Dünya ülkelerinin hepsinde; ırka, dine, dile ve kültüre dayalı azınlıklar yaşıyor. Nüfusu kalabalık olan ülkelerdeki azınlıkların nüfusu da azınlık gruplarının sayısı da artıyor. Bu gerçek tarihte vardı. Günümüzde de devam ediyor.
Ekonomik yönden güçlü ülkelerin, azınlıklardan yana fazlaca bir problemleri yok. Siyasî yapının güçlü olduğu ülkelerde azınlıklar eziliyor. Demokratikleşme ve gelişme sürecini yaşayan ülkelerde ise devlet zarar görüyor. Azınlıkların hak arayışı eylemleri, aynı zamanda ülkenin diğer insanlarını da huzursuz ediyor.
Azınlık hareketleri; yönetimde temsil hakkının verilmemesi, ekonomik paylaşımın âdilâne olmaması, ırkî, dinî ve kültürel kimliklere saygı gösterilmemesi… gibi gerekçelere dayandırılıyor. Milletlerarası rekabette, rakip ülkelere güç kaybettirecek sıcak savaşlar yerine, azınlıkların açıktan veya gizlice desteklenmesi sebebiyle azınlıklar, önemli bir problem hâline getiriliyor.
Azınlıkların hak arayışları, eski Yugoslavya’da olduğu gibi kanlı savaşlara yol açıyor. Nadiren de Çekoslovakya’nın Çek ve Slovak Cumhuriyetleri olarak ikiye ayrılması gibi, barışçı yollarla çözüme ulaştırılabiliyor.
Devletlerin gücünün, kontrolleri altında tuttukları nüfusun fazlalığı ve ülke sayısının çokluğu ile artırılabileceği varsayılıyor. Kontrol altında tutulan ülkelerin çokluğu, milletlerarası arenalarda siyasî güç kazandırıyor. Üretimlerine geniş bir paza r sağlıyor. Kontrol altında tutulan ülkeden ucuz hammadde ve ucuz işgücü alınabilirse… İdeal sömürü düzeni kurulmuş oluyor. Güçlü olanın sömürdüğü görüldükçe, güçlenmek isteyen ülkeler yeni sömürü düzenleri kurmak istiyorlar. Düzenin kuruluşu ve rahat işlemesi için azınlık problemleri oluşturuluyor, var olanlar geliştiriliyor.
“Yeni dünya düzeni” denilen düzensizlik ortamında otorite boşluğu var. Güçlenmek isteyenler ile kendisini güçlü görenler, gücünü yetirebildiklerini sömürmekle kalmıyorlar, onlara zulüm de yapıyorlar.
Bu zulüm ve sömürü düzeni uzun sürmeyecek. NATO; eski hasım ülkelerde dostluk ve işbirliği arayışlarını başlattı. Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi (KAİK) bu anlayışın ürünüdür. KAİK, Barış İçin Ortaklık (BİO) projesini geliştirdi. BİO ile, geçmiş yıllarda, karşı cephelerde bulunan ve hattâ birbirleriyle savaşan ülkeler bir araya geliyorlar. Politik ve ekonomik alanlarla işbirlikleri gerçekleştiriyorlar.
Ekonomik güce sahip olma istekleri, geçmişte savaş sebebi idi. Anlaşılmıştır ki savaşların galibi olmuyor, mağlupları oluyor. Bu tecrübeyi edinmiş ülkeler, şimdi güçlü olmanın formülünü, işbirliklerinde arıyorlar.
Rakip ülkelerdeki etnik grupları kışkırtanlar ve destekleyenler acı gerçeği gördüler: Kendi ülkelerindeki azınlıklar da kışkırtılıyor. Camdan evlerde oturanlar, komşu evlere taş atmanın yanlışlığını anladılar. Artık biliniyor: Her devletin evinde, camdan yapılmış kısımlar var.
Dünya üzerindeki irili ufaklı devletlerin sayısı 200’den azdır. Buna karşılık bu devletlerde yaşayan etnik grupların sayısı ise 5.000’den fazladır. Eğer her etnik grup, ayrı bir devlet kurma isteğini gerçekleştirirse dünyamızdaki devletlerin sayısı 5.000’i aşar. Onlara “devletçik” demek daha uygun olur. Küçük ve güçsüz devletçikler, insanlarına refah ve mutluluk getiremezler.
Azınlıklar bir parantezdir. Bağımsızlık düşüncesi o paranteze sığdırılamaz.
Devletler, yönetimleri altındaki milletlerin ve o milletleri oluşturan grupların farklılıklarını koruyarak; manevî geleneklerinden, kültürel değerlerinden alınacak güçle, insanlığın problemlerine daha kolay çözümler bulabilirler.
Geçen yüzyılın ortalarına kadar uzanan bir süreçte, Amerika Birleşik Devletleri’nin bazı eyaletlerinde ve çok yakın zamanlara kadar Güney Afrika’da insanları; beyazlar-melezler-zenciler olarak gruplara ayırmışlardı. Beyaz olmayanlar, beyazların oturduğu mahallelerde oturamıyor, beyazların sinemalarına, lokantalarına giremiyorlardı. İnsan hak ve hürriyetlerine aykırı bu insanlık dışı uygulamalara son verildi. Oralara huzur geldi. Haksızlıklar; haksızlıklara uğrayanlar kadar, haksızlık yapanları da yıpratıyor. Baskılar kültürleri yok edemiyor. Terör eylemleri kültürlerin gelişmesini engelliyor. O hâlde farklılıklar ülkelerin parçalanması için değil, birleştirici mıknatıs olarak kullanılırsa, kazanan tüm dünya insanları olur. Her ülkedeki azınlık, bir başka ülkenin çoğunluğudur. Kırım’daki Türkler, Türkiye’de yaşayan Türkler ile bağlantılıdır. Bu bağ sebebiyle Türkiye – Ukrayna ilişkileri gelişir. Bu gelişme, her iki ülkeye de güç kazandırır. Aynı şekilde Rusya, İran, Irak ve Suriye de Türkiye ile ilişkilerini geliştirebilir.
Ana hatlarıyla ortaya konan bu formül, çağdaş ve kolay bir çözümdür. Bu çözümden, bulundukları ülkelerde azınlık statüsünde yaşayan bizim insanlarımız da yararlanacaktır. Anlatabildiğimiz takdirde bütün insanlık kazançlı çıkar. Bu formül, Türkiye’nin toplum yapısına, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı (AGİT) prensiplerine ve Kopenhag Kriterleri’ne de uygundur.
Yazı Dizisini Bitirirken
İnsanoğlunun aklı ve el emeğinin ürünü olan hiçbir eser, tam ve mükemmel değildir. Bu yazı dizisinde de şüphesiz eksiklikler ve yanlışlıklar bulanlar olacaktır.
Okuyucuların katkıları ile olumlu ve olumsuz eleştirileri, yazı dizisi (inşallah) kitap hâline getirilmesi sırasında değerlendirilecektir.
Bu yazı dizisinin ulaşamadıkları bölümü istemek, katkı ve eleştirilerini iletmek için okuyucularımız, aşağıdaki iletişim yollarını kullanabilirler.
Oğuz Çetinoğlu
Posta Kutusu: 69 Levent 80620 İstanbul
Belge Geçer: 0212- 282 44 02 veya 0212- 520 52 55
e-mektup: ocetinoglu@turk.net