Ermeni katliâmı, insan hakları ihlâlleri, sömürgecilik, yer yüzünü kirleten ne varsa, biz Türklerden değil, bunları Türk’e mal etme çabası gösterenlerden kaynaklanmaktadır.
Tarih boyunca, (ki Türklerin yer yüzünde varlıklarının Hazreti Nuh ile başladığı rivayet edilmektedir), Türkler, Gök Tanrı’nın verdiği inançların doğrultusunda, insanlara hoşgörü, iyilik, sevgi, yardım ve şefkat içerisinde yaklaşmışlardır. 500 yıl önce Yahudileri kabul etmemiz, bu ırkçı toplumu yalnız imhadan kurtarmakla kalmamış, devlet olmalarının da kapısının açılması sağlamıştır. Yahudiler bu tarihî olayı iyi bilmelerine rağmen, Kuzey Irak’ta (Güvenli Bölgede), Türkiye’nin, Türk milletinin, millî menfaatlerini zedeler şekilde sinsice bir çalışma, işbirliği ve ileriye dönük beklenti içersindedirler.
Ermeni katliâmı, insan hakları ihlâlleri, sömürgecilik, yer yüzünü kirleten ne varsa, biz Türklerden değil, bunları Türk’e mal etme çabası gösterenlerden kaynaklanmaktadır.
İngilizler, sömürdükleri ülke insanlarına kendileri için “SAHİP”, yani malik, koruyucu dedirtmişler, işgal ettikleri topraklarla beraber yüce Allah’ın kullarına da malik olmuşlar, sahiplenmişlerdir.
Fransızlar, milyonlarca Cezayirliyi öldürerek gerçekleştirdikleri büyük soykırımı Avrupa insanının uygarlığı namına, vatanını savunan Mehmetlerimizi, harp hâlinde olduğumuz düşman devletlerle iş birliği yaparak, arkadan vuranlara sahip çıkmakla ödemeye çalışıyorlar.
400 yılı aşkın bir süre Arap ve birçok Avrupa ülkele rini yöneten, hâkim olan ecdadımız, Osmanlı Devleti, zor kullanmadığı için Türkçe’yi kabullendirememiştir. Hindistan, Pakistan ve birçok Arap ülkesi, sahipleri olan İngiliz ve Fransızların baskısı ve soykırımı sonucunda 100 yıldan az bir zaman dilimi içinde yalnız dillerini halka öğretmekle kalmamışlar, o ülkelerin resmî dili hâline gelmesini de sağlamışlardır.
Köle ticareti, sözde uygar olan Avrupalıların uzun yıllar geçim kaynağı olmuştur. Özellikle ABD’de yerli halka uygulanan haksızlığın ve soykırımın, benliklerinde yer eden bu insanlık suçunun izlerinin kalıntısı sebebiyle, gerçek olmayan Ermeni soykırımını günah çıkarır gibi, vesile ve fırsat bulduklarında gündeme getirmektedirler. Daha sonra da hiç ar duymadan bugün için millî menfaatlerimizi zedeler diyerek kaldırmaktadırlar. Demek günü gelirse kara gözümüze bakmazlarmış, al birini çal o birine.
Avrupalılar, 1. derecede efsanesine inandıkları ve bu hayâllerin büyüsü ile büyüdükleri için Hristiyan dinine yürekten bağlıdırlar. Yıllar önce din kavgasını yapmış, kendi insanının çıkarı doğrultusunda noktayı koymuştur. İslâm dini, özellikle de Türkler, Mesih’in, dünya dini olmasına mani. Bunun idraki içersindeler. Papalık, bir nevi dünya ve âhiret merkezi, ortak çıkarlarının odak noktaları. Propaganda yeri olan Ruhban okullarının açık olmaması onları rahatsız ediyor. Bedevî Arapların Peygamberimizden sonra dinimizde bir hayli boşluk bıraktıkları gerçeği ortada iken, Türklerin bütün bu boşlukları kısa sürede doldurmakta başarı sağladıklarını, Osmanlı Devleti’nin dinimizin bayraktarlığını üstlendiğini, Mekke’yi, Kuran-ı Kerim’i yücelttiğini, hattâ bugünlere kadar koruduğunu bütün misyonerler bilmektedirler.
Sevr Antlaşması, bugüne kadar devam eden Haçlı Seferleri, Haç ve Hilâl kavgasının inancı üzerine kaleme alınmıştır. Her ne kadar bu antlaşma kâğıt üzerinde kalarak hayata geçmemiş ise de MEFKÛRESİ Hristiyan âleminde devam etmektedir, Wilson prensipleri, Pontus, Ermeni ve Kürt haklarının isteminin, dinimizi yücelten iradenin Türkler olduğu gerçeğine dayandığı için bu gerçeği yıkmadan, ortadan kaldırmadan, misyonerlerin, Mesih dinini yayma ve propaganda çalışmaları sonuç vermez. Osmanlıyı Müslüman Arap ve Şeyh Sait gibi kardeşlerimizin desteği ile nasıl parçaladılar, parçalamaya çalıştılar ise bugün de Cumhuriyetimize aynı şekilde yaklaşmaktadırlar. AB hayâli, inşallah Türklüğümüz için büyük ödünlere mal olmaz.
ABD dost, ama nedense bizi üzen birçok konuda işine geldiği gibi davranmakta. İşte Ermeni tasarısı, temcid pilâvı gibi ısıtılıp ısıtılıp çıkarları doğrultusunda ortaya atılıyor. Kızılderili köle ticareti, Fransa’nın Cezeyir’deki soykırımı, Almanya’nın gerçek Yahudi katliâmı hiç gündeme gelmez, Rusya’nın Kırım katliâmı, Çin’in Doğu Türkistan’ı yok edişi unutulur, Türkiye’ye gelen başkanına nişan verilir, Irak’taki Türk katliâmları dile getirilmez. Bir milyonu aşkın “KAÇKIN” göz ardı edilir.
Türkiye’ye, yakın uzak sözde dostları yan gözle bakarken, yok olması için elden ne gelirse yaparlarken, Demirel, 1990 yılındaki DYP kongresinde Körfez Savaşı konusuna değinerek: “Türkiye’nin bir körfez politikası yoktur, her gün sabahleyin gelişen şartlara göre hareket edilir” demiş ve uzun konuşmasını “İşte Türkiye ve körfez politikası! Allah milleti korusun” diye bitirmiştir. Peki aynı Demirel, yani aynı siyasî iktidar, vatanı idare ettiği bu uzun süreç içersinde, neden tedbirleri alıp diğer siyasîlerin ve partilerin yanlışlarını, Türk milletinin menfaatleri doğrultusunda düzeltmedi, millî bir politika izlemedi? Sabah kalkıp duruma göre davranmak, Allah milleti korusun demek, Türk milletini, toprak bütünlüğümüzü korumaya kâfi geliyor mu?
Asırlar önce avuçlarımızı Gök Tanrı’ya açıp, “Tanrım, Gök Tanrım bizi koru, yücelt” dediğimiz günden bu güne kadar, Türkleri koruyan Tanrı’ya her zaman olduğu gibi bugün de sonsuz teşekkürler. Yoksa hâlimiz kim bilir nece olurdu?
Türkiye’nin, Türk milletinin tek kalası olan bu toprakların derdi ne kadar çok ise, hemderdi de o kadar az. Bu kutsal toprağımıza göz dikenleri mı desem? Dilimizi yozlaştıranları mı desem? Geleneklerimizi Televoleleştirenleri mi desem? Yoksa ben Türk değil, Türkiyeliyim diyenleri mi desem? Her yandan saldırıya uğramış durumdayız, amma ve lâkin, hiç kimsenin takati gücü yetmeyecek, Allah Allah deyip bu millet, insanlık var olduğu günden ta kıyamete kadar pâyidar kalacak. Biraz da siyasetçilerimizden BASİRET, İZAN ve BOZKURDUN YOLUNDAN YÜRÜYÜP ERGENEKON IŞIĞININ AYDINLIĞINI GÖRMELERİNİ DİLERİM.