Almanya’ydı, Amerika’ydı, Fransa’ydı, Belçika’ydı, Hollanda’ydı vs. derken, şimdi de Ermeni soykırımı olduğunu tanıyacağız diyenlerin arasına bir de İsrail katıldı. Sanki kendi evinin önü çok temizmiş gibi!
Amerika’nın başını çektiği ve dünyaya belâ olan bu ülke ile şöyle veya böyle bağlantısı bulunan memleketler birer birer, özellikle 1990’dan sonra Türkiye’yi köşeye sıkıştırma hususunda pek çok şekilde harekete geçtiler. Bilindiği üzere 1990’lı yıllar, Sovyet-Rus İmparatorluğu’nun parçalanması, ABD’nin dünya politikalarında tek başına karar verir hale gelmesi ve bu ülkenin kendi menfaatleri çerçevesinde, dünyadaki sınırları değiştirmesi amacıyla çoğu kanlı bir biçimde cereyan eden oyunlara girişmesinin tarihidir. Güney Amerika, Afrika, Asya’da Afganistan’da yaşananlar, Irak’ın parçalanması, İran, Suriye ve Kore’ye yönelik tehditler, Ukrayna, Kırgızistan vs. gibi ülkelerdeki ihtilâller buna delildir.
Bütün bunlara bağlı o larak Amerika, değişik makalelerimizde işaret ettiğimiz üzere dünyanın en mühim enerji kaynakları olan petrol ve doğalgazın en çok bulunduğu bölge ve ülkelerde hakimiyetini sağlamlaştırmak gayesiyle yeni stratejiler geliştirmektedir. Söz konusu enerji kaynaklarının fazlasıyla yer aldığı coğrafyaların başında Orta Doğu, Hazar çevresi ve Türkistan gelmektedir. Şimdilik tek başına at oynatmasına ses çıkarmayan Rusya’nın gözü önünde, Amerika Kırgızistan, Kazakistan, Gürcistan ve Azerbaycan gibi eski Sovyet-Rus bloğuna dahil ülkelere girmiş bulunmaktadır. Bütün bu bölgenin kontrolü için İran, Suriye ve Türkiye de bir şekilde diz çöktürülmelidir ki, ABD istediğini yapabilsin. Dolayısıyla Amerika buna yönelik plânlarını çoktandır uygulamaya koymuş ve yavaş yavaş ilerlemektedir.
Her ne kadar Türkiye ile ABD stratejik ortak olarak gösterilmeye çalışılsa da, Amerika için kendi çıkarlarından başka hiçbir şey önemli olmadığı gibi, gözünde Türkiye’nin de zerre kadar değeri yoktur. ABD’nin bölgeye tehlikeli bir biçimde yerleşmesi Türkiye’deki milli hassasiyetleri olan insanları elbette ki rahatsız ediyor. Buna binaen Türkiye’de bir Amerikan karşıtlığı ve haklı olarak düşmanlığı da yayılmaktadır. Ama ABD her zamanki sinsi oyunlarını sürdürüyor. Ya Türkiye’de siyasî istikrarın bozulması için uluslararası finans kuruluşları, borsa vs. gibi yapıları harekete geçirerek Türk ekonomisini bozuyor, ya kendisine tamamen biat etmiş iktidarların iş başına gelmesini sağlıyor veya Türkiye’nin komşularına sığınan terör örgütlerini besliyor, içeride bölücü ve misyonerlere parasal destek veriyor, Bunlarla Türkiye’nin gündemini meşgul ediyor veya zaman zaman Alevî Türkmenlere parmak atıyor, ya da bundan 100 yıl kadar önce I. Dünya Harbi sırasında yaşanmış bazı olayları kaşıyarak Türkiye’yi sıkıntıya sokmaya çalışıyor. Mesele şöyle veya böyle Türkiye’nin başının rahat bırakılmaması, çevresinde olup-bitenlere bîgâne kalmasıdır.
Sözde insan hakları savunucusu o devletler 21. asırda bile devam eden Türk katliamına neden seyirci kalırlar acaba? Ermeni soykırımını bütün dünya kabul etse ne olur? Elbette hiçbir şey! Eğer Türkiye içeride ve dışarıda güçlü olursa kimseye boyun eğmez. Sırf petrol için Körfez Savaşı sırasında BM kararlarını bile tanımadığını açık açık haykıran ABD’ye dünyanın hangi ülkesi yaptırım uygulayabildi? Almanya, Rusya, Fransa, İtalya, yoksa Çin mi?
Öyleyse yüce Türk milletinin savunmaya geçip, yok 1915’te öyle olmadı da, böyle oldu şeklinde açıklamalar yapmasının hiçbir gereği yok. Güçlüysen her vakit haklısındır. Anadolu’da meşhur bir söz misali “it ürür, kervan yürür”. Hakkımızda kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün kulak asmayacağız. Daima ileriye bakacağız ve büyük Atatürk’ün dediği gibi, yükseleceğiz. En son basamak, bizim için ilk basamak olacak. Asil Türk milletine arz olunur.