Güzel ülkemiz cumhurbaşkanlığı seçimi sebebiyle yine bir karmaşa ortamına sokuldu ve bir anda her taraf toz-duman olarak, devletin bütün kurumları durma noktasına geldi. Ülkenin dışişleri, ekonomisi, millî eğitimi, millî savunması aslî görevlerini unutarak, bu işe yoğunlandı. Öncelikli hedefler unutuldu ve herkes cumhurbaşkanlığıyla, genel seçimleri düşünmeye başladı. Buna bağlı olarak, özellikle iç piyasalarda ve ekonomide birtakım çalkantılar vukua geldi. Meselâ borsa ve döviz kurlarında inişler, çıkışlar yaşandı. Elbette ki, bu kötü vaziyet her zamanki gibi fakir Türk milletinin sırtına yüklendi. Zengin iş adamları ve birkısım para babaları servetlerine servet katmasını bildiler.
Ancak ülkemizin bu dumanlı havası sırasında esas gözden kaçanlar; Türkiye’nin dış politikasındaki öncelikleri ve çevremizde yaşananlara duyarsız kalınmasıdır. Sanki dünyanın sonu gelmiş gibi, başka hiçbir şey ile ilgilenilmemektedir.
Bu arada cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında gündeme gelen, dış kaynaklı bazı olaylara da işaret etmekte fayda var. Türkiye’de Türklüğün milli menfaatlerini savunma nokta-i nazarından tartışılabilecek durumda olan basının; oylama öncesi, oylama ve sonrasında yaşanan pek çok şeye değinmekle birlikte, maalesef yeterince önem vermediği bir konu daha vardır. Nedir bu husus? Bilindiği üzere, cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turu sırasında Türkiye Cumhuriyeti G nelkurmay Başkanlığının resmi internet sitesinde yayınlanan bir açıklama vardı. Bu beyan hakkında değişik yorumlar yapıldı ve hatta üstü örtülü bir muhtıra olduğu da söylendi. İşte tam bu noktada, maalesef meseleye birtakım yabancı devletler de karışma densizliğini gösterdiler. Yüce Türk Devletinin Genelkurmay Başkanlığının, bize göre bir uyarı ve bilgilendirme niteliğindeki bu açıklamasının doğruluğunu veya yanlışlığını da burada tartışacak değiliz. Fakat hakikat olan birşey var ise o da, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin resmi kurumlarının arasında bazı anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Ama bu bizim bir iç işimizdir. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin yetkili birtakım organları, devletin ve milletin bekasıyla, millî bütünlüğü hususunda yeri geldiğinde farklı görüşler sergileyebilir. Bunlar Türk Devleti’nin görevlilerince konuşulur, tartışılır ve ortak bir sonuca mutlaka varılır. Dolayısıyla, dışarıdan kimsenin bu duruma müdahale etmesine gerek yoktur. Herşey ortada iken ve bunlar da Türkiye’nin kendi meselesiyken, maalesef ne siyasi iradeden, ne de askeri kanattan bir kişi çıkıp da ABD’ne ve AB’ne; “efendiler size ne oluyor, siz bizim işimize niye karışıyorsunuz, oturun oturduğunuz yerde, halt yemeyin” dediklerini hatırlamıyoruz. Bu hâl yüce Türk milleti için son derece üzücüdür. Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir. Onun kimseden akıl almasına ihtiyacı yoktur. Kol kırılır, yen içerisinde kalır misali, biz bu problemleri kendimiz çözebiliriz. Binaenaleyh bu devleti ve milleti meydana getiren bir Türk olarak, yetkililerimizin veyahut da anlı-şanlı basının (ne yazık ki Türk basını diyemiyoruz) sözcülerinin dile getiremediğini ABD ve AB’ne haykırıyoruz: Size ne! Türkiye’yi ve Türk milletini çok mu düşünüyorsunuz ki, bizim hakkımızda fikir yürütüyorsunuz. Biz, sizin ne olduğunuzu ve Türkler için ne emeller beslediğini binbeşyüz yıldır biliyoruz.
Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin gölgesinde kalan bir başka değinmek istediğimiz konu da, Irak’da meydana gelenler ve Kerkük’ün durumuyla alâkalıdır. Malûm olduğu üzere Orta Doğu’nun en zengin petrol bölgelerinden biri olan Kerkük, Irak’taki Kürtlerin teşviki ve ABD’nin desteğiyle, yeni kurulduğu söylenen Kürt devletine ekonomik temel oluşturmak için bir referandum ile kuzeydeki yönetime bağlanmak istenmektedir. Gerçekte bu işlemin uygulanması amacıyla herşey hazırlanmıştır. Şu anda yapılacak bir oylamadan Kürtlerin ezici çoğunlukla kuzeye bağlanma dileklerinin çıkacağı aşikârdır. Böyle bir vaziyette artık Irak Türklüğü diye bir mefhumdan bahsetmek mümkün değildir. Türklerin Misak-ı Milli sınırları içerisinde olup da, çeşitli sebeplerden dolayı katamadığımız ve değişik yazılarımızda anlatmaya çalıştığımız Irak Türkleri tamamen yok edilecek ve Türk’ün namusu kirletilecektir.
Elbette ki Türkiye demokratik, laik devlet düzeninden asla taviz vermez, buna çabalayanların da hevesleri kursağında bırakılır. Bu gibi konulara bütün Türk milleti ve devletinin ilgili kurumları gerekli hassasiyeti gösterir. İşte bunlar yaşanırken, gözden kaçan bazı şeyler var ki, buna da kısaca işaret etmek lazımdır.
Cumhuriyet, laiklik, demokrasi kadar devletin ve milletin milli güvenliği de önemlidir. Bağımsızlığı yitirdiğiniz an ne demokrasiden, ne de laiklikten bahis olunabilir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bugün her açıdan ekonomik, siyasi, kültürel ve herşeyden öte askeri bir kıskaç altına alınmış ve yok edilmek isteniyor. Irak’ın kuzeyinde ortaya çıkacak bir oldu-bittiyle Türkiye tamamen hareketsiz hale getirilebilir ve hatta bu durum çok kısa bir süre sonra yabancı ülkelerin de desteğiyle, bir iç savaşın, Allah korusun bir bölünmenin eşiğine sürüklenebilir.
Maalesef milletimizin fertlerinin büyük bir kısmının bunun farkında olmadığını, devleti yöneten politikacıların da iç siyasi endişeler ve beklentiler dolayısıyla buna yeterince önem vermediklerini üzülerek müşahede etmekteyiz.
Devletimizin geleceği açısından son derece önemli olan cumhurbaşkanlığı seçimi için meydanları dolduran yüzbinlerin, ne yazık ki milli bütünlüğümüz ve istikbalimiz açısından o kadar mühim olan Kuzey Irak ve Türkmenler konusunda duyarlı olmaması çok vahim bir hadisedir. Yüce Türk milletine arz olunur.