Sayın Altan Deliorman’ın ve sayın Tuğrul Türkkan’ın merhum Reha Oğuz Türkan üzerine kaleme aldıkları yazıları okuyunca (Orkun, sayı: 150) bir şeyler karalama ihtiyacı duydum; zira Tuğrul Bey’in, yazısında bahsettiği ve Atsız’ın “Kuyruk Acısı” başlıklı broşüründe iddia ettiği konulara ilişkin Reha Oğuz’u bilgilendiren kişi bendim. Tuğrul Bey “Babam birkaç yıl önce tez çalışması için onu ziyaret eden bir doktora öğrencisi söyleyene kadar bu yazılardan habersizdi.” demiş. Ben üniversiteden mezun olduktan kısa bir süre sonra Reha Oğuz’la iletişime geçmiş ve fâsılalarla yaklaşık 1-1,5 yıl boyunca Göztepe’deki evine gidip gelerek kendisine yazılarını düzenlemesinde ve buna benzer konularda yardımcı olmuştum. Merhum Reha Oğuz üst katlardan birinde ikamet etmekte, apartmanı n alt katında ise kütüphanesi bulunmaktaydı. O sıralarda-ki bundan 8-9 yıl önceye tekabül ediyor- 22-23 yaşlarındaydım ve 1944 dâvâsının en önemli isimlerinden birine bu kadar yakın olabilmek beni son derece heyecanlandırmıştı. Hatta 2002 senesinde kendisini Bodrum Göltürkbükü’ndeki evinde de ziyâret etme imkânım olmuştu. Şunu da belirtmeliyim ki Tuğrul Bey’in aktardığı benim bir doktora öğrencisi olduğum bilgisi yanlıştır. Daha bu sene mezun olduğum alanda bir master programına katılmış bulunmaktayım. O sıralar yeni mezun ve âvâre bir genç adam olmaktan başka bir şey değildim.
Merhum Reha Oğuz’la yaklaşık 60 sene önce Atsız’la yaşadığı polemiğe ilişkin çeşitli konuşmalarımız olmuştu. Benim Reha Bey’e ilgimin odak noktasını da Atsız oluşturduğu için bu konulara meraklıydım. Aynı günlerde Rıdvan Akar’ın “Bir Irkçının İhaneti” başlıklı târihsel romanı yayınlanmış ve bunu da hemen edinip okumuştum. Roman 1940’lar Türkiyesi’nde Türkçü hareketi Atsız, Reha Oğuz gibi târihsel kişiliklerin etrafında belli başlı klişelerle ele alan polisiye türünde bir kitaptı. Edebiyat açısından başarısız, bakış açısı itibariyle de Türkçülük muarızı bir kalemin ürünü idi. Ben Reha Bey’i öncelikle bu kitaptan ve bu kitaptaki belli başlı iddialardan haberdar ettim. Küçük melez çocukların idâmını talep ettiğine dair bilgiyi paylaşınca şaşırmış; bu bilginin ilk olarak Atsız’la arasındaki polemikte Atsız tarafından öne sürüldüğünü, yazarın da muhtemelen Atsız’ı referans aldığını söylediğimdeyse daha da şaşırmıştı. Yani Tuğrul Bey’in dediği gibi bu iddiadan haberli görünmüyordu. Ben de buna çok şaşırmıştım.
Reha Oğuz’u kendisini meşhur eden gâilelerden yaklaşık 60-65 yıl sonra tanıdım. Bundan da son derece mutluyum. Tanıdığım yıllarda 40’ların siyâsî keskinliğinden kendisinde pek eser kalmamış olmakla birlikte hâlâ inançlı bir Türkçüydü.
Bu yazıyı Sayın Deliorman’ın biyografi denemesini veya sayın Türkkan’ın buna cevâben kaleme aldığı yazıyı değerlendirmek yahut herhangi birini ilzâm etmek için kaleme almadım. Zira Altan Bey’in biyografi sahasındaki başarılı metinlerini değerlendirmek veya Tuğrul Bey’in muhterem babası konusunda gösterdiği -gerekli veya gereksiz- alınganlığı yargılamak benim haddim değil. Bunu, üç yazıya da bir dipnot düşmek maksadıyla kaleme aldığımın bilinmesini isterim.