra; özellikle taşrada meslek yüksekokullarında görev yapan öğretim üye ve görevlilerinde yaşanan kalite sorunu için, hizmet içi eğitim programları yapılmalıdır.

Yurtdışına öğrenci gönderme işlemi için, yüksek öğretim kurulu tarafından her yıl için üniversitelere kapasitelerine göre kadro tahsis edilmeli; bu kadroların kullanımı üniversite yönetim kurullarına bırakılmalıdır. Yurt dışına gönderilen elemanlar takip edilmeli; başarısız olanlara maddî mükellefiyetin yanı sıra, süre sonunu beklemeden geri çağrılmalı, ayrıca üniversitelerin bu olanaklarından faydalanan kişilere belirli sürelerle zorunlu hizmet koyulmalıdır.

Yurt İçi Lisansüstü Programları için, belirli bir not ortalamasına sahip olmaları koşulu devam etmeli; LES (Lisansüstü Eğitimli Giriş Sınavı) puanı yerine ise her üniversitenin kendi yapacağı bilim sınavı konmalıdır. Yabancı dil sınavları ise, geçiş sürecinde (5 yıl) yine üniversiteler tarafından yapılmalıdır. Daha sonra KPDS veya yardımcı doçentlik yabancı dil sınavı ile birleştirilebilir. Veya ikinci bir alternatif olarak yüksek lisans programlarına alınan genç bilim adamı adayları 1 yıl süre (ekonomik ihtiyaçları karşılanarak) yabancı dil programına alınmalıdır. Süre sonunda başarısız olanların üniversitelerde ilişkileri kesilebilir.

Yüksek lisans ve doktora eğitimleri, yeterli sayıda öğretim üyesi bulundurmak koşulu ile tüm üniversitelerde serbest olmalıdır.

Bilimsel Hedefler: 21. yy’da bilgi çağına hazırlanan Türkiye için 2005 yılı bilimsel hedefleri:

a) Uluslararası bilime katkıda 10. sıraya yükselmek, (1998 yılı için gerçekleşen rakamın 8-10’a katlanması),

b) Bilimsel araştırmaların stratejik, ekonomik ve politik önemi olan sahalara kaydırılması.

c) Teknoloji ve sanayi açılarından değer taşıyan araştırmalara yönelinmesi, olmalıdır.

Bu amaçla: GSYİH’dan AR-GE’ye ayrılan pay % 2’ye, 10.000 nüfus başına düşen AR-GE personeli sayısı 50’ye yükseltilmelidir. Özel sektörün AR-GE faailiyetleri içindeki payı % 50’ye çıkmalıdır. Bilim adamlığı cazip hâle getirilmelidir.

Halen TÜBİTAK tarafından yürütülen bilimsel çalışmaların desteklenmesi projeleri genişletilmelidir. Yurt içi ve yurt dışı bilimsel dergiler sınıflandırılarak, bilimsel araştırmaların teşviki standardize edilmelidir. (Bu sınıflama bilimsel çalışmaların değerlendirilmesinde de esasa alınmalıdır) Patent çalışmaları özellikle desteklenmelidir.

(Bilgi çağında Türkiye’nin bilimsel hedefleri ayrı bir konu olarak ele alınacaktır.)

Yeni sistemde ana plânlar aynı şekilde yapılacaktır. Üniversitelerimizin yarışma ortamında gelişebilmesi için: kendi senatoları tarafından kısa ve uzun vadeli hedefler belirlenmelidir. Hemen belirtelim: Türk üniversiter hayatında her türlü hedef tespiti, yapılanma değişiklikleri ve plânlamalar yüksek öğretimin kendi kurulları tarafından yapılmalıdır.

Bu noktada, katılımcı demokrasinin gerçekleşebilmesi için, Yüksek Öğretim Kurulu ve yöneticilerinin atanmasında köklü yasal değişikliklere gerek vardır.

Yürürlükte olan 1982 anayasasının 130. ve 131. maddelerinde, keza 2547 sayılı yüksek öğretim kanunu madde 1 ve 4-e’de belirlenen amaçlar esas olarak yeterli ve doğrudur. Ancak, kuruluş ve işleyiş sırasında ortaya çıkan aksaklıklar gözönüne alınarak yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır.

Öncelikli olarak, Yüksek Öğretim Kurulunun oluşmasını düzenleyen 6. madde, 24 kişiden oluşan kurulun çoğunluğunun atanmasını (toplam 15 üye ile) Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu, Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı’na vermektedir. Bu işlem, üniversitelerin kendi kendilerini idare etmeleri esası ile çelişmektedir. Bu 15 kişiden sadece Cumhurbaşkanınca atanacaklar için ihtiyarî olan, öğretim üyeliği ve yöneticilikte başarılı olmaları koşulu ise sözde kalmaktadır. Nitekim geçmişte, bu değer yargılarının ne kadar subjektij olabileceğini gösteren kanıtlar bulunmaktadır.

Üniversiteler arası kurulca seçilen 7 kişi ise, hem Yüksek Öğretim Kurumunda sayıca azınlıkta kalmakta, hem de üniversiteler arası kurulun oluşmasındaki seçimlerin demokratik olmaması nedeniyle akademisyenlerin idaresini yeterince yansıtmamaktadır.

Bu nedenle; Yüksek Öğretim Kurulu üyeliği hem yüksek öğretim kurumunda sayıca azınlıkta kalmakta, hem de Üniversiteler Arası Kurulun oluşmasındaki seçimlerin demokratik olmaması nedeniyle akademisyenlerin iradesini yeterince yansıtmamaktadır.

Bu nedenle: Yüksek Öğretim Kurulu üyeliği için Cumhurbaşkanına, Bakanlar Kuruluna, MEB’a verilen üye seçme hakları azaltılmalıdır. Örneğin bu kuruluşların YÖK bünyesinde (24 kişi içinde) 4-4-1 üye sayıları ile temsil edilmeleri yeterli olacaktır. Ayrıca hangi yolla seçilirse seçilsin tüm yüksek öğretim kurulu üyelikleri için bağlayıcı ve seçici şartların olması gerekir. Belirli düzeyin üstünde bilimsel çalışma yapmamış; eğitim ve idare konusunda deneyim sahibi olmayan kişilerin yüksek öğretim kuruluna girmeleri önlenmelidir. Keza geçmişte idarî başarısızlığa uğramış kişiler de, kurullarda görev almamalıdır. Tüm bu zorlayıcı koşullar, kanun ve yönetmeliklerle açık ve bağlayıcı olarak belirlenmelidir.

Denetleme kurulu ise üniversiteler arası kurulun seçeceği, idarî konularda deneyimli 5 profesör ile Yargıtay, Sayıştay, Danıştay ve Millî Eğitim Bakanlığı’nca gösterilecek 3’er aday arasından seçeceği birer üyeden oluşmalıdır.

Üniversiteler arası kurul, tüm rektörlerin yanı sıra, her üniversitede profesör ve doçent düzeyindeki öğretim üyelerinin seçeceği birer öğretim üyesinden oluşmalıdır. Ancak, bu öğretim üyeleri içinde yüksek öğretim kurulu için istenen şartlar aranmalıdır.

Üniversitelerin tüm idarecileri için belirli düzeyin üzerinde bilimsel çalışmalar yapmış olma, eğitim ve öğretimde belirli deneyimin olması şartı getirilmelidir. Ayrıca, tüm yüksek öğretim bünyesindeki idareciler kamu idaresi konusunda eğitimli olmalıdır.

Rektör seçiminde Yüksek Öğretim Kurulunun etkisi azaltılmalıdır. Profesör ve doçent öğretim üyelerinin katılımı ile seçilecek 3 aday, yüksek öğretim kurulu tarafından sadece adaylık şartlarına uygunluk yönünden değerlendirilmeli ve atama için herhangi bir sıralama yapmaksızın doğrudan Cumhurbaşkanına sunulmalıdır. Hemen belirtelim ki bu seçimlerde, -idarenin elinde sayısal koz olarak kullanılan- yardımcı doçent unvanlı öğretim üyelerine oy hakkı verilmemelidir. Art arda dönemlerle rektörlük olmamalıdır. Her öğretim üyesi en fazla 2 kez ve peşpeşe olmamak koşulu ile rektörlük yapabilmelidir.

Üniversite senatoları, rektör, rektör yardımcıları, dekanlar, enstitü ve yüksek okul müdürleri ile fakültelerin tüm öğretim üyelerinin katılımıyla seçilecek birer öğretim üyesinden oluşmalıdır.

Üniversite yönetim kurulunun yapılanması ise aynen devam etmelidir.

Dekanlar ve yüksek okul müdürlerinin seçimi ise: tüm öğretim üyeleri ve öğrenci temsilcilerinin (öğretim üye sayısının 1/10’u oranında) katılımıyla yapılmalıdır. Rektörün, adayların aldıkları oyu 1/3 oranında artırmak yetkisi ile yüksek öğretim kuruluna teklifi koşulu getirilmeli, atamalar kurul tarafından yapılmalıdır.

Fakülteler ve yüksek okulların idarî yapılanmasında, tüm öğrencilere (yüksek lisans-doktora dahil) temsil hakkı verilmeli, bu amaçla demokratik yöntemlerle temsilcilikler oluşturulmalıdır.
 

Orkun'dan Seçmeler