Ana Sayfa 1998-2012 İsraf ve Faiz Ekonomisi

İsraf ve Faiz Ekonomisi

Türkçü kardeşlerim, bu sayımızda sizlerle içinde yaşadığımız ve yakından bildiğiniz israf ekonomisi ağırlıklı konularda, dertleşmek istiyorum.

Gazete parçalarından meydana gelen yukarıdaki tabloyu birkaç gecemi helâl ederek sizin için hazırladım. Ricam, üç-beş dakikanızı lûtfedip tabloyu tetkik etmenizdir.

Niyetim; öncelikle yuvalarımızın orta direği TÜRK HANIMLARIna, mahallelerimizin yerini alan apartman bloklarımızın YÖNETİCİLERİne, devlet parasını sarf yetkisine sahip İTA ÂMİRLERİmize, yavruları için her türlü fedakârlığı göze alan AİLE REİSLERİne, onların eğitimini üstlenen ÖĞRETMENLERİmize, bu mevzulardaki tutumunu takdirle izlediğimiz sayın Cumhurbaşkanımızdan en küçük görevliye kadar HERKESE ve HEPİMİZE seslenmektir.

Konumuza girerken, sizlere bazı istatistikî bilgiler arz edeceğim.

Memleketimiz eski adı ile, Düyun-u Umumiye (yeni adı ile İMF)nin borçlarından kurtulduktan sonra, 1970’li yıllardan itibaren İSRAF VE FAİZ EKONOMİSİnin, tertemiz Cumhuriyetimizi ne hâllere getirdiğini görelim.

– Bu yılki bütçemizin % 45’i faiz ödemelerine ayrıldı, yatırıma 2, borç faizine 21 katrilyon liramız gidecek. Devletimiz bu yılın ilk altı ayında bütçesinden faize 14 katrilyon lira ödedi. Borcun aslı duruyor.

• Unvanı büyük, kravatlı eşkiyalar, geçen yıl 300 trilyon liralık hayâlî ihracat gerçekleştirdiler.

• Rantiye nüfusumuz belli oldu; 34 bin kişi. Bunlar 861 trilyon liramızı faiz olarak aralarında bölüştüler.

• Toplanan vergi gelirimiz, faiz ödemeleriyle eşdeğer hâlde (14.373.159-14.255.614). Toplanamayan vergi miktarı 5 katrilyon lira.

• 50.000 kişinin bankalardaki parası tehlikede. Sek iz batık bankanın zararı 8 milyar dolar. Orta sınıfımızın elli yıldır ayakkabısından basmasına kadar her türlü hizmetini gören Sümerbankımız bile, eşkiyanın eline düştü ve 450 milyon dolar borçla, batıklar içine girdi.

• Odalar ve Borsalar Birliği Başkanımız (TOBB), memleketimizde 50-55 milyon kişinin açlık sınırlarında bulunduğunu ve Türk lirasının dünyanın en düşük parası olduğunu haykırıyor. Ancak; dünyadaki saygın 39 ülke arasında oto üretimi artışında birinciyiz ve geçen yıla göre: % 46 üretim artışımız oldu.

Vaziyet bu…. bunlar tehlikeli sinyaller… bu tablo değişmeli…

M. Kemal Paşa’nın kapitülâsyonları tasfiye ederken yanında bulunan kadro gibi bir kadroya ihtiyaç var. Kendisine rüşvet teklif eden İngiliz ve Fransız delegelerine Atatürk’ün huzurunda bastonu ile dayak atan Kel Ali (Ali Çetinkaya)lerin olduğu bir kadro. Çünkü; KİRLİ ELLERLE TEMİZLİK YAPILMAZ.

Yukarıdaki acı tabloya rağmen İSRAF EKONOMİSİ boş durmuyor. İlânlarla, reklâmlarla eğitimsiz ve yeni şehirleşen halk yığınlarını tahrik ve teşvik ederek enflâsyonun kucağına itiyor. Bakınız, hemşerim Rahmi Koç, dedesinin yolunda; enflâsyon rakamından yılmamamızı buyuruyor.

GEZİN-TOZUN-GİYİN-YİYİN-ALIN-SEYREDİN-KEYİF YAŞAYIN sözleri israf kışkırtıcılarına aittir. Biz, KEL BAŞA ŞİMŞİR TARAK SÜRMELEYİM. Ve enflâsyon zenginlerinin ve fırsatçılarının tuzağına düşmeyerek gerekiyorsa, önce şişmanlardan başlanmak üzere HEP BERABER KEMER SIKALIM. TİTREYEREK KENDİMİZE DÖNÜP, SAYI İLE HİZAYA GELELİM. Kumar salonları ve şans oyunlarından ümitlenmek bize yakışmıyor. Tüketiciliğimizi kontrola alıp üretimimizi artıralım.

Bizi bu kötü günlere getiren şımarık ve utanmaz yüzsüzleri hepimiz biliyoruz. Dikkat ederseniz, FAİZ EKONOMİSİni teşvik ederek başlatanlar İSRAF EKONOMİSİni de beraberinde getiriyorlar.

Hatırlarsanız. Boğaziçi Köprüsü gelir ortaklığı senetlerinin satıldığı ve devletimizin ilk defa “iç borçlanma” denilen faiz ekonomisiyle tanıştığı yıllarda bir müzisyenin (Kayahan) Savarona yatındaki düğününde o güne kadar görmediğimiz, sonra alıştığımız yoğunlukta havaî fişek atılmıştı. Faizin tadını bize sunan büyük ekonomist(!), dâhi(!) devrin Başbakanı da bol mücevherli hanımı ile o deliler gecesinde nikâh şahitliği yaparak israfın yollarını gösteriyorlardı. Hiç unutmuyorum. O yıllarda tecrübeli bir banka müdürü dostum “bu yöntem çok iyi ancak, toplanan (iç borçlanma) dediğimiz paralar akıllı yatırımlarla değerlendirilmez, çar-çur edilirse (ki öyle oldu), sonunda borçlar büyüyerek devam eder ve sonumuz felâket olur (ki öyle oldu)” demişti. O günlerden yirmi yıl sonra bugün, şehirlerimizdeki Halk Ekmek büfelerinin önündeki kuyruklar bizim ne kadar doğru resmimiz ise, yollarda bir elinde cep telefonu diğer elinde coca-cola şisesi ile okula giden çocuk yaştaki öğrencilerimizin durumu da yanlış resimlerimiz.

Tasarrufa riayet ettiğini memnuniyetle gördüğümüz Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Meclis Reisi olduğuna sevindiğimiz Ömer İzgi kardeşimizin devirlerinde milletvekillerimizin de artık dikkatli davranmalarını beklemek hakkımızdır. Sanki, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde hiçbir işleri kalmamış ve top oynamak için seçilmişler gibi, kurdukları T.B.M.M. Spor Klübü ile uğraşmalarını, hattâ top oynamak için geçen aylarda Almanya’ya gitmelerini bu yazımda tenkit konusu edeceğim sırada radyo haberlerinde (9 kasım 2000) yine top oynamak için bu kerre de Arnavutluğa hareket ettiklerini ve kendilerine bir uçak tahsis edildiğini öğrenince çıldırdım. Millet ne hâlde, vekilleri ne hâlde? Bu kadar mes’uliyetsizliği doğrusu ben hiç kimseye yakıştıramazdım. Ve ne yalan söyleyeyim, uçağın devletimizin malı olduğu için, sağ gidip-gelmesine ancak; topçu milletvekillerinin ayaklarının da ceza olarak, kırılmasına dua ettim. On sekiz yıl Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğü yapan, şampiyonlar kürsüsüne pek çok defa çıkan bir insan aziz milletinin imkânlarının bu derecede savrulmasına işte böyle isyan ediyor. İsraf ekonomisinin mimarları doymazlar, yedikçe şişerler ve büyürler, daha çok yemek isterler. Son yıllarda da kardeş Türk Cumhuriyetlerine hücum ettiler. On yıl önce Özbekistan’ın, Türkmenistan’ın pamuğunu, buğdayını, sütünü-yoğurdunu değerlendirmek amacı ile giden samimî müteşebbislerimizin yerine son yıllarda, halkın iktisadî ve içtimaî seviyesinin çok üstünde ve israfı teşvik edici büyük alış-veriş merkezleri açtıklarını görüp kahroluyoruz. Bizdeki hastalıkları ata yurtlarımıza da taşıdılar. O kardeşlerimiz ki, alım gücü yönünden bizim 1930-1940’lı yıllarımızdaki hâlimiz gibidir. Büyük Türk Milliyetçisi Atatürk o şartlardaki milletimize en ucuz ve en sağlam zarurî ihtiyaç üreten Sümerbank gibi, Merinos gibi, Hereke gibi müesseseler kurarken, bizimkilerin yaptıklarını görün.

Her şeye rağmen karamsar olmayalım. Görevimiz alâkalıların dikkatlerini çekmek ve faydalı olmaktır. Biz eminiz ki; Türkiye’mizin yönetimine eninde sonunda Türkçüler gelecek ve güneş doğacaktır.

HAYDİ TÜRKİYE(!), BU SAVAŞI DA KAZANACAĞIZ.

Tanrı Türk’ü Korusun.
 

Orkun'dan Seçmeler