Antalya’nın bahtını ağartan Türk büyükleri arasında, Fâtih’in torunu, II.Bâyezîd’in oğlu Şehzâde Korkud’un ayrı bir yeri vardır. Bugün, bir ilçesinin ismi bu şehzâde ile anılan Antalya, aslında boydan boya “Korkud Eli”dir.
Babasının Sancak Beyliği esnâsında Amasya’da doğan Korkud, “Teke İli” diye bilinen ve Yıldırım Bâyezîd’in 1391 yılındaki meşhûr Anadolu Seferi’nde Osmanlı Ülkesi’ne bağlanan Antalya’ya, istemeyerek ve babası Bâyezîd-i Velî’nin ısrârı üzerine vâli olmuştur. Onun gözü, Saruhan, yâni Manisa Sancağı’nda idi. Çünkü, Sultan Bâyezîd’in diğer oğulları Ahmed ve Selîm gibi, Korkud da, bir an önce Osmanlı Tahtı’na oturmak istiyordu. Bir hayli şiddetli ve çetin geçeceğe benzeyen saltanat mücâdelesinde, Istanbul’a yakın bir yerde bulunmak, avantaj kabûl ediliyordu. Antalya, Istanbul’a ve dolayısıyla “taht”a uzaktı.
Ne var ki, târihde bâzı istenmeyen durumlar, istisnâî neticeler ortaya çıkarmıştır. Şehzâde Korkud’un Antalya Vâliliği de, bu cümleden olarak, önce Antalya’ya, sonra da Türk denizcilik âlemine tâze nefesler kazandırmıştır.
Şehzâde Korkud; babası Bâyezîd-i Velî, amcası Cem ve dedesi Fâtih gibi, san’ata, özellikle de şiire meraklıdır. Fakat, onun, neticesi hayırlara vesîle olan esas merâkı, “bahri ye”, yâni denizciliktir. “Şehzâde”liğin, devlete âit bütün imkânlarını seferber ederek, Antalya’da âdetâ bir “Bahriye Mektebi” kurmuştur. Nerede, bir Türk denizcisinin medhini işitse, onu arar, bulur, buldurur, himâyesine alırdı. Başta Rodos Şövalyeleri olmak üzere, Hristiyan deniz korsanlarının eline esir düşen Türk reis ve levendlerini, yüksek fidyeler ödeyerek veyâ özel timler göndererek kurtarmıştır.
Dedesi zamânında Türk adası olan Midilli, II.Bâyezîd’in saltanatı döneminde, çok kısa bir süre elimizden çıktı ama, tez elden “istirdâd” edildi. Bu, Midilli istirdâdında, Sadrâzam Hâdım Ali Paşa ile birlikte Şehzâde Korkud da bulundu. Fâtih’in fermânıyla adaya yerleştirilen Türk sipâhîlerinden Yâkub Ağa’nın oğulları, yâni müstakbel Barbaros Hayreddin Paşa ve kardeşleriyle burada tanıştı. O sırada Oruç, kardeşlerine reislik yapıyordu.
Korkud’un Antalya Vâliliği zamânında, hatırı sayılır bir deniz gücü hâline gelen Oruç Reis ve kardeşleri, Rodos Şövalyeleri’nin korkulu rûyâsı olmuştu. İşte, Şehzâde Korkud’un “deniz sevdâsı”, Oruç Reis’in arkasına, “devlet” damgalı desteklerle geçti ve bu büyük Türk denizcisi, Antalya’ya geldi. Korkud, onlara Antalya ve Lârende (Karaman)’den levend toplama izni verdiği gibi, tâ Selçuklu Devri’nden kalma tersâne tesislerini de, onun için faal hâle getirdi.
Trabzon Sancak Beyi Şehzâde Selîm, babasıyla girdiği saltanat mücâdelesini kazanınca, kardeşlerinden yakınlık ve destek görmüş bâzı âile ve gruplar tedirgin oldular. Sultan Selîm’in, ismiyle anılan “şedîd” mizâcı, Korkud’a yakın duran ve onun himâyesinde bulunan Oruç ve Hızır (Barbaros Hayreddin) Reisleri de korkuttu, ürküttü. Hâlbuki, Sultan Selîm’in ne böyle bir hesâbı, ne de niyeti vardı. Ama, Oruç ve Hızır Reisleri Dünyâ çapında kahraman yapan, Türk denizcilik târihine “Barbaros” zirvesini hediye eden, Sultan I.Selîm’in, Antalya sâhillerine ulaşan korku dalgalarıdır.
Korkud’un, kardeş fermânıyla bahtsızlığa uğrayıp boğdurulması üzerine, Oruç ve Hızır Reisler, Sultan Selîm’in hiddet ve şiddetinden uzak diyârlara yelken açtılar. İyi ki, Selîm Hân’dan korktular; iyi ki, Antalya’yı terk edip Akdeniz’e açıldılar.
Sonrası mâlûm… İspanyol ve Portekiz başta olmak üzere, bütün Hristiyan Avrupa donanmalarıyla vuruşa vuruşa Kuzey Afrika’da tutundular. Cezâyir Türk Sultanlığı’nı kurdular.
1517 yılında, Yavuz Sultan Selîm Mısır’da, bereketli Memlûk Seferi’nin envanterini çıkarmakla meşgûlken, Cezâyir Türk Sultânı Barbaros Hızır Hayreddin, Küçük Hüseyin Reis’i, hediye dolu gemilerle oraya gönderir, Osmanlı Sultânı’na sadâkatini ve hürmetlerini bildirir. Yavuz’un, bu nezâkete mukâbelesi; levendleri, teçhizâtı ve mefrûşâtıyla beş büyük savaş gemisidir.
1533 yılının son günlerinde, Cezâyir Sultânı Hızır Hayreddin, dillere destân olacak bir hediye kervânı ile Istanbul’a gelir. Kaanûnî Sultan Süleyman’la baş başa kaldıklarında, Osmanlı Donanması’nın başına geçmesi teklifini alır. Gözlerinden yaşlar akıtarak sevincini âşikâr eder. Hızır Reis, bu pek büyük pâyenin kendisine “teveccühen” verilmesi karşılığında, sıkılarak ve utanarak, Cezâyir ülkesinin, hediye olarak kabûlünü diler. Cezâyir Sultanlığı’ndan Donanma-yı Hümâyûn Komutanlığı’na, yâni, Osmanlı Kapdân-ı Deryâlığı’na terfi’ eden Koca Barbaros’un; Midilli’de başlayıp Beşiktaş sâhilinde sona eren hayat yolculuğunda, pek mütevâzı, ama, ileriyi şekillendirici bir Antalya durağı vardır.
1533 yılının Aralık ayında, Istanbul’da, Topkapı Sarayı’nda, Cihân Pâdişâhı Kaanûnî; huzûrunda Kapdân-ı Deryâ’lık kaftanını giyen Barbaros’un sırtında, ancak mânâ iklîminde ve gönül gözü ile görülebilecek hayırhah “el” izini fark etmiş miydi? Bu, “tevâzû mührü”ne benzeyen “el” izinin, amcası Korkud’a âit olduğunu bilmiş miydi?…