İnsanların madencilik tarihi pek eski çağlara dayanmaktadırlar. Çakmak taşı, tuz, kömür, bakır, bronz ve altın insanların ilk olarak tanıdığı madenlerdir. Ondan sonra İnsanlar demir madenini keşfetmiştir. Madenlerin keşfedilmesi ve onun çeşitli malzemelerin yapımında kullanılmasi ile insanların medeniyet tarihi yeni bir safhaya geçmiştir. Bilhassa, demirin çeşitli sahalarda uygulanması insanlarının gelişme aşamasını daha da hızlandırmış ve insanlığa yeni bir hüviyet kazandırmış. Orta Asya’nın eski kültür merkezleri içinde maden bakımından en zengin ve madenciliğin en ilerlemiş olduğu bölgenin Altay ve Baykal bölgeleri olduğu bilinmektedir. sonraları Çin’de yapılmış araştırmalar sayesinde, eski Türk yurdlarından olan Tanrı Dağı ve Karakurum(Altın) dağ eteklerinin de madencilik bakımından parlak bir geçmişe sahip olduğu kanıtlanmaktadır. Yazılı kaynaklara ve kazılarda elde edilen buluntulara göre, Türkleri insanlığın ilk madencileri arasında saymak doğru bir hüküm olabilir. Türklerin türeyip çoğaldığı ve büyük devletleri kurduğu Orta Asya, eski çağlarda olduğu gibi, Bugün de Dünya’nın en değerli ve en mühim maden bölgelerindendir. Moğolistan’dan Tuna’ya kadar uzanmış bozkırlardaki kurganlarda bulunan ve metallar üzerine çok zarif bir biçimde işlenmiş “hayvan stili san’at üslûbu”, Türklerin madencilik ve işleyicilik bakımından harcadığı cabalarını ve gösterdiği yeteneklerini tam belirtileriyle ortaya çıkarmaktadırlar ve bununla kamu oyunu hayrete bırakmaktadırlar.
Altay zengin ve değerli madenleri ile maruf olmuştur. Altay’da bulunan zengin maden ocakları milattan çok önceleri Türkler tarafından farkedilmiş ve kazılmıştır.(1) bir çok bilim adamları Sümerlerin menşe’ini Orta Asya’ya, Altay bölgesine ve doğrudan doğruya Türklere bağlamaktadırlar ve M.Ö. 5. bin yıllarda Altay’dan Mezopotamya’ya geldiğini vurgulamaktadırlar. Gerçekten, Mezopotamya’da maden yoktur. Halbuki, Sümer medeniyeti ileri bir madenciliği ortaya çıkarmıştır. Maden bulunmayan bir memlekette maden işlenmesinin öğrenilmesi düşünülemeyeceğine göre, gelen göçebelerin maden işlemeyi bilen ve madeni bol olan topraklardan, beraberlerinde ham maddeleri ile geldikleri ve sonra ikmal imkanlarını temin ettikleri de düşünülebilir.(2) Demek ki, Sümer kültürü, Orta Asya’nın madenciliğin ilk yurdlarından olduğunu kuvvetle kanıtlamaktadır.
Altay’da ilk olarak kazılan madenlerin bakır ve altın olduğu bilinmektedir. Bakır ve bronza Taş Devri’ni aşan hemen her kültürde tesadüf ediliyor. Orta Asya’nın eski Kültür izlerinde de rastlanmaktadır. Afanasyev kültürü çevresine dahil olan Minusinsk ve Altay bölgelerindeki buluntu yerlerinde M.Ö.3000’lerden kalma bakırdan yapılmış bıçak, biz ve teller, küpe ve diğer süs eşyaları ele geçmiştir.(3) İlim sahasında , Bu kültürün avcılıkla karışık çobanlık hayatının ve maden kullanmanın başlangıç devresini temsil ettiği bildirilmektedir. (4) Şin-cang(Doğu Türkistan)’da Altay, Ürümçi, Barköl, Piçan, İli, Çöçek gibi vahalarda da bakırdan yapılmış ev takımları, üretim araçları, süs eşyaları ve heykelçikler bulunmuştur. Bahsedilen bu malzemelerin zaman itibariyle en eskisi M.Ö. 1000’lere dayanmaktadır. Bilhassa, Tanrı Dağları’nın kuzey eteklerinde bulunan Nilka’dakı Sidamtağ ve Nursay adındakı yerlerde ortaya çıkan ve M.Ö. 6. ve 7.yüzyıllara ait olan bakır ocakları ve eritme yerleri Türklerin metalürji tarihinden pek mühim bir bilgi vermektedir. Günümüze kadar gelebilen aynı ocakların yapılarından anlaşılıyor ki, bu dolaylarda bulunan on kuyunun yer altı tünelleri birbirine ulaştırılmak suretiyle mükemmel bir yer altı madencilik ağı kurulmuştur. (5) bunun dışında, Kuça’da da Tikmak bölgesinde, Hun devrine ait olduğu anlaşılan oldukça büyük bir bakır ocağının izleri ve dolaylarında kürek ağzı, fırın dibi, filiz parçalamak için kullanılan taş değirmen ve Ugur bulunmuş. Kakmak bölgesinde de bakır eritildığı analaşılan bir yerin bulunduğu bidirilmektedir.(6) Niya’da bulunmuş madencilik ile ilgili buluntular arasında bakırın eritilmesi için kullanılan eşayalardan Çanak-Buta da vardır.(7) Çin kaynaklarında da aynı devir Doğu Türkistan madenciliğine ait birtakım bilgiler vardır. Bu ileride bahsedilecektir.
Şunu ayrıca zikretmek icap eder ki, Altay bölgesinin şöhretini her tarafa yaydığı şeyler içinde altın madeni önde gelmektedir. Altay’a eski çağlarda “Altın dağ” denildiğini kazılarda ele geçen çeşitli buluntular açık olarak kanıtlamaktadırlar. Bunu destekliyecek bir mahiyette olan ve Kaşgarlı Mahmud’da dile getirilmiş bir efsanede şöyle tarif edilmektedir: “Türk kağanının askerleri Zülkarneyn’in ileri kolları üzerine bir gece baskın yapmışlar ve düşmanları yenmişler. Türklerden biri Zülkarneyn’in askerlerinden birine bir kılıç vurmuş, herifi göbeğine dek parçalamış. Öldürülen askerin belinde, içerisinde Altın bulunan bir kemer varmış, kemer de kesilmiş, altınlar kana bulanarak dökülmüş. Ertesi sabah Türk askerleri kana bulanmış olan altınları görerek birbirlerine “bu ne?” demişler, “Altın kan”cevabı verilmiş. orada bulunan büyük bir dağa hemen bu adı vermişler. Uygur ülkesine yakın olan bu dağın çevresinde Türk göçebeleri bulunurlar.”(8) Aynı efsanede geçen dağın Altay olduğu zannedilir. Çünkü, Kaşgarlı’da geçen Uygur ülkesi İdikut Uygur Devleti’ni gösterir, Altay dağları bu devletin kuzey sınırlarını teşkil etmektedir. “Bu dağın çevresinde Türk göçebeleri bulunurlar” denilmesi de Altay’ın Türklerin ana yurdu olduğunu ve Türklerin aynı dağları merkezî bir bölge durumuna getirip hüküm sürdüğünü işaret etmektedir. Burada Kaşgarlı Altay’ın asıl adı, bulunduğu yeri, maden bakımından zenginlikleri ve Tarihteki rolünü efsane şeklinde ifade etmiştir. İlk Türk merkezlerinden Andronov kültürü çağında ise –bütün Orta ve Şimalı Asya’da altın ilk defa ortaya çıkmakta idi. Bu devrede çok kudretli ve zengin içtimai hayatın müşahade edildiği Altaylar gerçek bir altın sanayii merkezi idi. Buradakı madenciliğin tesirleri cenupta Tanrı Dağlarına kadar hissediliyordu (9) Ezcümle, M.Ö. 2.Binde Dünya altın endüstrisi Türklerin elinde olmuştur.(10) Çin n kaynaklarında Altay’ın altın madenlerinden söz açıldığı gibi, antık çağ Yunan eserlerinde de bu hususta bazı kayıtlar zikredilmiştir. Herodot’un yazdığı “Tarih” adlı kitaba göre, eski Yunanlılar Altay’da yaşayan kavmin adını bilmediği için, sembolize ederek, Altay’ın Altın kazıcılarına kendilerine iyice bilinen efsanelerdeki Altın Koruyan ve Yılan tenlik, kuş başlık hayvan Girfen’in adını vermiştir.(11) Anlaşılıyor kî, Altay’ın Altın işçiliği milattan çok önceleri pek uzaklarda bulunan Yunanlılara tanınmıştır. Nitekim, bahsedildiği gibi, Altay adı altına bağlanmaktadır. Altay Dağları’na Orkun Yazıtlarında “Altın Yiş” adı verilmektedir. Bu “altın dağ” anlamına gelmektedir. Çin kaynaklarında da aynı ad anlam ve ses tercümesi ile “Chin-Wei-shan”(金微山), “Chin-Shan”(金山), “An-tai- Shan”(安台山), “A-Li-Tai-Shan”(阿勒台山) diye kaydedilmiştir. kara çam ile örtülü kayalık dağlara Altaylılarca Tayga adı verilmiş. Dolayısıyle W.Radlof, Altay adını Al ve Tayga iki sözün birleşmesinden geldiklerini ileri sürmüştür.(12) Doğu ve Batı eller arasında ipek yolu kervancılığı açılmadan önce aynı ülkeler arasında Altay bölgesini kavşak noktası yapmış olan bir kervan yolu vardı. Çin’in kuzey bölgelerinden başlayıp Kuzey’e doğru gidip Altay dağlarından geçmiş ve güney Siberya yaylaklarını takıp ederek Karadeniz dolaylarına kadar ulaşmış bu yolda, Altay başlıca dağıtım merkezi olmuştur. Aynı yolda doğu ve batı ellere taşınan mallar, çoğunlukla Altay’da imal edilen ve altın, bakır, bronz ve demirden yapılmış mamuller olduğundan, aynı kervan yoluna “Altın Yolu” veya “Bronz Yolu” adı verilmiştir. İsik kurganında bulunmuş “Altın Elbiseli Prens” cesedi ile Doğu Türkisatan’da başkent Ürümçi’nin güneyinde kazılmış ve M.Ö. 5.yüzyıllardan kalma “Altın Mezar” Türklerin altın işçiliğinde ne kadar ileri bir seviyeye ulaştıklarını beliritmektedir. Günümüzde de Altay gene zengin madenleri ile maruftur. Uygur Türkleri “Altayda 72 vadi var, tüm vadilarde Altın var”derler. altın dahil, demir, berilyum, lityum, niyod, tantal, bakır, krom, kurşun, çinko, titanyum, uranyum, fosfor, kömür, cıva, barit v.b.20 çeşitten fazla maden ve metalürjik ocaklar Çin sanayi’inin gelişmesinde en önemli ham madde kaynaklarından biridir. (13)
Demir işleyicilik, madencilikte son safha olarak görunmektedir Gerçekten, Altay ve Altın dağ vadilerinde yerleşen Türk boyları, daha milattan bir kaç binlerce yıl önce usta maden işçileri idi. Bunlara eski literatürlerde “Altay’ın demircileri” denilmektedir.(14) Dünya’nın en geniş imparatorluklarını kuran Türkler, büyük ölçüde ve çağına göre daima yüksek bir harp sanayiine sahib olmuşlardır. Bu üstünlüğü sağlayan vasıtılardan biri demir idi. Demirin ilk keşfedildiği yer olarak bazan Afrika, bazan Cenubî Hindistan, bazan şarki Anadolu gösterilmiş, m.ö. 4.Binlerde Mısırda, daha sonraları Çin’de, Troya’da ve Mezopotamya’da demirin tanındığı ileri sürülmüş ise de, bunlar doğru olsa dahi, fazla bir değer taşımaz. Çünkü meteor ve filiz halde bulunan bu demir o çağlarda son derece azdı ve faydası da yoktu. Gerçek demir çağı bu madenden bol miktarda alet ve silah yapılması ile başlar. Bu imkan da Altaylar’da, Yenisey nehrinin kaynak bölgelerinde mevcud olmuştur. Tarihi devirlerde de aynı bölgede(bilhassa Salınçak ve Onugug havalisi) Yüksek vasıfta sert ve yumuşak çeliklere tesadüf edilmiş. Şimal Altaylar’da demir eritme ocakları , Ulan-Ede(baykalın şarki) yakınında Göktürkler çağından demir ocak ve döküm yerleri ortaya çıkarılmıştır. Çin kaynaklarına göre, Yenisey’in yukarı mecrası dolaylarında eskiden beri demir cevherleri elde edilirdi. Abakan havalisinde yüksek vasıfta mıknatıs ve Tuba ırmağı boyunca demir cevherleri bulunuyordu.(15) araştırmalarda madenciliğin göcebe ve savaşçı kavimlerin icadı olduğu ileri sürülmektedir. Göçebe hayat tarzı, savaşçılık ve vurucu silahları yapma ihtiyaçları herşeyden önce insanları madenleri farketmeğe sürüklemişlerdi. Tarihteki ilk rolü göçebe ve savaşçılıkla başalayan ve zengin demir madenleri bulunduğu Orta Asya bölgesini iskan yeri seçmiş olan Türklerin, demir madenini ilk olarak keşfettikleri imkan dışı bir hüküm değildir. Gerçekten, Türkler tarih boyunca demire çok sıkı bağlanmış ve büyük bir millet olma vasfını da demir sayesinde kazanmıştır. Bu,Türk destanlarına ve folklorlarına da yansımıştır. Örneğin, Oğuz Kağan Destanı’nda , demir dağın kazıldığından söz açıldığı gibi, Ergine Kun Destanında, Ergine Kun’a sığınan Türklerin, demir eritip dışarıya çıkış yolunu açarak o yerden kurtuldukları söylenir. Çin kaynaklarında, Orta Asya’daki Yarkent vahasında demir dağının varlığından söz açılmakla birlikte aynı dağ ile ilgili menkıbevî kayıtlar da geçer.(16) İran Destanı, Türkleri en eski zamanlardan beri bir “çeliğe bürünmüş” millet olarak tavsif ediyor ki biz, tarihî devirlerde Türklerin yaptıkları demirciliği, bunların tarihten önceki zamanlarda dahi inkişaf ettirdikleri bir san’atları olarak kabul edebiliriz.(17) Diğer milletlere nazaran demir, Türklerin yaşam, maişet , sanat ve savaşlarında üstün bir yer tuttuğundan, Türkler onu kutsal bir şey tanımıştır ve yemin ederken önüne kılıç korlardı.(18) Destan ve Folklor mahiyetindeki bu malumatlar da, demiri keşfetmek ve eritmek teknolojisinin Türklere özgü bir buluş olduğunu belirtmektedir. Kurganlarda elde edilen malzemelerden demir işleyiciliğinin Orta Asyadakı kesin tarihi tesbit edilmemiş ise de, bunun her halde M.Ö. 2. bin başlarına rastlanması gerekir, zira daha o tarihlerde Türklerin geniş sahalara hükmedebilmeleri, sür’at bakımından atın sağladığı üstünlük yanında, vurucu silah olarak demir alet ve vasıtalarını geniş ölçüde kullanmış olmaları ile açıklanabilir. İlk tarihî büyük Türk imparatorluğunu kuran Asya Hunlarının ancak atın sür’ati ve demirin vurucu gücünün birada değerlendirilmesi ile anlaşılması mümkün. Bu başarıların, daha önceki asırlarda, aynı sahadaki imkanlar ile desteklenmiş olması icab eder. Nitekim, M.Ö. 1.bin olarak tarihlenen Kargalı kurganının (Tanrı Dağlarında) birinci katında demirden yapılmış eşya bulunmuştur. Bu tesir buraya Yenisey bölgesinden gelmiştir. diğer taraftan , en aşağı milattan önce 1400’lerde Altayların garbında bol miktarda demir istihsal edildiğini söyleyen W.Rubene göre , “tarihi vesikalara dayanarak bu eski türk sahasını demir kültürünün doğduğu yer kabul etmekte zaruret vardır.”(19) bu tarihten sonra demir işleyicilik Orta Asya’dan Dünya’nın diğer yerlerine yayılmıştır. Bazı Hindo-Germenciler tarafından bile, madencilik bakımından Hind- Avrupalı halk üzerinde Altaylı tesiri kabul edilmiştir. Hindlilerin milattan önceki 4.yüzyıla çıkan hadiseleri aksettiren destanları Muhabharatada da demirin Hindistan’a şimal’den, Yanı Orta Asya’dan getirildikleri anlatılmaktadır. Çinlilere de demirciliğin M.Ö. ancak 7.yüzyılda Türk kökenli Choular zamanında malum olduğu fikri sanat tarihçisi O.Münsterberg tarafından ileri sürülmüş. fakat demirin geniş mikyasta ve silah imali için istimali Çin’de ancak milattan önce 300’lerde başlamıştır. Çin sanatı mütehassısı Carl .W. Bishop’un 6.5.1937 tarihiyle Columbia Üniversitesi hocalarından Dr. Thomasread’e yazdığı bir mektubunda, en eski Çin demir silahları Shan- si eyaletinde ve Chou sülalesinin vatanı olan yerlerde bulunduğundan, demirin, “Steppe corridor”, yani Wei nehri havzası yoluyla garptan gelmiş olduğunu ve bunu Chou’ların getirmiş bulunduğunu ileri sürmüştür.( (20) Demirciliğin Çinlilere Türklerden gelmiş olduğunu Çinli bilim adamları da vurgulamaktadır. Bu konuda Sen-Zhong- Mien şöyle yazmıştır: “Sibirya’da bulunan her bir bölgede demir ocakları vardır ….Gök Türkler demire “Tamur” adını vermiştir. Aynı sözcüğün birinci hecesi olan “Ta” ile Çinçedeki “tie”( “demir” anlamında gelen Çinçe işaret) nin eski telaffuzu aynıdır. Bu, Çin’de demir kullanma teknolojisinin kuzey-batı taraflardan gelmiş olduğunu kanıtlamaktadır. (21)
Fiilen, Türkler demirin sayesinde özğürlüğe kavuştukları ve mahir demir tüccarları olduğu gibi, demirden yapılmış silahlara dayanarak üstün bir düzeydeki harb tekniğini yaratmış ve büyük devletleri kurmuş, bunun dışında, madencilik sayesinde bol servet sahib olmuşlar ve yaşam çevrelerini daha da iyi bır duruma getirmişlerdi. Ezcümle, demir ve at Türklere büyüklük vasfını kazandırmış.
Doğu Türkistan’da, M.Ö. 400- 800 yıllar arası olarak tarihlendirilen kültür yerlerindeki buluntular arasında demirden yapılmış saban, bıçak, hançer, çivi, bilezik, yüzük gibi alet ve süs eşyaları ve demir parçaları da ele geçmiştir. Bu, Doğu Türkistan’da günümüze kadar bilinen ilk demir malzemeleridir. Çin kaynaklarına ve arkeolojik buluntulara göre, Hun imparatorluğu döneminde Tarım nehri dolaylarındaki vahalarda ve şehir devletlerinde maden ocaklarının kazıldıkları ve demir de dahil çeşitli maden işleyiciliğin ileri bir düzeye ulaştığını söyliyebiliriz. Bu hususta bir Çin kaynağında, Küsen’de kömür ve petrol madenlerin kazılmış oldukları bildirildiği gibi, tarihçi Ban-Gu şöyle yazmaktadır: “Çarkilik devletinin dağlarında demir var. Harb silahlarını kendileri yapar. Savaş yaparken ok-yay, süngü, kılıç, hançer kullanırlar ve Zırh giyerler”, “Yarkent’te demir ve gök renkli yeşim taşı elde edilir”, “Nandu devletinde demir, bakır ve kurşun gibi madenler kazılır”, “Kum’da bakır, demir, sarı margumuş bulunur”, “Küsen Devleti’nin adamları metal işleyiciliği ile uğraşırlar. kurşun elde edilir”, “Kurudağ devletinin dağlarında demir çıkar ”(22) Aynı Çin kaynağına göre, Yarkent, Kökyar, Udun ve Pişamşan devletlerinde gene yüksek vasıfta yeşim taşı bulunuyordu. “Buda Memleketi Seyahat Anıları ”adlı bir Çin kaynağında şöyle yazılmıştır “Küsen’in Kuzeyinde iki yüz li uzaklıkta bir dağ var. Geceleri alevler, gündüzleri sis yükselir. adamlar aynı dağda çıkardığı maden kömürleri ile yine aynı dağın demir madenlerini eritirler ve 36 devleti demir ile temin ederler”(23) Ondan sonra, 4.ve 6.yüzyıllarda yazılan Çin kaynakları da Türklerin madenciliği hakkında bilgi vermeği hıç unutmamıştır. örneğin, Çin kaynaklarında, Batı’ya doğru göç eden Hunların bakıyelerinden Yabbanların madenciliği ile ilgili kayıtlar da vardır. Ona göre, Yabbanlar ülkesinin güney taraflarında bulunan dağlarda yanardağ vardı. Dağlarda yanmış taşlar sonraları sıyah renkli cürüf bir madde haline gelip erimişler ve bir kaç on li uzaklıktakı yerlere kadar akarak donmuş. O, kükürttür. Adamlar onu taşıyıp ilaç yapıyorlardı.(24) Kazılarda Niya şehri kalıntıları arasında demir eritme yerleri , demir sinterleri ve demir cevherleri bulunmuş. Lop ilçesinde bulunan Aççik Dağları’nda demir sinterleri yanında çanaktan yapılmış küreklerin ağızları elde edilmiş ve Kuça’dakı Aği Dağlarında demir eritilirken kullanılan aletler, demir talaşlar bulunmakla birlikte, Kökşa denilen yerde bir demir ocağı bulunmuştur. Bunların Hun devrine ait olduğu bildirilmektedir. (25)
İdikut Uygur Devleti sınırları içinde zengin maden ocakları vardı. Aynı devletin hüküm sürdüğü çağlarda demir, bakır oksit(yeşil tuz) ve nişadir başta olamak üzere üç çeşit maden ocağı kazılmıştır.(26) Çok kaliteli olan Bu madenler ve onlardan yapılmış aletler Çin’e ihraç edilirdi. Uygurlar Göktürklerden sonra gelen Türk kavimleri arasında en iyi demir ve çelik işçileri idi. Moğollar çelik işlemesini bilmedikleri için, Moğol generalleri ve orduları kendi kılıçlarını Uygurlara ısmarlarlardı. Çin’in batısındaki demir madenlerini de Uygurlarla Türk Tatarlar işletirlerdi. (27) Bunun dışında Uygurların maden kömürü kullandığı bilinmektedir. Aslında, Türkler milattan çok önceleri kömürden geniş ölçüde faydalanmışlar, Nursay’da bulunan bakır ocaklarındakı kalıntılardan aynı çağların madenciliğinde ağaç kömürünün yakıt olarak kullanıldığı anlaşılmakla birlikte Çin kaynakları Türklerin milattan önceleri demir eritirken maden kömüründen faydalandığını yazmaktadırlar. Altay Dağları’nda, Berel Nehrinin döküldüğü yerin yakınlarında bulunan Hunlara ait bir mezarda insan kemikleri yanında kül ve kömür kalıntılarına da rastlanmıştır.(28) Uygur ülkesine gelen Çin elçisi Wang-Yan-de şöyle diyordu: “ağzında alev ve dumanlar çıkan dağın eteklerinde siyah taşlar ve kumlar bulunurdu. Uygurlar bu sıyah taşları alarak ocaklarında yakarlardı.”(29) Bu önemli belgeler de bize gösteriyor ki, maden kömürü kullanmak Türk tarihinde yaygın bir duruma gelmiştir.
Karahanlılarda madencilik tekniği daha gelişmiştir ve elde edilen madenlerin çeşitleri de çoğalmıştır. Fergane’de maden filizi, kalay, gümüş, cıva, bakır, asbest(taş pamuğu) ve beryuza kazılmış ve sakız imal edilmiş. Hucent’te Kuş-şim(gümüş dağ) adı verilen bir gümüş ocağı bulunuyordu. Usruşan bölgesinde Malısmanda şehri etraflarında ve Mingki-Rustak denilen bir yerde demir ocağı vardı. İstahil’e göre, İsfara’da büyük taş kömür ocağı bulunuyordu. Aynı taş tıpkı kömür gibi yanıyordu. Gene ona göre, Karahanlılarda petrol çıkarma teknikleri de görülmüştür. Zerefşan’ın yukarı mecrası dolaylarında bir maden bölgesi vardı. Burada Altın, Tuz, sülfürik asit kazılmış. Badahi dağlık bölgesi de kırmızı yakut ve selistren işleyiciliği ile ün kazanmıştır. Aynı çağlarda Pamır Dağları’nda da maden ocaklarının bulunduğu dile getirilmektedir.(30) Kaşgarlı da Karahanlılardaki madencilikten söz açmış ve şöyle yazmıştır. “Egiş – maden eritildiği zaman çıkan pislik” (31),“ Barhan- O, kaşgar yakınında bulunan bir dağın tepesindeki kaledir, aşağısında altın madenleri bulunur.”(32) Çinli Bilim adamı Wei-Liang-Tao, Karahanlıların madenciliğin günümüzdeki aşamasına büyük çapta yaklaştıkalarını vurgulamaktadır.
Bilindiği gibi, milattan çok önceki çağlardan itibaren Türklerin kazdıkları madenler ve imal ettikleri çeşitli metal aletler, kendilerinin yaşam, savaş ve sanat ihtiyaçlarını karşılamakla birlikte gene diğer memleketlere de ihraç edilmiştir. Bilhassa aynı malzemeler Çin, İran , Arap memleketleri ve doğu Avrupa’da çok değerli seyler olmuştur.
Bibliografya:
(1) Türk ansiklopedisi(“altay” maddesi), Türkçe, 2.cilt,194.s, 1966, İstanbul, milli eğitim bakanlığı basımevi.
(2) GÖRÜN, Kamuran, Türkler ve Türk devletleri Tarihi, Türkçe, 34,35.s, 1984, Ankara, Bilgi yayınları.
(3) KAFESOĞLU, İbrahim, Türk milli Kültürü,Türkçe, 320.s, 2004, İstanbul, Ötüken neşriyat.
(4) Türk ansiklopedisi,(“Afanasyev Kültürü” maddesi, Cilt,164.s,1969, İstanbul, milli eğitim bakanlığı basımevi.
(5) HOCA, Abdukeyyum, Batı eller ve Eski Kültür, Uygurçe, 29,232,234.s,1997, Ürümçi, Şincang halk yayınevi. VALİ, Kurban, Tarihte yazılarımız, Uygurçe, 169.s, 1986, Ürümçi, Şincang gençler ve çocuklar yayınevi.
(6) Liu-Si- Dan , Chen –Liang-Wei, eski küsen devleti Tarihi, Çinçe,113.s, 1992, Ürümçi, Şincang Ünversitesi yayınevi.
(7 ) Shue-Zong-Ching, Çin Şin-cang’ının eski devir içtimai iktisadi tarihi, Çinçe, 58.s, 1997, Ürümçi, Şincang halk yayınevi.
(8) Kaşagarlı Mahmud, Divanü-Lugat-it-Türk, Uygurçe, 1.cilt,122.123.s, 1981, Ürümçi, Şincang halk yayınevi. a.g.e.Türkçe, 1.cilt, 91.s, 1985, Ankara, Türk tarih kurumu basımevi.
(9) KAFESOĞLU, İbrahim, Türk milli Kültürü,Türkçe, 320, 321.s, İstanbul, Ötüken neşriyat.
(10) ÖZTUNA, Yılmaz, Türk tarihinden yapraklar, Türkçe, 38.s,1969, İstanbul. Milli eğitim basımevi.
(11) Chang-Chi-yao, yaylaktaki İpek yolu ve Orta Asya Kültürü, Çinçe, 2.s, 1994, Ürümçi, Şincang Güzel sanat ve fotografçılık yayınevi.
(12) SÜMER,Faruk, Altay dağları, “Türk dünyası tarih dergisi”, Türkçe,1987,1, sayı,32.s.
(13) YUNUS, Abdukadir, ana yurd Altın diyar, Uygurçe, 140.s,1988, Ürümçi,1988, Şincang gençler ve çocuklar yayınevi.
(14) Türk Ansiklopedisi(“altın işçiliği”maddesi) Türkçe, 2.cilt, 211.s, 1966, İstanbul, milli eğitim bakanlığı basımevi.
(15) İslam Ansiklopedisi (“Türkler”maddesi), 12/2cilt, 249.s,1988, İstanbul, milli eğitim bakanlığı basımevi.
(16) Tursun, İmin, Tarimden damla, Uygurçe, 438,439.s, 1991, Pekin, milletler yayın evi.
(17) TOGAN , Ahmed Zeki Validi, umumi Türk tarihine giriş, Türkçe 31.s, 1981, İstanbul, Endereun kitabevi.
(18) KAŞGARLI, Mahmud, Divanü-Lugat-it-Türk, Uygurçe, 1.cilt, 469.s,1981,Ürümçi, Şincang halk yayınevi. a.g.e, 1.cilt,362.s, 1985, Ankara, Türk tarih kurumu basımevi.
(19) İslam Ansiklopedisi (“Türkler”maddesi), Türkçe, 12/2cilt, 249.s,1988, İstanbul, Milli eğitim bakanlığı basımevi.
(20) TOGAN, Ahmed Zeki Validi, umumi Türk tarihine giriş, Türkçe 30.s, 1981, İstanbul, endereun kitabevi.
(21) Sen-Zhong-Mien, Süi – Tang Tarihi, Çinçe, 1.cilt, 24.s, 1980, Pekin, Zhung-Hua Kitapçılık bürosü.
(22) Ban-Gu, Henname, Uygurçe, 853, 881, 864, 916, 929, 930.s.1994,Ürümçi, Şincang halk yayınevi.
(23) Liu-Si- Dan , Chen –Liang-Wei, eski küsen devleti Tarihi, Çinçe,113.s, 1992, Ürümçi, Şincang Ünversitesi yayyınevi.
(24) Li-Yan-Shu, Kuzey devletler tarihi, Uygurçe, 430.s, 2002, Şincang halk yayınevi.
(25) Shue-Zong-Ching, Çin Şin-cang’ının eski devir içtimai iktisadi tarihi, Çinçe, 58,59.s, 1997, Ürümçi, Şincang Halk yayınevi.
(26) Ren-Yı-Fei, HOŞUR, Yasin, Uygurlar, Çinçe, 23.s, 1997, Pekin, milletler yayınevi.
(27) ÖGEL, Bahaeddin, Türk kültürünün gelişme çağları, Türkçe, 1.cilt, 129,130.s,1971, İstanbul, milli eğitim basımevi.
(28) ÖGEL, Bahaeddin, İslamiyetten önce Türk kültür tarihi, Türkçe,72.s, 2003, Ankara, Türk tarih kurumu basımevi.
(29) ÖGELl, Bahaeddin, Türk kültürünün gelişme çağları, Türkçe, 1.cilt, 132.s,1971, İstanbul, milli eğitim basımevi.
(30) Wei-Liang-Tao, karahanlılar tarihi hakkında umumı beyan, Uygurçe, 296,297.s, 2000, Kaşgar Uygur yayınevi.
(31) KAŞGARLI,Mahmud, divanü- lugat-it-Türk, 1.cilt, Uygurçe, 165.s, 1981, Ürümçi, Şincang halk yayınevi. a.g.e. Türkçe, 1.cilt, 122.s.1985, Ankara, Türk tarih kurumu basımevi.
(32) KAŞGARLI, Mahmud, divanü- lugat-it-Türk, 1.cilt, Uygurçe, 567.s, 1981, Ürümçi, Şincang halk yayınevi. a.g.e. Türkçe, 1.cilt, 436.s. 1985, Ankara, Türk tarih kurumu basımevi.
Yazar, Çin halk cumhuriyetine bağlı Şincang Uygur özerik bölgesi başkenti Ürümçide lise öğretmeni.
Adres, zhong-guo Xinjiang Ürümqi xehri İttipak yoli 68 nomur, Toluk ottura mektep.
Posta numurası, 830000