TÜRK dünyasının bugün bir çok hassas bölgesi vardır. Ancak bunlardan iki tanesi, Azerbaycan ve Kıbrıs, yüreği Türklük şuuru ile atan herkes için çok önemlidir. Her Türk, bu iki bölgeye yakından bakmalı, asla ihmâl etmemeli ve unutmamalıdır. Her ne kadar bugün Kafkasya bölgesinde Azerbaycan’ın Karabağ meselesi başka problemlerin ön plâna çıkmasından dolayı unutulmuş gibi ise de, Azerbaycan topraklarının bir kısmının Ermeniler tarafından işgal edilmiş olduğunun, bir hayâl, bir rüya değil gerçek olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır.
İşte bu hassas bölgelere sahip olan iki Türk coğrafyasından, Azerbaycan’dan Kıbrıs’a bakmaya çalışacağız.
Çarlık Rusya’sının 18. yüzyıl başlarından itibaren işgal etmeye başladığı Azerbaycan coğrafyasında, 19. yüzyılın sonlarından itibaren yayınlanmaya başlayan gazete ve dergilerde zaman zaman Türk Dünyası ile ilgili haberlere rastlanmaya başlamıştır. Burada özellikle, Anadolu ve Balkanlar hakkındaki bilgilerin daha fazla olduğu göze çarpmaktadır. Bunda, 1878 sonrası yaşanan durum ve 1912 tarihinde başlayan Balkan Savaşı’nın rolü büyüktür. Bundan dolayı 1917 Bolşevik Devrimi öncesi Azerbaycan basınında Kıbrıs konusu pek değil, ama Balkan Türklerinin başlarına gelen felâketler bir hayli yer almıştır.
Mehmet Emin Resulzâde önderliğinde 28 Mayıs 1918 tarihinde ilân edilen Azerbaycan Cumhuriyeti döneminin 27 Nisan 1920 tarihinde bitmesinden dolayı, Azerbaycan medyasındaki Kıbrıs konusu da, diğer Türk dünyası bölgeleri ve meseleleri gibi gündemden düşmüştür. (Ali Şamil, Kuzey Kıbrıs, Bakı, 2001, s.126)
Sovyetler Birliği’nin hâkim olduğu 1920-1990 yılları arasında, Azerbaycan medyasında Kıbrıs konusunda bir tane bile olsun, objektif ve muhtevası dolu yazıya rastlamak mümkün olmamıştır. Bu dönemde, özellikle 1931 yılında Ada’da Rumların çıkardıkları isyanlar; 1960 sonrası Tü ürklere yapılan katliamla, meselenin BM’deki seyri ve nihayet Türkiye’nin 1974 Kıbrıs Barış harekâtı dönemindeki olaylarla ilgili olarak Azerbaycan medyası, dış ajansların geçtiği bilgiler değil, Moskova’dan gönderilen haberleri yayınlamak zorunda kalmışlardır. Bu yazıların bazılarının altında Azerbaycanlı yazarların ismine rastlanmakla birlikte, bunlar da Sovyetler Birliği’nin muhabir sıfatıyla dış ülkelere gönderdiği KGB ajanlarından başkaları değildir. (Şamil, 126)
Sovyetler Birliği’nde 1985 sonrası Gorbaçov’un başlattığı yeniden yapılanma döneminde ve buna paralel olarak bu dönemlerde teknolojinin de baş döndüren bir hızla yayılmaya başlaması sonucu, 1988 sonrası sadece Bakü’de yapılan ve sayıları bir milyonu bulan mitinglerde sadece Gence, Nahçıvan, Şeki, Sumgayt gibi Azerbaycan şehirlerinde değil, hattâ ilçe ve köylerinde bile Kıbrıs Türklerinin desteklendiğini gösteren gelişmeler olmuştur. Gösterilerde dağıtılan, sokaklara ve alanlardaki duvarlara yapıştırılan kâğıtlarda da, halkın mücadele sahasında önder gördüğü kişilerin yayınladıkları gizli ve az sayıda basılan gazetede de, BM teşkilâtının ve dünya devletlerinin KKTC’ini tanımaması kınanmıştır. (Şamil, 128)
Bu faaliyetler Kıbrıs Türkleri konusunda geniş ve yeterli bilgi vermese de, konunun gündeme gelmesini sağlamıştır. Ancak, Azerbaycan’da Kıbrıs meselesinin asıl önem kazanması Aralık 1991’de Kıbrıs Cumhurbaşkanı danışmanlarından Ahmet Gazioğlu’nun Azerbaycan’a gelmesi ile olmuştur. Gerçi, Azerbaycan’da hâlâ Sovyetler Birliği’nin etkisi devam ettiğinden ve bağımsızlığını ilân etmesine rağmen, henüz sınırları Sovyet askerleri koruduğundan, Ahmet Gazioğlu’nun Azerbaycan’a gelişini resmî gazete ve dergiler değil, Azerbaycan Halk Cephesi’nin gazeteleri ve bu kurumla paralel yayın yapan gazeteler yazmışlardır. (Şamil, 128)
Azerbaycan basınının, 1992-1993 yıllarında, Kıbrıs’ı tanıtma konusunda en başarılı dönemini geçirdiğini söyleyebiliriz. Bu dönemde resmî ve iktidar gazeteleriyle beraber, bağımsız ve muhalif gazeteler de Kıbrıs’ın yakın tarihi ile alâkalı yazılar yazmışlardır. Bu yazıların hemen hemen hepsinde Kıbrıs Türk’ünün haklarının savunulması açıkça vurgulanmaktadır. Bu yazılardan dikkat çekenler ise şunlardır;
Ramiz Asker’in, “Kıbrıs Türkleri ve Problemleri”, Azerbaycan gazetesi,
Gazanfer Hamidoğlu’nun, “Kipr Meselesi”,
Muhalifet gazetesinin, “Türk Dünyasında ne var ne yok”
Elhan Rızayev’in, “Türkler ve Yunanlılar arasında ilişkiler normalleşecek mi?”
Ali Şamilov’un, “Şeytan üçgeni yaranacak mı?” ve “Kıbrıs Karabağ’a Benziyor” (129)
Bu yazılar sadece tarihî ve kronolojik bir bilgi vermekle kalmamış, Türk dünyasının hassas bir bölgesini de tanıtmayı amaçlamıştır. Bu yazılar ayrı ayrı ayda bir bütün olarak okunduğunda, Türk’ün ortak bir meselesine, yakın döneme bağlanarak, Ermeni ve Yunan meselesine parelel görülmeye çalışılmıştır. Kısaca, Yunanlılar ile Ermenilerin ister Kıbrıs’ta, isterse Kafkasya’da aynı metod ve tatktikleri kullandıkları gözler önüne serilmeye çalışılmıştır. Ali Şamilov’un Kıbrıs Karabağ’a Benziyor yazısında politik durumların tamamen aynı şekilde düzenlendiği, sonra da dünya kamuoyuna yazık katliama uğramış Ermeni-Yunan milleti maskesi altında Türklere karşı propaganda ve baskı başladığı açıkça ifade edilmektedir. Bu konu bize şu kanaati de vermektedir, Türk her herde aynı metotlarla haksız ilân edilmekte, dolayısı ile farklı milletler Türk’e aynı senaryoları uyguluyorsa, aynı milletten olan Türk de, her yerde, her olayda aynı tepkiyi vermek, aynı şeyi düşünmek zorundadır.
Ancak, 4 Haziran 1993 tarihinde meydana gelen olaylar, KKTC meselesini resmî medyanın gündeminden tamamen çıkarmıştır. Meseleyi bundan sonra, millî şuur sahibi gazete ve gazeteciler gündemde tutmaya çalışmışsa da, okuyucuya yeni ve farklı bilgiler sunulmamıştır. Azerbaycan’da artık Kıbrıs meselesi denilince, akla milliyetçi-Türkçü bir yayın politikasına sahip gazete ve dergiler gelmeye başlamış, ilgi bu gazetelere yönelmiştir. Bunlar arasında, Azadlıg, Musavat, 525’nci Gazet, Muhalifet, Rezonans, Zaman, Avrasya gibi uzun ömürlü yayın organları yanında, Bozkurt, Menlik, Tanıtım gibi daha kısa ömürlü gazeteler sayılabilir.
Azerbaycan Türk basınının Türk dünyasının değişik konularına yaklaşımları konusunda zaman zaman yazılar yazmaya çalışacağız. Çünkü, Azerbaycan medyasının yazılarında yalnız Kıbrıs Türkleri konusunda yazılar yoktur. Bu yazılar sadece, Azerbaycan Türklerine Kıbrıs hakkında bilgi vermeye çalışmıyor, Azerbaycan-KKTC arasındaki münasebetlerin artmasına da destek verdiği gibi, aynı zamanda, eski Sovyetler Birliği’nde yaşayan Türk halk ve toplulukları ile de Kıbrıs Türklerinin arasında bir köprü görevi görmektedir.
Sonuç olarak, bugünlerde ve önümüzdeki aylarda Kıbrıs meselesi yine hareketli günler geçirecektir. Hattâ, Azerbaycan basını yine bazı yazılar yazacaktır. Lâkin, Türkiye’nin mesele hakkındaki tutarsızlığını ve hem devletin tepesinde hem de medyada gördüğü ikilemi Azerbaycan Türkleri anlayamamaktadır. Görüştüğümüz aklı selim sahibi Azerbaycanlılar, Türkiye’nin Ermeni meselesinde de benzer bir tavır alabileceği endişesini ifade ederlerken, Kıbrıslı bir bayanın açmış olduğu dâvaya tazminat ödemeyi kabul eden Türkiye’den, yarın başkaları da tazminat isterse ne olacağını, ya da madalyonun tersini düşünürsek, böyle bir tazminatın benzerini, sözgelimi Karabağ’dan sürülen bir Azerbaycan Türk’ü de mahkemeye gitse acaba kazanır mı diye sorulmaktadır. Evet, bu soruya verilecek cevap, kalbinizden geçmektedir.