DOĞUMUNUN 100. yılında kutup yıldızımız Atsız Beğ’i özlemle anıyoruz…
Atsız, gerçekten bir dünyadır. Çünkü söylem ve eylem birliği içerisinde oluşturduğu dünya görüşü tam bir bütünlük arz etmektedir. Edebiyat ve fikir sahasındaki hemen her alanda, her konuda yoğun çabalarının ürünü olan eşsiz eserlerinin somutlaştırdığı görüşleri kuşatıcı bir yapıya sahip bulunmaktadır.
Atsız’ın düşünce sistematiğinde boşluklara yer bulunmaz. Diğer birçok fikir adamından farklı olarak hem mücadelesiyle, hem söylemiyle kendi namına boşlukta bir şey bırakmamış, fikir dünyasını net olarak ortaya koymuştur. Kendisinin ifadesiyle; “Türkçülükte temel meseleler kesinlik arz ederken tartışılabilecek mevzular teferruattır.”
Atsız, gelmiş geçmiş fikir adamlarımız içerisinde kendisini en iyi şekilde ifade edebilen bir şahsiyettir. Fikri gelişimimizin, kişiliğimizin oluşumunun mimarıdır.
Atsız, şiirler yazmıştır; insanı hayâlden hayâle sürükleyen, kimi zaman dipsiz kuyulara atan, kimi zaman bir mızrak gibi yüreklere saplanan. Ama en önemlisi her mısraında bir Türk’ün damarlarındaki asil kanı gürül gürül coşturan…
Atsız, romanlar yazmıştır; Türk tarihinin bilinmeyenlerini, nasiplenmek isteyen herkese gösterdiği, eşsiz, sürükleyici üslubunun sıra dışı kahramanlık konularıyla bütünleştiği…
Atsız, hikâyeler yazmıştır; dünümüzle bugünümüzü buluşturan ve geleceği doğru bir şekilde çağıran, yer yer iplikleri pazara çıkaran, yer yer Yunus’un şiirleri gibi mânâ içre mânâ bulunan…
Atsız, makaleler yazmıştır. Dünya görüşünü eksiksiz ortaya koyan, tamamlayan, düşünce dünyasının en ince kıvrımları ını bütün ayrıntılarıyla gözler önüne seren…
Atsız, tarih ve edebiyat tahlilleri yapmıştır. Eleştirel bakış açısıyla, öne sürüleni olduğu gibi kabul etmeyip yanlışlarını ve eksiklerini çürüten, bugün bile büyük bir ölçüde aşılamayan…
Atsız’ı Yok Sayan Bir Türk Milliyetçiliği Anlayışı Olamaz!..
Cumhuriyet dönemi Türk milliyetçiliği tarihinde Atsız’a yöneltilen en büyük iftiralardan birisi “Şamanist” olduğu iddiasıdır. Halbuki Atsız hayatının hiçbir döneminde, hiçbir söyleminde “Şamanist” olduğuna dair bir ifadede bulunmamıştır. Fakat Atsız’ı Şamanist ve bunun da ötesinde İslâm düşmanı imiş gibi (diğer bir deyişle Atsız’ın şahsında milliyetçiliği İslâm karşıtlığı olarak) göstermeye ve bu yönde onu aforoz etmeye (!) çalışan İslâm istismarcıları hep bu iddiayı sürdüregelmişlerdir. İstismarcıları ve onların yörüngesindekileri muhatap almak bile yersizdir. Atsız’ı yok sayan bir Türk milliyetçiliği anlayışı olamaz!..
Atsız ve Din
Büyük Atatürk’ün “Din lüzûmlu bir müessesedir” sözündeki anlayışı şiar edinen bütün Türkçüler gibi Atsız da dinin millet hayatındaki yerine gereken önemi verir. “Dinsiz millet” olamayacağının hele hele Türk milleti için tarih boyunca bunun asla düşünülemeyeceğinin en iyi bilincinde olanlardandır.
“Türkçü Kimdir?” makalesinde Türklüğe hız veren ve Türklük için önemli olan unsurları uzun uzun anlatıp sıralarken son olarak Türklerin büyük çoğunluğunun inandığı İslâm dinine de sahip çıkmak, korumak ve bu dini (tabiî asla Araplaşmaya da sapmayarak) kendi bünyemiz içerisinde yaşatmak gerekliliğini ifade etmiştir.
Türkçülük Lâik Bir Düşünce Sistematiğidir.
Yukarıdaki mevzuda son cümleye özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. İslâm, “Türklük için önemli bir değerdir” fakat “Türk’ü Türk yapan bir değer değildir”. En basit tabirle “Türk sevgisi” olan Türkçülük; İslâm dinine mensup olup-olmamasından dolayı Türkler arasında bir üstünlük sıralaması yapmaz. Yani Türk, Türk’tür! Mezhebi, inancı, dini, farklı olsa da bütün Türkleri tek bir gövde bilir ve aralarında kesinlikle ayrım yapmaz.
Atsız’a “Nazizm, Faşizm Özentisi” Suçlaması
Yer yer ortaya çıkan 3-4 kişilik Nazizm, Faşizm özentisi kimi marjinal gruplar onun adına sürekli vurgu yapsalar da Atsız Beğ hakkında hüküm sahibi değillerdir, hiçbir zaman da olamazlar! Çünkü o yalnız soldaki değil bununla birlikte de sağdaki bütün totaliter idarelere net karşı tavır koyarak “Millî Kalkınma Projesi” adlı makalesindeki 9 ilke arasında “şuurlu demokratlığı” da belirtmiştir.
Yine bu bağlamda bir dönem Türkiye üzerinde emelleri olan İtalyan faşist diktatör Mussolini’ye bir şiirinde çok ağır ifadeler kullanarak “Savaş bize toy, düğündür/Din Arab’ın, hukuk sizin, harp Türklüğündür” mısralarıyla meydan okumuş, savaşa davet etmiştir. Başka bir mısraında geçen “Parçalarız Cermenliğin haçını” cümlesinde de “Cermenliğin haçı” ifadesiyle Hitler’in gamalı haçını kastetmiştir.
Türkçülük; Türkçülük’tür!
Bunların yanı sıra “Türkçülük”, önüne ve ardına hiçbir ek, sıfat ve yabancı kavram getirilmeye gerek kalmayacak şekilde kendini ifade edebilen, eksiksiz şekilde tanımlayabilen bir dünya görüşüdür. Yani Türkçülük, Türkçülük’tür! Çünkü beslendiği kaynak tektir, o da besbellidir. Yüzde yüz millî (yani Türklüğe ait olan) tek düşüncedir. Onun içindir ki; hiçbir yabancı kavramla bocalanamaz, harmanlanamaz ve dolayısıyla yan yana getirilemez! Kullana geldiğimiz “Türkçü-Toplumcu” ifadesi içerisinde yer alan “Toplumculuk” kavramı ise Türkçülüğü tamamlayan (ve/veya ona farklı bir anlam veren) bir kavram değil bilâkis Türkçülüğün içinde ve hattâ merkezinde hayat bulan bir kavramdır. Özellikle gençlere tavsiyemiz; “Atsız Beğ’i; -ismini kullanan fakat fikrinden hiç nasiplenemeyen birilerinden öğrenmek yerine onu bizzat kendi sözlerinden öğrenmektir”.
Şu günlerde çeşit çeşit Türkçülük(!)ler belirmektedir. Ziya Gökalp ve Hüseyin Nihâl Atsız’dan bu yana süre gelen gelenek sarsılmaya, bozulmaya çalışılmaktadır. Fakat güneş balçıkla sıvanamayacak kadar açık, aydınlık ve yakıcıdır.
Bu temiz, lekesiz, berrak çizgiyi anlayamayanlar bir tarafa, şimdilerde “en hızlı milliyetçilik taslayan eski tüfek komünistler”in yamağı olanları, güdümüne girenleri gördükçe içimizden “yazıklar olsun!” demekten başka bir şey gelmiyor. Ve bugün her şeyin saptırıldığı, satıldığı, kaynak suyu kıvamındaki her berrak kavramın lâğım suyuyla karıştırıldığı bir manzarada Türkçü gençlik olarak bu çizgiyi her zamankinden daha tavizsiz şekilde sahiplenmenin, savunmanın gerekliliğine inanıyoruz. Atsız’ı kendi içimizde unutmadığımız, unutturmadığımız gibi herkese de tanıtmalıyız.
Atsız, gerçekten bir dünyadır. Hem de koskoca bir dünya… Bu dünyayı keşfedebilenlere ne mutlu… Bu dünyayı keşfedebilenler ne şanslıdır ki; hayatın mânâsını en doğru bir şekilde kavrarlar.
Tanrı Türk’ü Korusun