Ana Sayfa 1998-2012 Kerkük Petrol Tarihi

Kerkük Petrol Tarihi

Petrolün (Nafta, Neft) tarihi eski zamanlara dayanır, Hz. Nuh, gemisini asfaltla (zift) sıvamış. Sümer Hükümdarı Adab’ın İstanbul Müzesinde bulunan heykelinin göz çukurlarında asfalt bulunmaktadır. Babilon (Babil) Kralı Neşubadnezzar Fırat Nehri üzerinde yaptırttığı köprü taşları arasında, yollarda ve asma bahçelerinde, Babilon Kraliçesi Semiramis, açtırdığı su kanallarının duvarlarında asfalt kullanmıştır.

Kerkük’te petrol, çağlar önce bilinmekte idi. Büyük İskender ordusu ile Kerkük’ten geçerken alev alev yanan Babagürgür ateşini ve petrolü görmüş, askerler ve halk İskender’in dikkatini çekmek için yollara asfalt dökmüşler yakmışlar.

Kerkük şehrinin yakınında bulunan Babagürgürün alevleri yüksek damlardan görülür. Babagürgür olarak anılan bu bölgede petrol kuyuları bulunur. Babagürgür Tepesinde 10 metre çapında iki oyuk içindeki toprakta bugüne kadar sönmeyen kükürt kokan gazlar alevler hâlinde yanmaktadır. Alevlerin yakınındaki toprakların neresi biraz kazılsa alevlenir, eskiden şifa dilemek, dua etmek, çocuğu olmayanlar çocuk istemek için oraya faytonla giderlerdi. Sıcak olan toprağın içerisine konulan, gömülen yumurta pişer, yemekler ısınır. Tepenin veya alev çıkan yerin biraz uzağında neft deresi bulunur, bu derenin 2-3 metre derinliğinden neft çıkar. Bir zamanlar patlama olmuş ve neft deresi netfle dolmuş. İşletmeciler dereden neft çekerek, hâlâ kalıntıları bulunan çömlekler ve diğer ilkel aletlerle nefti işleyerek yakıt ve aydınlatma için kullanırlarmış.

Babagürgür, “BABA ve GURGUR” iki kelimenin birleşmesinden oluşur. “BABA” yatır, niyaz, şifa, dilek yeri, veya herhangi mukaddes, ruhanî yer (Telli Baba, Zuhurat Baba vs.), “GURGUR” fışkıran ateşten çıkan alevlerin çıkardığı ses (şimşek çakması, hızla akan suyun çıkardığı ses gibi.)

1766’da Kerkük’e uğrayan Danimarkalı gezgin Carsten Niebuhr, yazdığı seyahatnamesinde, ateş çıkan yeri, “Kerkük”e yakın bir yerde zift (asfalt) ve petrol odakları bulunmaktadır, o yerde “Babagürgür” denilen toprağından alevler çıkan bir yer vardır, yerin toprağı o kadar sıcaktır ki üzerine konulan et ve yumurtaların piştiğini, bu alevlerin devamlı yandığını halk söylemektedir”, diye yazmaktadır.1

Kerkük petrollerinin imtiyazı ilk olarak 1628 tarihinde, IV. Murat zamanına rastlayan dönemde Kerkük’ün tanınmış Türk ailelerinden Neftçizadelere bir berat “ferman” ile verilmiş, fermanda içinde petrolün bulunduğu arazilerin sınırları belirtilmiş, uzun bir aradan sonra Neft bölgelerini içeren yerler başkaları tarafından da kullanılmak istenmiş, bunun üzerine 1775 yılında Neftçi ailesi padişaha şikâyette bulunmuşlar, sultan tarafından yeni bir fermanla Kerkük kadısı ve mutesellimine2 eski fermanın hükmü teyit edilmiş, bu aileye daha önce verilen hakların korunması istenmiş.

Bölgenin “Kerkük” Türklüğü, topraklarını Türk’ten başka kimseye ait olmadığını sultanlar, fermanlarla da onaylanmış, bugün o toprakların Kürdistan toprakları hezeyanı içinde bulunan zorbacılara ve okuyucularımıza bu tarihî belgenin, fermanın tam metnini sunmaktayım (Fermanı merhum Kerküklü Şehit Dr. Rıza Demirci araştırmacı yazar Ata Terzibaşı’na göstermiş, bana da böyle bir belgenin arşivinde bulunduğunu söylemişti. İdamından veya ortadan kayıp edildikten sonra kütüphanesi ve arşivleri ne yazık ki korkudan ailesi tarafından yakılmış, yok edilmiş).

Fermanın metni:

Kerkük Kadısına ve Kerkük Mütesellimine:

Neftçizadelerden İsmail Mehmet ve İbrahim ve Hüseyin ağalar Sedi saadetime arzuhal edip ba-berat (beratına, fermanına dayanarak aşilan kadimul eyyamdan berü tasarruf ve intifa ede geldikleri Kerkük sancağında vaki Babagürgür nefti madeninden ahirin alâkası olmayıp kimse tarafından dahıl (karışma) ve taarruz olunmak etmez iken bazı kimseler tarafından dahli taarruz edildiğini bildirip keyfiyeti divanî hümayunda sual olundukta Kerkük sancağında vaki Babagürgür neft madeninin NEFTÇİZADELERE ihsan olup Şarken Ethem Çayı ve kıblesi, mezkur çaydan tariki kübrayi kat edip, Garben Kızılyar mezrasını kat ederek Mera deresine varınca ve cenub-u şimalîsi Mera deresinden Sabia dağı3 ve Musul sınırına kadar kimsenin dahlu taarruz eylememesi indel tavakku sabit olup o suretle 1049 Hicri (1628) senesi muharremilharemin evailinde fermani alişanı isdar olunduğunu bildirip siz ki Kadı ve Müttesellimi mumaileyhimiz malûm ola ki işbu ferman alişanın vasıl olacak ol vechi ile mezkûr neft madenin ve seyrine NEFTÇİZADELERDEN gayri ahirin dahli taarruzu def olunarak fermani alişanım olduğunu bilip mucibince amel edesiz.

1196 Hicrî (1775 Miladî).4

Fermanda Türk ailesine ait olan bu geniş toprakların sınırları yazılmış, başkaları tarafından Türk yerlerine girilmesi yasaklanmış, nitekim bu petrol sahaları, yani Kerkük petrolleri asırlarca, 1. Dünya Harbi’nden sonraya kadar diğer Kerküklü aileler gibi Türk olan bu ailenin imtiyazına bağlı kalmıştır. İptidaî bir şekilde kiracılar, işletmeciler elde ettikleri ham petrolu işleyerek halka ve civar yerlere satmışlar, halk bunu aydınlatma için kullanırmış.

Bölgede petrolün varlığı yabancılar tarafından bilinmekte idi, 1881’de İngiliz gezgini William d’Arcey, Kerkük ve civarını gezmiş, bu sahalarda petrolün bulunduğunu, orada yaşayanların elde ettikleri bu maddeyi yakarak aydınlatmada kullandıklarını görmüş, memleketi İngiltere’ye döndüğünde Kerkük ve havalisinde zengin “NAFTA” kaynaklarının bulunduğunu petrol şirketlerine bildiriyor.

Harekete geçen şirketler Osmanlı Devleti’ne müracaatlarda bulunuyor, işletmek için yaptıkları başvurular ilk zamanlarda sonuç vermiyor, baskılar arttıkça artıyor, en sonunda petrol kaynaklarının bulunduğu araziler Kerküklü sahipleri tarafından “Neftçi ailesi” işletilmekte iken, petrolü kontrolunda tutmak için 1890 yılında 2. Abdülhamid petrol sahası olan bu arazileri, İngiltere ve Almanların isteklerini engelleyen bir fermanla “Memaliki-Şahane,Padişahın mülkü arazisi” olarak ilân eder. Eder etmesine ama, politikalarla, parayla elde edemeyeceklerini anlayanlar, imparatorluğun her yanında şer odakarını para ile, verdikleri yalan sözlerle kışkırtırlar. Bosna Hersek’ten Arabistan’a kadar çıktılar. Sonuç; İttihat ve Terakki Fırkası’nın devlet idaresine hâkimiyeti, 1908’de 2. ci. Meşrutiyetin ilânı ile de “Memaliki-Şahane, yani petrol alanları Ticaret ve Ziraat Nezaretine (Bakanlığına) intikal ettirilmiş, petrol imtiyazı da bu şekilde İttihat ve Terakkicilerin dirayetine kalmıştı. Bu imtiyazı elde edenler koca imparatorluğun her yanını âdeta NEFT ile yakıyorlardı. Kâh İngiliz altınlarına satılmış Araplar, kâh Balkan komitecileri batı devletlerin isteği doğrultusunda petrol yüzünden Türklüğü ve Türkiye’yi mahvetmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Almanlar, İngilizler, Fransızlar ve Ruslar gizli anlaşmalar yapıyorlar, o günün iktidarını aldatıyorlardı. Osmanlı İmparatorluğu durmadan toprak kaybediyordu.

Uzağı düşünmeden yapılan taht değişikliği, Osmanlı İmparatorluğu’na pek pahalıya mâl oldu. İmparatorluk sonunda parçalandı.

Ticaret ve Ziraat Nezareti, 19 Mart 1914 tarihinde Musul vilâyeti yakınındaki Gayyare’nin 2 km batısında bulunan Aynılgazel mevkiindeki petrol sahasını Almanlara bir yıllığına kiralar, o sırada Cavit Bey yanında Ermeni Gülbenkyan olmak üzere petrol ve başka müzakereler için Londrada’dır. Âcil olarak Sadrazam Sait Halim Paşa tarafından İstanbul’a çağırtılmış, yerine Gülbenkyan kalmış, fırsatı ganimet bilen Ermeni, 19 Mart 1914 günü imparatorluk adına İngilizlerle anlaşmayı imza eder ve “The Turkish Company Limited” mister % 5’in dehası Cavit Beyin hatası sonucu ortaya çıkmış olur. Affedilmez bu hata 3 milyon Türk’ün kaderini çizmiştir. Etkisi bugün de bütün sıcaklığı ile devam etmektedir. Kerkük, masaya yatmış, yatırılmış, kimliğinin, Türklüğünün ölüm kalım savaşını vermektedir.

30 Mart 1914’te Sultan Abdülhamit’in “Memaliki Şahanesini” devir alan Ticaret ve Ziraat Nezaretine müracaat eden adı geçen kuruluş, bütün Irak’a şamil petrol imtiyazını ister ve alır. Böylece İngilizler Kerkük petrol sahalarına yerleşmiş olurlar. Kalust imzalanan petrol anlaşması, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Musul (Musul, Erbil, Kerkük, Süleymaniye) vilâyetinin sınarlarımız dışında Gülbenkyan tarafından Cavit Beyi hatası veya aldığı talimat gereği kalmasına neden oldu.

19 Mart 1914 yılında kurulan Turkish Petroleum Company şirketi Osmanlı Devleti ile petrol arama ve işletme anlaşması yaptı. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra petrol bölgeleri Osmanlı’nın kontrolünden çıktı, 19 Mart 1914 tarihinde Almanlara verilen petrol arama ve işletme imtiyazı, (ki, Aynelgazel ve Kerkük yakınlarında kazdıkları kuyular) harpten sonra sona ermiş, galip devletlere geçmiştir.

San-Remo Konferansı ve daha galip devletler, ABD’nin de katılımı ile Almanya ve Türkye dışlanarak Osmanlı’dan elde edilen hakları olduğunu ileri sürmüşler, yeni kurulan Irak Devleti ile müzakerelere başlamışlar. 1925 yılında Irak Krallığı ile yapılan müzakereler sonucu bütün Irak’ta araştırma, işletme hakkı elde edilir. 10 Haziran 1929 yılında Turkish Petroleum Company adı Irak Petroleum Company (İPC) olarak değiştirilir. Böylece hâkimiyet İngilizlere geçmiş olur. Zaten 1926 Ankara Antlaşması’nda Türkiye Musul vilâyetinden ve 5000 İngiliz altını karşılığında sattığı petrolden de vazgeçmiştir.

1935 yılında Akdeniz sahillerine boru hatları döşenmiş, Kerkük petrolünün satışı ve sevkiyatı deniz yolu ile başlanmış, çok sonraları Yumurtalık boru hattı Türkiye yolu ile denizlere ulaşmış. O da Körfez Savaşı’nda hiçbir gerekçe olmadan, millî menfaatlerimiz düşünülmeden, Kerkük’ün bugünlere düşeceği hesaplanmadan ani bir karar ile kapatılır.

“Bir damla petrol bir damla kandan daha kıymetlidir”, 1. ci Dünya Harbi’nden önce Mr. Churchill’in, İngiliz Avam Kamarasında söylediği bu cümle, meşhur Lawrens’ın 1913 Ekiminde, Queen Elizabeth zırhlısının denize indirildiği gün “yağlar meselesini hâlletmek lâzım” sözü, dün olduğu gibi bugün de geçerlidir. Petrol için kan döküldüğünü, harplerin çıktığını, ABD’nin Irak’a neden saldırmak istediğini, Kerkük’ün tartışma konusu olduğunu bu zihniyet açıklamaktadır.

“Kerkük Kürdistan’ın başkentidir”. Hangi Kürdistan? Hayâlî bir ülke uydurulmuş, menfaatlere dayanan, belli çıkarlar, petrol ve güç egemenliği için halkı kullanılan bir toprak. Kerkük, Türkmenelinin kalbidir. Türklerin kopmayacağı topraklardır, Türkiye’nin, Türkmenlerden herhangi bir çıkar beklemeden, gönülden bağlı olduğu ata diyarlarıdır. Tanrım Türk diyarlarını, topraklarını korusun.

DİPNOTLARI

1- Kardeşlik, sayı 3, Ata Terzibaşı, Kerkük Petrol Tarihi, yazı tamamlanmamış.

2- Dünya Petrol Tarihi ve Türk Petrolü, Niyazı Acun. 1948 Şaka Matbaası, İstanbul.

3- Kerkük’ün Siyasî Tarihi, Nefi Demirci, 1990 İstanbul.

4- Yararlandığımız kaynaklar: a. Petrol Fırtınası. Raif Karadağ, 1979, İstanbul. Adak Yayınları.

b- Petrol, Danıel Yergin. İş Bankası Kültür Yayınları.

c. El-Delil El İrakî. 1936.
 

Orkun'dan Seçmeler