Dergimizin sahibi ve yazı işleri müdürü Altan Deliorman, 29 Ocak Çarşamba günü Türk Edebiyatı Vakfı’nda bir konferans verdi. “Millî Ülkü” konusunun ele alındığı konferansta, ülkülerin milletlerin hayatındaki yeri ve önemi üzerine duruldu.
Altan Deliorman, “ülkü”nün yüksek değerini açıklarken, insanla diğer varlıklar arasındaki farkları belirtti. Bu farkların, konuşma ve düşünme gibi unsurlardan ibaret olmadığını, hayvanlar arasında da iletişim ve kısmî bir düşünce bulunduğunu ifade ederek insanlarla hayvanlar arasındaki asıl farkı şöyle açıkladı:
“– Hayvanlar, tabiatın kendilerine sunduğu imkânları kullanabilirler. Ama, tabiatı değiştirecek bir kudrete sahip değillerdir. Buna karşılık, insan, yaşadığı tabiatı değiştirme ve geliştirme, böylece kendisi için daha rahat ve konforlu bir hayat sağlam yeteneğine sahiptir. Yani, insan yeni dünyalar yaratabilir. Hattâ kendi kendisini bile değiştirir. Onun için “insan kendisinin mimarıdır” sözü binlerce yıl önce söylenmiştir.
İnsanları hayvanlardan ayıran diğer fark ise “ruh”tur. Hayvanlardaki ruh ilkel bir ruh, yani hayvanî ruhtur. İnsandaki ise kalite bakımından yüksek, gerçek ruhtur. İnsan davranışlarına istikamet veren de bu ruhtan başkası değildir.
Ruh, inancı da beraberinde getirir. İnanmak, insanlara muhsus bir keyfiyettir. Şu hâlde, yeni dünyalar yaratma kabiliyeti gösteren ve bunu ancak inançla başaran insanın, ileriye ait bir ideali de bulunması normaldir. İnsana insanî özelliğini veren unsurlardan biri de ideal sahibi olmasıdır. Ümit ve hayâl, ideali besleyen altyapı temelleridir.
Şair, tabutunu dört inanmış adamın taşımasını hayâl ve vasiyet etmekte haklıdır. Çünkü, inanç ve inanmış insan en büyük güçtür. Bütün keşiflerin ve icatların temelinde inanç yatmaktadır. Dünyanın başlangıcından günümüze kadar geçirdiği evrim başlı başına inancın eseridir. Hz. Muhammed’in yanında dört inanmış adam -ki, aynı zamanda halifeleridir- olmasaydı İslâm o kadar kısa zamanda gelişip tutunabilir miydi, düşünmek gerekir. Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa’nın hemen o günlerdeki en önemli toplantısında bir araya geldiği Ali Fuat Paşa ile, Refet ve Rauf beylerle birlikte dört inanmış adamı temsil ettiğini unutabilir miyiz?”
Altan Deliorman, daha sonra ülkülerin millî hayata nasıl yön verdiğini, tarih boyunca görülen büyük ideallerin hangileri olduğunu belirtti. Avrupanın yüzlerce yıllık idealinin Roma’yı ihya etmek olduğunu ifade eden Deliorman, bu hayâlin temelinde Grek ve Lâtin kültürleriyle Hristiyanlığın bulunduğunu hatırlattı. Bu fikir yapısıyla, Türk ülküsü arasında bariz farklar bulunduğuna da dikkat çekti.
Deliorman, daha sonra Türk ülküsünün ne olduğunu ve tarih boyunca nasıl bir gelişme gösterdiğini açıkladı. Bu ülkünün temelinde daima Türk milliyetçiliğinin bulunduğunu, esasen ülkülerin millîlik, süreklilik ve yaygınlık vasıfları taşıdığını ifade etti.
Yahudilerin arz-ı mev’ud, Yunanlıların Megalo İdea ve Rusların Panislâvizm ülkülerinin Türk ülküsü ile çatışma alanlarına işaret eden konuşmacı, Türk ülküsünün dün olduğu gibi bugün de var olduğunu ve sonsuza kadar yaşamakta devam edeceğini, bunun millî bir zaruret olduğunu belirtti.
Deliorman daha sonra, toplantıya katılan çok sayıda dinleyiciden gelen soruları cevapladı.