Ana Sayfa 1998-2012 Tarihte Bu Ay: Düyun-ı Umumiye Sona Erdi

Tarihte Bu Ay: Düyun-ı Umumiye Sona Erdi

1854 Kırım Savaşı’nda, Osmanlı Devleti’ne vergi ödemek mecburiyetinde olan ülkeler mükellefiyetlerinden kurtuldular. Ayrıca savaş için çok masraf yapılmıştı. Ayrıca, tazminat ödemeye mahkûm olduk. Bir de akın akın göçmenler geliyordu. Devlet, onların da barınma, yiyecek ve bakım giderlerini karşılıyordu. Bu sebeple hazine boşaldı. Dış borçlar ödenemedi. Rusya başta olmak üzere galip ülkeler, alacaklarına karşılık toprak istemeye başladılar. Pâdişah toprak taleplerini reddetti. Alacaklılar sıkıştırınca, dış borçlar birleştirildi ve devletin aldığı vergilerin toplanması ile alacaklılara dağıtılması işleri bir komisyona bırakıldı. Bu komisyonun adı Düyun-ı Umûmiye idi. Düyun-ı Umûmîye Komisyonu 7 üyeden oluşuyordu. İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya ve İtalya’nın birer, Türkiye’nin 2 temsilcisi vardı. Üyelerin görev süresi 5 yıldı. Bu tarihte devletin dış borçlarının toplamı, faizlerle birlikte 280 milyon liraydı. Düyun-ı Umûmîye, devlet içinde devlet gibiydi. Ülke mâliyesini onlar idare ediyordu. Borçlar tıkır-tıkır ödeniyor fakat memur ve asker maaşlarında sık sık gecikmeler oluyordu. Buna rağmen pahalılık, yokluk, enflâsyon ve ekonomik sıkıntı yaşanmadı.

***

1909-1910 yıllarında Düyun-ı Umumiye’nin İstanbul ve diğer vilayetlerde bulunan memur sayısı 5000’i buluyordu. Bunların yalnız 50 kadarı yabancıydı. Geriye kalanlar Osmanlı vatandaşı idi. Bunlar arasında gayrimüslüm oranı %8 dolayındaydı. 5000 memurun 3.927’si vilayetlerde görevliydi. Bunların büyük çoğunluğu piyade ve atlı kolculardı ve sayıları 1.419’u buluyordu. 1912 yılında Düyun-ı Umumiyye’nin çalıştırdığı memur sayısı 8.931’e ulaşmıştı. Oysa aynı yıl Osmanlı maliyesinde çalışan memur sayısı 5.472 idi.

Düyun-ı Umumiye gelir kaynak klarının yalnızca denetimi ile değil, bilfiil yönetimi ile de ilgileniyordu. Elde edilecek gelirin tahakkuku ve aynı zamanda tahsili bu yönetimce yürütülüyordu. Düyun-ı Umumiyye’nin idare meclisi İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya-Macaristan gibi alacaklı ülkelerin beş temsilcisiyle, Osmanlı alacaklıları ve Galata bankerlerinin iki temsilcisi olmak üzere yedi kişiden oluşuyordu. Babıâli, meclisin her yıl hazırlayacağı bütçeyi tasdik edecek, her yıl sonunda bir bilanço hazırlanacaktı. Osmanlı üst yönetimiyle bağlantıyı sağlamak üzere bir de Düyun-ı Umumiyye komiseri bulunuyordu. Toplam, kabaca sekiz gelir kaleminin, diğer bir deyişle vergi ve resimlerin yönetimi ve tahsili Düyun-ı Umumiyye’ye bırakılmıştı. Bunlar; tuz, tütün, ispirtolu içkiler gibi tekel maddeleri hasılatı ile balık avı ve damga resimleri, gümrük resimleri fazlası, temettü (kazanç) vergisi artışları, Bulgaristan vergisi, Kıbrıs vergisi Şarkî Rumeli vergisi, tömbeki hasılatının bir kısmı, Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan ve Yunanistan’a ait Düyun-ı Umumiyye hisseleriydi.

Düyun-ı Umumiye kısa sürede Osmanlı maliyesi üzerinde tam bir denetim kurdu. Babıâli’nin söz konusu gelir kaynakları üzerinde herhangi bir değişiklik yapma isteği Düyun-ı Umumiyye’nin onayını gerektiriyordu. Nitekim, gümrük resminin %8’den %11’e yükseltilmesi Düyun-ı Umumiyye’nin oluruna bırakılmıştı. Kararname hükümlerine gore Osmanlı vilayet ve kazalarında Düyun-ı Umumiyye kendi teşkilât yapısını kurmuştu. Böylece devletin egemenlik simgesi olan vergi alma hakkı yabancı bir kuruluşun eline geçmiş oluyordu. Düyun-ı Umumiyye, ayrıca ülkede tütün sektörünü denetleyen Duhan Rejisi adlı tütün ortaklığını kurmuştu. Reji’nin geliri Düyun-ı Umumiyye ile hazine arasında paylaşılıyordu. Reji yöneticileri, hamillerin seçtiği yabancı uyruklu kişilerdi.

Düyun-ı Umumiye Lozan’la birlikte son buldu, ancak dış borçlar 1954 yılına kadar peyderpey ödendi. Bu arada Cumhuriyet Türkiyesi, Osmanlı’dan ders alarak denk bütçe, sağlam para anlayışını benimseyerek her türlü dış denetimden uzak bir politika izledi. Düyun-ı Umumiye uzun yıllar bağımlılığı simgeledi. Günümüzde IMF’ye eleştirel açıdan bakanlar Düyun-ı Umumiye deneyimini örnek gösterdiler. Düyun-ı Umumiye’ye eleştirel yaklaşım daha 1920’li yıllarda gerek içerde, gerek dışarıda yankı buldu.

Osmanlı Düyun-ı Umumiye İdaresi yalnız Avrupa emperyalizminin ana hatlarını sağlamaya çalışmakla kalmadı, aynı zamanda Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya ve Avusturya’yla, 1919’dan sonra da müttefik devletlerle ortak bir biçimde, Osmanlı’yı paylaşmak isteyen emperyalist devletlerin amaçlarına hizmet etmeye çalışmıştır. 1881 Muharrem Kararnamesi’yle yabancı alacaklılar, devletlerinin himayesinde, Osmanlı Devleti içerisinde Düyun-ı Umumiye idaresi altında adeta yeni bir devlet kurmuşlardır. Düyun-ı Umumiye idaresi devlet gelirlerini istediği gibi sarf etmiş ve hattâ devletin bütçe hakkına bile müdahale etmiştir. Bu idarenin dünya tarihinde bir başka örneği yok gibidir. Devlet hakimiyetiyle tam bir tezat teşkil eden bu tarzda bir müesseseye ancak müstemleke idarelerinde rastlanabilir. Buna rağmen yaşanan olumsuzluklar Osmanlı hükûmetlerine bir ibret dersi olmadı. Fırsat bulundukça şartların ağırlığına bakılmadan hariçten borç alınmaya devam edildi. Düyun-ı Umumiye yakın tarihimizde bu kadar önemli rol oynamasına ragmen maalesef dar anlamda borçların tarihi ötesinde bir kurum olarak çok az kişinin dikkatini çekti. Teşkilât olarak değerlendiren yazılar son derece sınırlı kaldı. Bunun bir sebebi, borçlar tasfiye edilirken evrakların da imha edilmesiydi. Bugün arşivlerimizde Düyun-ı Umumiye ile ilgili çok az evrak bulunmaktadır. Oysa globalleşme söyleminin giderek egemen olduğu dünyamızda Düyun-ı Umumiye bu bağlamda belki de en erken örneklerden birini oluşturuyordu. Günümüz globalleşme süreci genellikle iletişim çağıyla bağlantılı olarak düşünüldü. Bu sebeple globalleşme tartışmaları 20. yüzyılın son çeyreğine odaklandı.

Globalleşmenin en belirgin özelliklerinden biri olarak neo-liberal iktisat politikaları görüldü. Milletlerin koruma duvarlarının yıkılması, ithal ikameci politikalara son verilmesi ve özellikle üretim faktörleri arasında sermayenin olabildiğince özgürce dolaşımının sağlanması küreselleşmenin göstergeleri olarak algılandı.

Oysa tarihçiler için küreselleşme daha değişik yorumlara tabi tutuluyordu. Küreselleşme belki de insanlığın ilk evrelerinden beri yaşanan bir olgu olarak görüldü. Bu sebeple globalleşmenin değişik tarihî safhalardan geçtiği idda edildi. Kısaca, globalleşme tarihî derinliklerde arandı. Bu bağlamda özellikle 19. yüzyıldaki gelişmeler bir kırılma noktası olarak görüldü. Napolyon savaşları ertesi dünya ticaretindeki o güne kadar görülmeyen gelişmeler dünya ekonomisinin bütünleşmesinde son derece önemli rol oynamıştı. Bu arada Batı’da oluşan sermaye birikimi ülke sınırlarını aşmış, dünya ölçeğinde yüksek getiri sağlayacak yeni alanlara açılmıştı. İşte dünya tarihinde dış borçlar diye bilinen ve finans tarihinin omurgasını oluşturan gelişmeler 19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti’ni de yörüngesine aldı. Düyun-ı Umumiye bu boyutlarıyla incelenmeli ve dış borçlar konusunda disiplin sağlanmalı.

 

Orkun'dan Seçmeler