TÜRKİYE’NİN yaşadığı siyasî ve ekonomik bunalımın temelinde görünüşte Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olan ancak gizli veya açık bir şekilde mikro milliyetçilik yaparak Türkiye aleyhine her türlü işbirliğine çekinmeden hizmet edenlerin, adı “Türk” olan devletimizi zaafa uğratarak yerine kimliksiz, şuursuz, şahsiyetsiz, haysiyetsiz kişilerin yaşadığı, egemenlik haklarını kaybetmiş bir millet – devlet meydana getirme gayretleri yatmaktadır.
Türkiye’de Türkçe dışında ikinci bir dil konuşanların oranı 1965 sayımında % 9’ken (Kürt, Çerkes, Abhaz, Gürcü Arnavut v.d.) son sayımlarda bu rakam % 11’e çıkmıştır. Bunun % 2’si gayrimüslimlerden, Dönmelerden ve ülkemize çeşitli vesilelerle Balkanlardan ve Kafkaslardan göç etmiş azınlık şuuruna sahip insanlardan oluşmaktadır.
Son sayımlara göre Türkiye genel nüfusunun % 89’u Türkçeden başka hiçbir dil bilmeyen Türklerdir.(1) % 9’u da Türk olduğunu her platformda tartışabileceğimiz ancak kimlik bunalımı yaşatılmaya çalışılan aslen Türk vatandaşlarımızdır. Türkiye’de Türklük şuuruna sahip bulunmayan, azınlık ırkçılığı yapan nüfus % 2’dir. Ne yazık ki bu % 2 nüfus basın yayın kuruluşlarına, sermayeye, siyasete, Türkiye’yi temsil eden bir çok oluşuma egemen hâle gelmiştir.
Bu durum 14. yüzyılda devşirme hâdisesi ile başlamış, Enderun eğitimi ile güç kazanmıştır. Devletin en yüksek hizmetinde görev alacak yöneticiler Enderun’da(2) yetiştirilmek(3) için eğitim görürlerdi. Enderun’a ise devşirmeler ile Kapıkulu Ocaklarının seçkinleri girebiliyordu.(4) Enderun’a girmek, orada okuyup yetişmek ve sonunda devlet ve saray hizmetlerine girebilmek için ya esir, ya devşirme, ya da köle olmak gerekirdi.”(5)
Devşirme yönetimi II. Murat döneminde uygulanmaya konmuştur.(6) Fatih Sultan Mehmet’ten itibaren yönetici kadrolar özellikle Türkler dışından seçilmeye başlayacak(7), yönetim kademelerinin okullaşma ve Sultanın yakınlarıyla evlenme ve ilişkiler kurmaları suretiyle devletin yönetimi Enderun’un egemenliği altına geçecektir.(8)
Devşirmeler: Arnavut, Boşnak, Rum, Bulgar ve Ermeni taifesine mahsus olup, bunlardan başkaları olamazdı(9) Prof. Dr. Tayyip Gökbilgin’e göre, “Devşirmelerden hepsi Hristiyanlardan mürekkepti… Müslüman evlâdından olamaz idi. Hatta sünnetli doğan çocuklar şüphelidir diye alınmazdı.”(10)
XVI. yüzyıldan itibaren Enderunluların (devşirme yöneticilerin) Osmanlı toplum yapısında egemen sınıf durumuna geldikleri bilinmektedir.(11) Günümüzde, millîleşemeyen Enderunî aydın tipi, tıpkı aşiret olgusu türünden bir toplumsal olgu(12) olarak varlıklarını etkin bir şekilde sürdürmektedirler.
Enderun; kuruluş, işleyiş biçimi, rol, statü ve yönelimi bakımından en kısa zamanda düzenle bütünleşmiş ve sistemin aslî unsuru hâline gelmiştir. Bir yanda, Türk ileri gelenleri, öte yanda ise fetihlerden ele geçirilen savaş tutsakları ve Kafkasya yaylalarından getirilen memlûk (köleler) olmak üzere yeni bir tabakalaşmaya rastlıyoruz. Dört yüz yıla yaklaşan uygulama neticesinde oluşan bu yapılaşma tarihsel olarak “aşiret olgusu”(13) kimliğini sürdürmektedir. Tanzimat dönemindeki Enderunî zihniyet, asker-sivil olarak bürokrasiye hâkim olmaları nedeniyle, yeni toplumsal yapının belirleyicileri olarak da etkinliklerini sürdürmektedirler. Tanzimat döneminde “Tanzimat soyluları” olarak sahnede gördüğümüz Osmanlı Devleti’ni yok etmek, Türk milletini çaresiz hâle getirmek için yabancılarla her türlü kirli ilişki ve işbirliği içerisinde olan bu zümre Atatürk’ün ölümüyle ön plâna çıkacak ve “Cumhuriyet soyluları”na dönüşecektir.
Son yıllarda dönme devşirme ve Kafkas memlûklarından oluşan bu yeni zümre(14) Batı’nın fikir ve isteklerini Türk milletine empoze etmekle görevlendirilmişlerdir. Çünkü bu kişiler ve bağlı bulundukları merkezler egemenliğin kayıtsız şartsız Türk milletine ait olmasından rahatsızdırlar. Bunların çıkarları Batı ile özdeşleşmiştir. Batı’nın amacı Türkiye’yi şehir devletleri hâline getirene kadar parçalamak, Türk insanını Türklük şuurundan yoksun, kültürsüz, milliyetsiz, millî şuurdan yoksun, bilgisiz, yüzyılın gerçeklerinden habersiz hâle getirmek ve köleleştirmektir.
Kimdir bu Enderunî Cumhuriyet Soyluları?
Bu kişiler, İstiklal Savaşı döneminde İngilizlerle işbirliği yapan, Kuvayı Milliyecilere karşı isyanlar çıkartan, İngilizlerle “İngiliz Sevenler Derneği” kuran, Türkiye’yi Amerikan mandası veya İngiliz himayesine sokmaya çalışanların torunlarıdır.
Bu kişiler Atatürk’ün ölümünden beri bu milletin başına gelen bütün sorunların sorumlularıdır.
Ne yazık ki yüzyıllardır Türk milletinin maddî ve mânevî değerlerini sömüren bu insanlar bugün yine yönetimin en tepelerindedir.
Yıkıcı faaliyet gösteren gurupların, kökü dışarıda bulunan cemiyetlerin içerisinde bunlar vardır.
Her türlü milliyetçi – ulusçu hareketin karşısında yine bunlar vardır.
Üstelik her türlü işbirliğine ve her türlü ihanete açık bu insanlar son 60 yıldır nüfusları ile mütenasip olmayacak bir oranda devletin yönetim kadrolarına yerleşmişlerdir.
Sıkıştıklarında her türlü zorbalığı -adam vurmak ve öldürmek dahil- çekinmeden yapan ve yaptıran bu insanlar birbirlerini kollamakta, korumakta, Türk çocuklarını ise dışlamaktadırlar.
Bugün birçok kurum ve kuruluşta odacı lâzımsa, rutin işleri yapacak adamlar lâzımsa (kendilerinden talip yoksa) Türk alınabilir!!! Ancak müdür ve üst düzeye yükselecek görevli lâzımsa Türk olmak üzerinize bir çizgi çizilmesi için yeterli bir gerekçe teşkil ediyor!!!
Şimdi bunu söylemek gerekmez mi? Devşirme, Selânik dönmesi, Çerkes, Gürcü, Arnavut şuuru taşımayan ve ülkenin % 89’unu meydana getiren bu milletin sahibi aslisî olan Türkler bu ülkenin eşit haklara sahip birer vatandaşı, birer evlâdı değiller mi?
Siyasî partilerde bile özellikle Türklük şuuruna sahip bulunmayan, Türk milletine mensubiyet şuuru tartışmalı kişiler seçiliyor. Türkmenlerin – Yörüklerin bulunduğu illerde bile 5 tane milletvekili seçilecekse bunun en az 4 tanesi bilinçli olarak iki üç nesil önce o yöreye göç etmiş, Türklük şuurundan uzak, ancak oralı görüntüsü veren kişiler arasından seçiliyor.
Neticesini geçen mecliste gördük: Türkiye’nin aleyhine olan her karar yangından mal kaçırır gibi çıkarılıveriyordu.
Ne yazık ki son bağımsız Türk Devleti bu hâle geldi.
Millî şuurdan yoksun –millî kimlikleri tartışmalı– çoğu da emperyalist batılı güçlerin maaşa bağladığı kişiler izlenimini veren bazı medya kuruluşları ve bu kuruluşlarda görev yapan programcı – konuşmacı – yazar – çizer her nedense “Türk milleti”, “Türk devleti”, “Türk vatanı” sözcüğünden, “Türk vatandaşı” sözcüklerinden fevkalâde rahatsızlık duymaktadır. Bunlar sanki ellerinden gelse “Türk” adını bir daha ağızlarına almamak – aldırmamak gibi bir görev üstlenmiş görünüyorlar.
Sadece bu kadar olsa iyi, zamanında kendisine Türkçü süsü vermiş, ancak Türk çocuklarını milliyetsizleştirmede görevli kişiler nerede bir topluluk, dernek, vakıf, siyasî parti, dinî cemaat varsa ya birinci adamı ya ikinci adamı olarak yerlerini alıyorlar.
Meselâ sıkıştığında Türk olmadığını söyleyen bir zat-ı muhterem “TÜRK OLMAK” isimli bir kitap yazabiliyor. Ancak muhteremin yazdığı kitap Türk gençleri tarafından “TÜRK OLMAK” adına okunuyor. Kitabın Türk olmakla hiçbir ilgisinin bulunmadığı okununca anlaşılıyor. Kitapta ismi zikredilen bir Hazret(!), hayatta birinci öğüncünün Kürt olmak olduğunu ifadeden çekinmeyecek kadar pervasız bir İttihatçı… Oğuzların Kayı boyuna mensup bir Karakeçili yörüğü olan Türk hakanına (Sultan II Abdülhamit’e) “Ganele” diye hitap edecek kadar kendini çukurlaştıran “cifirci” bir din adamı.. “İki mektebi musibetin şahadetnamesi ve Divan-ı Harb-i Örfî” isimli risalesinde “Ey Asurîler ve Keldanîler zamanında pişdar Rüstem-i zal ve Selahiddin-i Eyyubî’nin torunları aslan Kürtler 500 senedir uykudasınız uyanın artık sabahtır…” şeklinde “Ebna-yı cinsine” çağrıda bulunan kişi TÜRK OLMAK isimli kitapta övülen isimler arasında.
Amerika’nın kendi yarattığı canavar olan Taliban’ı “Talebeler” diye öven, A.B.D. tarafından Türk çocuklarını şuursuz ve milliyetsiz insanlar hâline getirmekle görevlendirilmiş ve hâlen C.İ.A’nın kontrolunda Amerika’da tutulan ve devletin de bilemediğimiz sebeplerle bir türlü getiremediği bu kimseden övgüyle bahseden, Türk çocuklarına Türklük şuuru yerine sahte derviş şuuru aşılamaya çalışan, “TÜRK OLMAK”la adının dışında hiçbir alakası bulunmayan bu kitap, bize göre Yüksek Türk Kültür ve Medeniyeti ve Türklük şuuru ile hiçbir alâkası olmayan maksatlı yazılmış bir kitaptır. Türk çocuklarına Türklük adına okutulan kitaplar bile bunlar!!! Yazık, çok yazık!!!
Nihâl Atsız’ın 62 yıl önce dediği gibi Türk milleti öksüz!!!
Türk çocuklarının sesinin kısılması içinse elden gelen yapılıyor.
Türk kendi yurdunda bile öksüz kalmış!!!
Siyasî partilerde bile Türklük şuuruna sahip insanları bulmak tesadüfe bağlı.
Türkçü olduğunu söyleyen siyasî partilerde bile Türk olmak sanki bir nakise imiş gibi sizin eksi hanenize yazılarak yönetime getirilmemeniz için özel bir özen gösteriliyor.
Adam sıkıştı mı “ben Türk değilim, benim kimliğim şu” diyor. Arkasından bir bakıyorsunuz Türklük adına nerede bir kuruluş varsa en tepelerinde bunlar oturuyor!!!
Çoğu bir takım gizli kuruluşların ajan memuru konumunda. Bulunduğu yeri bekliyor. Türklük şuuruna sahip insanları tespit veya milliyetsizleştirme görevini yerine getiriyor.
Ancak Türklük adına konuşuyor ve Türk çocuklarını amaçları doğrultusunda kullanıyorlar.
Bu çarpıklığa hayır dediniz mi bir anda aklınıza gelmeyecek komplolarla ve entrikalarla baş başa kalıyorsunuz. İşlerinize kanun, hak hukuk tanımadan el konuyor. Hakkınızda çeşitli şekillerde onlarca gerçek dışı senaryolarla savcılık soruşturmaları açtırılıyor. Gazetelerde bizzat adınız kastedilerek onlarca gerçek dışı yazı yayınlanıyor.(15) Aklınıza bile gelmeyecek şekillerde komplolarla ticaret özgürlüğünüz ve yaşam hakkınız elinizden alınıyor. Eğer bu kadar çirkinliğin içerisinden gücünüz yeter de ölmeden ve tertemiz çıkarsanız zaten bir daha Türklükten bahsedecek takatınız kalmıyor.
Yazık!!! Çok yazık. Türk çocuklarının kaderi bu olmamalı. Türkler bu ülkenin aslî sahibidir ve temel unsurudur. Bugün Türkiye varsa Türkler olduğu için, Türklük şuuru ölmeyen vatandaşlarımızın sayesinde vardır.
Türkler İstiklâl Savaşı yapacaklar, vatanı kurtaracaklar, sonra da şehitlerin ve gazilerin torunları kurdukları devlette ikinci sınıf vatandaş muamelesi görecekler!!!
İstiklâl Savaşı’nda Kuvay-ı Milliye kuvvetlerine isyan, ihanet edenler bugün baş tacı edilecek!!!
Olacak şey değil!!!
Bu yazdıklarımız aslında bir çığlıktır.
Bu çığlık şu anda belki çok cılız bir ses. Çünkü elimizdeki yayın organı yok denecek kadar az, olanlar da ayda veya iki ayda bir çıkıyor.
Karşı tarafın ellerinde dev projektörler var, bizim ise elimizde titrek bir kandil yanıyor.
Ancak bizim elimizde doğru fikir ve doğru mesnet var. Bir broşür olarak bile yayın hayatını kesintisiz idame ettirebildikçe emperyalistlerin korkulu rüyası olmaya devam edeceğiz.
Son yıllardaki gelişmeler çok üzüntü vericidir. Türkiye malî istiklâlini kaybetmiştir. Türkler Atatürk’ün Türk gençliğine hitabesindeki şartların idrakiyle hareket etmelidir.
Elimizdeki en büyük güç ise yayın organlarımızdır. Bu yayın organları Türklük şuuru taşıyanlar için bir iletişim vasıtasıdır. Dergilerimizi yaşatmak, onları okutmak, okuyucusunu artırmak için elimizden gelen bütün gayreti göstermek mecburiyetindeyiz. Çıkardığımız her yayın organı ve çıkan her sayısı Türk’ün sesinin asla kısılamayacağının Türk düşmanlarına ilânıdır.(16)
Bu yayınlar aynı zamanda geleceğe bir mesajdır.
Bizler nasıl ki bugün hakkın rahmetine kavuşalı on yıllar veya yüzyıllar olmuş bilim ve fikir adamlarının kitap veya yazılarını araştırıyor, buluyor ve onların hedeflerini gerçekleştirme gayreti içerisinde oluyorsak, zamanın birinde bir Türk genci hakkın rahmetine kavuşmuş dedesinin kitaplığını karıştırırken, sahaftan kitap seçerken veya bir kütüphaneyi karıştırırken bu dergilerden birini eline alacak, sayfaları karıştırdıkça damarındaki asil kan gürül gürül akmaya başlayacak, böylece Türk milletinin şuurlu bir şekilde ayağa kalkma ve lider ülke olması yolundaki bizim neslin veya bizden öncekilerin soylu mücadeleleri genç ve dinamik nesillerin elinde yeniden anlam kazanacak, bizden öncekilerin ve bizlerin ulaşamadığı hedefler Türk Atatürklerin elinde bir bir gerçekleşecektir.
Tanrı Türk milletini Korusun ve Yüceltsin!
DİPNOTLARI
(1) Nüfusumuzun % 98’i her oturumda açıkça tartışabileceğimiz şekilde aslen Türk’tür. Ne yazık ki Türkiye’de insanlarımız aldatılmakta, ülkemiz parçalanmaya çalışılmakta, Türklük şuurunu kaybetmemiş tek zümre olan Türkmenler – Yörükler – Çepniler vd. iktisaden, şuur ve moral olarak çökertilmektedir.
(2) Bakınız Tarih-î Gılmanî, Lâtif-i Enderun, Ata Beğin Enderun Tarihi.
(3) İsmail Hakkı Baykal, Enderun Mektebi Tarihi, İstanbul 1953, 1, 7-16.
(4) Stanford Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, E yayınları 1982 I. Cilt s. 169.
(5) Osman Nuri Ergin, Maarif Tarihi, s. 18.
(6) Yavuz Ercan, Devşirme Sorunu, Belleten, s. 679-722, Cilt I, sayı: 198, Aralık 1986.
(7) M.Akdağ: Türkiyenin İktisadî… Cilt II, s. 86.
(8) Prof. Dr. Orhan Türkdoğan, Kemalist Sistem Kültürel Boyutları, Anfa, Mart 1999, age, s. 268-269.
(9) Tayyip Gökbilgin, Osmanlı Müesseseleri Teşkilâtı ve Medeniyeti Tarihine Genel Bakış, s. 144, 1977.
(10) Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu, s. 68, 1993.
(11) Stanford Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, s. 136.
(12) Prof. Dr. Orhan Türkdoğan, age, s. 266.
(13) Prof. Dr. Orhan Türkdoğan, age, s. 266.
(14) Prof. Dr. Orhan Türkdoğan, age, s. 272.
(15) Dâva açınca da kapınıza önce yalvarmaya geliyorlar, sonra da çakallarını gönderiyorlar.
(16) 4 yıl süreyle Türkçü bir gazetenin sahipliğini yapabilmenin onurunu ve çilesini yaşamış bir kişi olarak, yayın organlarımızın hangi zorluklarla çıktığını, bu dergiyi sizlere ulaştıran insanların ne kadar büyük fedakârlıklara katlandığını çok iyi biliyorum. Orkun dergisine emeği geçen, bu uğurda imkân harcayan kıymetli arkadaşlarımıza şükranlarımı iletiyorum. Türk çocuklarına düşen görev, sahip oldukları yayınları bütün imkânlarını seferber ederek desteklemektir.