Ana Sayfa 1998-2012 Aciz içinde kıvranmak nedir, bilir misiniz?

Aciz içinde kıvranmak nedir, bilir misiniz?

BİR Türk milliyetçisi olarak içim hiç bu kadar öfke ve isyanla dolmamıştı -belki 1940’ların İnönü rejiminin solculuğa saptığı ve Türkçülüğü düşman gördüğü günler hariç.

Bir değil, üç (ihanet demeyeceğim, büyük millî hata): Kıbrıs, Kuzey Irak’ta Kürt sorunu ve Musul-Kerkük Türkmenlerine karşı tutum. Petrol hakkımızın iflâsını saymayacağım bile.(*)

Bir “tezkere” tartışmasıdır sürüp gidiyor. Hadi o sırada AKP hükûmeti mecliste kontrolü elden kaçırdı, acemilik filân yaptı diyelim. Ya şimdiki ürkek, korkak ve daha kötü sıfatlara lâyık siyasetin sürüp gitmesine ne demeli?

TÜRKLERİ KIBRIS’TA

KATLEDENE İLTİFAT!

Şu Kıbrıs siyasetindeki felâkete bakın!

Kıbrıs Rum kesiminde geçenlerde yapılan seçimle cumhurbaşkanı seçilen Tasos Papadopulos’un adını hatırlayanlar var mı? 1974’teki elleri kanlı EOKA çetesinin mensubu! Türklere katliam yapanlardan. Bugün onu Avrupa Birliği Atina’da alkışlayarak kabullendi. Hadi onlar (faşist ve ırkçı diye) Avusturya’da seçimi kazanan Heider’e karşı kıyamet koparıp âdeta zorla istifa ettiren onlar, aynı Avrupa – ona göz yumabilir: Star’da yazar Cevher Kantarcı, “tabiî” diyor, çünkü Papadopulos’un öldürdüğü Türklerdi”; ya bize yakışır mı? 18 Nisan tarihli Anadolu Ajansı fotoğrafını ve “Gül, Papadopulos’un ardından zeytin dalına uzandı” şeklindeki manşetleri gördünüz mü?!

Abdullah Gül’ ü vaktiyle tanımış ve doğrusu beğenmiştim. O fotoğrafı görünce buz kesildim. Rum kesiminin imza törenine katılmayarak güya protesto eden Dış İşleri Bakanımız, daha sonra Avrupa Birliği aile fotoğrafında önce bulunmadı, ama daha sonraki “aile fotoğrafında” yerini almakla kalmadı, Türkleri katleden adamın arkasında, başına geçirilen zeytin dallarını düzeltti-adına lâyık bir şekilde tatlı tatlı gülümseyerek!(**)

Ve Türklerin hakkı için sonuna kadar direnen Rauf Denktaş, şamar atılmış gibi ortada bırakıldı. Artık siyaset icabı söylenen ve buram buram teslimiyet kokan “destek” lâflarına kim inanır?

Hani Rum kesimi AB’ye tek başına alınırsa Türkiye’de KKTC’ni Türkiye’ye ilhak edecekti? Bu sözleri artık pek duyamıyorum.

IRAK’TA KÜRT DEVLETİNİN KURULUŞUNU

ÖNLEYEBİLECEK MİYİZ?

Diğer yenilgimiz Irak’taki Kürt devletinin kurulmasına yaptırım gücümüzün kırılması. Orada hem de Amerika’nın o sırada itirazı olmadan ordumuz bulunabilecekken ve Kürtlerin bizim için tehlikeli plânları kolay kolay uygulamaya konulamayacakken, önümüze, sanki bile bile -gene şu “tezkere” hikâyesi- duvar gibi çekildi.

ABD, bize ne kadar içerlese de, Irak’ı bölecek ve Türkiye’yi kesin kendine düşman edecek bir plânı onaylamaz ve Kürdistan’ın ayrı bir cumhuriyet hâline gelişine destek vermez. Fakat federatif bir Kürdistan’a -bize zarar verecek bir harekete- göz yumabilir. Kerkük ve Musul’a giren peşmergeler güya geri çekildi ama hâlâ şu veya bu şekilde orada varlar. O geri çekilişi de, ABD’nin petrol çıkarları icabı olmuş olabilir. Ve bu da geçicidir. Ordumuzun sert tepkisi muhakkak ki rol oynamıştır. Belki de Amerikalıların Kürtlerle gizli bir oyunudur. “Türkleri fazla kızdırmayın, bir müdahaleye sebep olmayın, peşmergeleri o iki kentten çekin; bir iki yıl sonra Türkler gene birbirlerine girerler, unutur giderler, o zaman bir imkân veririz size” demiş olabilirler.

Türkiye’de hükûmet bir yana, meclis bir yana, cumhurbaşkanı bir başka yana, genelkurmay daha başka yana siyaset oluştururlarsa olacağı budur.

IRAK TÜRKMENLERİNİ NE KADAR DESTEKLİYORUZ?

Kıbrıs Türklerini bugünlerde desteklediğimiz kadar mı?

Bu Türkmen kardeşlerimizin akıbeti ne olacak?

Türkiye dışındaki Türklere lâkayt, mevcudiyetleri hakkında bile çok kere bilgisiz ve ilgiyi yıllarca “Turancılık” diyerek suç gibi gören hükûmetlerden sonra birkaç yıl içinde, kaçmış zamanı yakalamak şüphesiz olacak iş değildi. Ve olmadı da-bizzat bu ülküye inanmış bir iktidar ortağı, Türk dünyası kurultayına gereken malî yardım parti dışından sağlandı diye toplantıyı boykot eder, bu işlerin bakanını azlederse, “İslâm Dünyası ve Arap kardeşlerimiz” deyip duran yeni iktidardan Irak Türklerine daha kesin bir arka çıkış beklenebilir miydi? Ve işte gizli-açık, öldürmeler, tapu yağmaları ve Kürt liderlerinin Ankara’ya tehdit dolu küstah mesajları başladı bile.

Bu iktidar, eski bir komünisti, Ertuğrul Yalçınbayır’ı partisine almakla kalmamış, bir ara başbakan yardımcısı bakan bile yapmıştır. Ve bu adamı, bir televizyon programında utanmadan, çekinmeden, millî çıkarlarımızı hiçe saydığını, “önce hukuk, insan hakları” gibi yaldızlı palavralarla savunduğunu dinlemeye mecbur oluyoruz.

“Ne şikâyet ediyorsun, bunları çoğunlukla halkımız seçmedi mi?” diyeceksiniz. Evet, hırsızlıktan usanan halkımız…

Acemi, kasıtlı, en kritik zamanda başımıza geçirdiklerimiz.

Eskiden olsa yazmaktan da öte bir şeyler yapmak ister ve yapardım da. Şimdi 82 yaşın ve iki yıldır bana musallat olan hem düşük, hem yüksek tansiyon illetinin verdiği acizle kıvranıyorum.

Türkçü gençler, yaşlı ve hasta olmayanlar, nerelerdesiniz?

DİPNOTLAR

(*) 1920’de Atatürk, “Misak-ı Millî”yi, Kerkük ve Musul’u da içine alan bir haritada çizmiş, Lozan’a giden İsmet İnönü’ye vermişti. Hatay ve Kıbrıs olaylarındaki gibi zor karşısında İnönü hakkımızdan vazgeçmiş, Atatürk’le o sıralarda arası açılmıştı.

(**) Başka bir hükûmetimizin de, Doğu Türkistan’da Uygur Türklerini katlettiren Çin başkanına Ankara’da alkışlarla “liyakat nişanı” verişini hatırlatıyor!
 

Orkun'dan Seçmeler