Ana Sayfa 1998-2012 Bayrak-Mayrak

Bayrak-Mayrak

“Hâlâ Bayrak Mayrak, bilmem ne istismarı ile uğraşıyoruz”. 20.06.2002’de Hürriyet gazetesinde Nuray BABACAN’ın bildirdiği, Mesut YILMAZ’ın sözleri bunlar! Bayrağımız için ölen şehitlerimiz başta olmak üzere, tüm Türk milletini derinden yaralayan bu sözleri acaba ne yapmalı?

Avrupa Birliği muhiplerinin AB’nin vatandaşı olma uğruna zaten çoktan vazgeçtikleri Ay yıldızlı Türk bayrağına böylesi küçültücü yaklaşımları bizce zaten bilinen düşünce yapılarıydı. Millî değerlere karşı yapılan her yeni saldırı, bizleri kendimize getirmeli, millî devletimize, başta bayrağımız olmak üzere daha da sıkı sarılmamıza sebep olmalıdır. Ay yıldızlı bayrağı tutan eller daha da çelikleşmelidir; çünkü gün o gündür.

Tehlike gün gibi ortadadır. Artık saklanacak, hafife alınacak ve gizlenecek yanı da kalmamıştır: “Millî Devletimiz Tehlikededir” Türkiye Cumhuriyeti devletinin maddî ve mânevî her yapısına ulu orta her seviyeden saldırılmaktadır.

Özetle:

– Ay yıldızlı bayrağımız, on iki yıldızlı Hristiyan AB bayrağı ile değiştirilmek istenmektedir. (htp://freespace.virgin.net/peterİ.K./EUFlag Page Ihtm)

– Millî marşımız ise AB’nin millî marşı olarak kabul edilen Beethowen’in 9. senfonisi ile değiştirilmek istenmektedir.

– Türk devletinin anayasası AB’ne uyum örtüsü altında değişmez ve değiştirilmesi bile teklif edilemez hükümlerine rağmen kökten değiştirilmek istenmektedir.

– Türk milletinin gözbebeği Türk ordusu AB ordusu içinde eritilmek, güçsüzleştirilmek istenmektedir.

– Büyük Millet Meclisimiz küçültülüp, AB’nin emrinde küçük bir eyalet meclisi yapılmak istenmektedir.

– Millî paramız olan Türk Lirası kaldırılıp yerine EURO getirilmek istenmektedir.

– Ana dilimiz Türkçeye yeni ortak diller getirilip, sonuçta değiştirilmek istenmektedir. (Bu dil konusunda aklınıza yalnızca KÜRTÇE geliyorsa çok yanılıyorsunuz. Kürtçe örtüsü adı altında Lazca, Gürcüce, Çerkezce, Rumca, Arapça, Ermenice… dilleri de sırada yatmaktadır).

– Batı dünyası açısından AB projesi Türkiye’ye medeniyetini değiştirme dayatmasıdır.

– Türkiye’nin ticaret, sanayi, imalât, enerji, iletişim, finans, bankacılık, tarım sektörlerine açıktan açığa yabancılar tarafından bedellerinin çok altında el konulmasıdır.

– Türk’ün Osmanlı ve Selçukludan kalma eski eserleri bir biri ardına yok edilmektedir. En son örnek de 15 Haziran 2002’de Denizli Ulu Camiinin gece yarısı yıkılmasıdır.

ULU CAMİ

775 yıl önce yapılan Türk’ün Denizli’deki tapu mührü olan Ulu Camiyi 1366, 1566, 1899, 1976 depremleri yıkamamıştı, her seferinde yeniden onarılmıştı, ama 2002 Türkiyesi bu tarihî yapının yıkımını ne yazık ki başardı!!!

Yunan’ın 15 Mayıs 1919’da saat 10.00’da İzmir’e çıkışını aynı gün öğlen Denizli halkı Ulu Cami önünde toplanıp Müftü Ahmet Hulusi Efendinin açıkça savaş ilânı olan şu sözleri ile karşılamıştı:

“Bu işgale karşı durmak ve düşmanın saldırısına karşılık vermek lâzımdır!(..) Fetva veriyorum, silâh ve cephane azlığı veya yokluğu hiçbir zaman mücadeleye engel değildir. Elinizde hiçbir silâhınız olmasa dahi, üçer taş alarak düşman üzerine atmak suretiyle mutlaka fiilî olarak karşılık veriniz!”

Çal gücü gazetesi

18 Haziran 2002

Konuşmanın ardından da sancak Ulu Camiye asılmıştır. Bu yıkılan Ulu Cami, Türk’ün Denizli’de bunun gibi yaşadığı birçok olayın şahidi bir tarihî yapıydı. Yıkılan sadece Türk’ün bir eski eseri mi? Yoksa Türk tarihinin izlerinin Denizli’de de silinme gayreti mi? Bu tarih katliamına da, bugünlerdeki tek örnek Ulu Camidir sakın sanmayın. İkinci bir örnek daha verelim: Konya’nın Karapınar kazasının Selimiye Külliyesi yıllardır bitirilmeyen onarımda! Çelik makaslı!!! dükkân ilâveli!! onarımın eski yapıyı ne hâle getirdiğini gören başta mimarlarımız, yetkililerimiz yok mudur acaba? Yoksa yetkililerin alâkaları yalnızca eski kilise ve manastırları onarma ile mi sınırlıdır?

Türkiye’deki bir kısım AB muhiplerini geçen ay derinden üzen, bizleri de düşündürmeye sevk edecek olan iki yeni gelişmeyi de sizlerle bu satırlarda paylaşmak istiyorum.

ANA DİL

– Almanya İçişleri Bakanı Otto Schily “Süddeutsche Zeitung”a verdiği demeçte: “Ben ana dili Türkçe olan, kültürüne bağlı Türk azınlığın Almanya’da olmasını istemiyorum. Türkler bizim (Alman) kültür yapımızda büyümeli. Anadilleri Almanca olmalı”… diyor. Bu fikirlerini Türklerin radyo ve televizyon aidatlarını ödedikleri hâlde neden kendi dillerinde yayın yapılmadığı (dikkat edin eğitim değil sadece yayın) sorusuna böyle bir şey Almanya’yı kaosa sürükler cevabı ile birlikte veriyor.

AB tam üyesi olan Almanya’nın iç işleri bakanının Almanca diline karşı bu hassasiyeti, her türlü övgüye değer. Bu tutumu, bizden birilerine ders olur mu acaba?

İkinci düşündürücü olayın özeti de şu:

EGE GÜZELİ

“Ege Güzellik Yarışması” Yunan ve Türk güzellerinin katılımıyla İzmir Çeşme’de 21 Haziran 2002’de yapılacaktı. Gaye Türk-Yunan dostluğunun(!) geliştirilmesi, Türk tarafının öncülüğünde ve parasıyla güzellik yarışması gelişiyordu.

Akşam gazetesi

16 Haziran 2002

Türkiye’deki organizasyonu Neşe ERBERK Ajans-İzmir şubesince, Yunanistan’daki bölümü de Makis ESEMİUS üstlenmiş. Yarışmanın Türk şarkıcısı Sertap ERENER ile Yunanlı şarkıcı Mando konseri de plânlanmış. Tam her şey hazır denirken Yunan güzelleri biz bu güzellik yarışmasına gelmiyoruz derler: Beklenen Yunanlı güzeller ve organizasyonun Yunan tarafı ortak tavır alır gelmezler. Makis ESEMİUS gelmeme nedenlerini şöyle açıklar:

“Bizde herkes Ege’nin Yunanistan’a ait olduğu düşüncesi ile büyütülür. Çocuklara Ege’nin işgal altında olduğu öğretilir. Bu nedenle Türkiye’de Ege adıyla düzenlenen bir yarışmaya katılamayız. Yarışma adını değiştirseniz de oraya geldiğimizde medya dahil herhangi bir yerde Ege adına rastlarsak, yarışma gecesi dahi olsa Çeşme’yi terk ederiz” Yunan tarafı ikna edilemedi ve yarışma iptal edildi.

Şu olanlara bakın hele! Türk milleti açısından bütün bu olanlara inanabiliyor musunuz, içinize sindirebiliyor musunuz? Yunanlı güzellere ayrılan 280.000$ yanında, 10 günlük kamp temini, yarışma gecesi giyecekleri tüm kıyafetler ayakkabılarına kadar hazırlanmışken, Ege adı Yunanistan’ın işgal edilmiş toprağının adıdır diye gelmeyerek, Türkiye’deki Yunan dostluk! gecelerinde tabak kırıp UZO (rakının rumcası) içip, sirtaki (Yunan halk oyunu) oynayan, tarihini bilmez, millî şuurdan yoksun birilerine bu tokat atılır mı hiç?

Türkiye’deki Yunan muhiplerine Yunan tarafının bu attığı tokat belki bundan sonra onları kendilerine getirir. Yunanistan’ın Türk kimliğini tanımadığı 150 bin Batı Trakyalı Türk kardeşimizi artık hatırlarlar. Avrupa Birliğinin 1982’den beri yani yirmi yıldır tam üyesi Yunanistan’ın, Türklerin Lozan’dan gelen kendi dinî temsilcisini yani müftüsünü seçme hakkını tanımaması, AB’nin gerçek yüzünü gösteren bir delildir. Yine sözde demokrat AB’nin, sözde insan haklarına saygıl! AB’nin tam üyesi Yunanistan’ın vatandaşlık yasasının 19. maddesine göre Helen ırkından olmayan Yunan vatandaşlarının 3 aydan daha uzun süre yurt dışında kaldıklarından vatandaşlıktan çıkarılabilir maddesinden faydalanarak 6.000’e yakın Batı Trakyalı Türk kardeşlerimizi vatandaşlıktan çıkartmışlardır. Daha sonra Yunanistan bu yasasını kaldırmasına karşılık, haklarını gasp ettiği 6.000 soydaşımızın yasal haklarını halen geri vermemiştir. Ayrıca, Batı Trakya’da bağımsız milletvekili seçilebilmek için % 3 ülke barajı engelini koyan, AB’nin sözde demokrat! tam üyesi Yunanistan’ın gerçek yüzünü görecekleri günlerin artık geldiğini umalım, umalım, umalım!!!

Yunanlıların EGE güzeli konusunda, kendileri açısından ortaya koydukları bu millî davranışa karşın bir de atalarımızın kanı pahasına aldığı yurdumuzda yapılan yer isimleri ve tabelâ adları konusundaki densizliklere bakalım:

Araba yıkama dükkânının adını İngilizce Carwash yazanlar

Behram Kale yerine Rumca Asos diyenler

Çanakkale yerine Rumca Dardanel diyenler

İznik yerine Rumca Nicea diyenler

İzmir Konak Meydanı yerine Rumca Pier diyenler

Gemlik’te açılan dükkânına Rumca KİOS’S adını verenler

Mudanya’da zeytinyağı firmasına Rumca MİRLİYA adını koyanlar

Otelinin adına “Lâle” yerine Rumca ANEMON adını koyanlar

Türkiye adını göğsüne İngilizce TURKEY diye yazanlar.

Bu listeyi yukarıdaki gibi binlerce örnekle uzatmak mümkün. Yunan güzellerinde kıskanarak gördüğümüz, onlar adına takdirle karşıladığımız hassasiyetlerine bir bakın, bir de bizdekilerin yukarıda verdiğimiz örneklerine
 

Orkun'dan Seçmeler