Ana Sayfa 1998-2012 Türk’ün gücü “Türk’ün rengi”

Türk’ün gücü “Türk’ün rengi”

TÜRK insanını tanımakta neden âciz kalınıyor? Bu durum bir türlü anlaşılır gibi değildir. Her seferinde Türk insanı düşmanlarca değerlendirilmeye kalkışılıyor. İşte bu yazımızda biz gene Türk’ün ve milliyetçiliğin önemini vurgulamaya çalışacağız.

Öncelikle, Anadolu insanımızın tavırları, milliyetçilik düşüncesi ve yaşam öyküsü, her zaman üniter bir yapının özelliklerini içermiştir. Günümüzde de aynı hâl vardır. Atatürk’ün “Ne Mutlu Türk’üm diyene” sözü bu anlamın ifadesidir.

Anadolu’da yaşayan boyların tümüyle Orta Asya’dan gelen Türkboylarından oluştuğu hakkındaki sav inkâr edilemez. Bu durumun doğruluğu ve yanlışlığı tartışılamaz.

Yapılan araştırmada Türk boylarının birleşik noktalarını ele alırsak, görülen odur ki, mill yetçilik fikri yurdumuzda kendini geliştirmiştir.

Milliyetçiliğin kısa da olsa anlatımına geçersek;“Milliyetçiliğin; aynı terbiyeyi alan, aynı bayrağı taşıyan, aynı geleneklere ve tarihe sahip olan, aynı millî hedef doğrultusunda birleşen insanların, varlıklarını, millet olarak sürdürme ve yükseltme ilkesi” olduğu görülmektedir. Bu ilke dışında kendini görmeye çalışan gafiller, kendilerini tanımayan, devlet-millet sevgisini tatmayan kişilerdir.

Onun için biz diyoruz ki; Türkiye Cumhuriyeti hudutları ve Misak-ı Millî olarak çizilmiş hudutlar içinde kalan insanımızın büyük ismi TÜRK’tür. Bu durumu herkes böyle bilmeli ve o duruma göre eylemini sergilemelidir. Aksi hâl ve tavır Türk’ün gücü karşısında erimeye mahkûmdur.

Geçmiş günlerde bir yabancı yayın organında “zenci kardeşim” sözüyle, Türk’ün rengi karıştırılmaya çalışılmıştır. Oysa Türk’ün rengi kendi rengidir. Kanı asildir. Ne renk ne kan sulandırılamaz. Türk, kanıyla rengiyle kendi rengini taşır. İçte ve dışta herhangi bir kişi veya yazar “zenci kardeşim” sözüyle kendini inkâr ettiğini öğrenmek zorundadır. Asılda bir TÜRK bu sözü zaten söylemez.

Günümüzde terör örgütleri ve kendini dost gösterme içindeki milletler, içte ve dışta birlik ve beraberliğimizi bozma yarışına girseler de, gücümüz, Büyük ATATÜRK’ün açıkladığı gibi; “Bir milletin başarısının, mutlaka ve de mutlaka bütün millî güçlerin bir istikamette oluşmasıyla mümkün olacağı” kabul edilmelidir.

Irak Savaşı’nın sıcaklığı henüz geçmemişken, Türkiyemizi hedef alan birçok yabancının içimizdeki hainler ile işbirlikçi olarak çalışmalarını önlemek için, sınırımızda hakkımızın devam ettiği, Misak-ı Millî hududumuz olarak gördüğümüz ve bildiğimiz Irak’ın Musul-Kerkük (Erbil dahil) yöreleri 30.09.1925 tarihinde Milletler Cemiyeti’nin yaptırdığı araştırma ile (bu topraklarda Türklerin kendi hukukundan vazgeçmedikçe kimse hak iddiasında bulunamaz) savının hâlen geçerliliğini kaybetmediğini dünyaya duyurmak ve de hatırlatmaktan çekinmemeliyiz.

Ayrıca Atatürk büyük nutkunda: “Musul vilâyetinin Türkiye Devleti’nin hudutları dahilinde olduğu, bu yerleri anavatandan kimsenin koparamayacağı, şu ve bu devlete armağan edilemeyeceği” sözlerindeki derin anlamı hatırlamalıyız.
 

Orkun'dan Seçmeler

Millet ve Millî Siyaset

Orkun’a Gelenler

Hidayet Arsalan