Ana Sayfa 1998-2012 EDEBİYAT YAPMA

EDEBİYAT YAPMA

Bizde halk dilinde edebiyat; palavra demektir. Sakın bu iddiamda şaşmayınız. Ve yadırgamak için de hiçbir sebep aramayın. Ben ihtiyatlı hareket ederek, halk dilindeki kelimeler ile söze başladım. Aslını ararsanız bütün halk dilinde edebiyat palavra demektir. Bu memlekette ilim sahasında hatırı sayılan birçok insanın özellikle de siyasetçilerin lâf arasında “edebiyatı bırak, edebiyat yapma, bu işin edebiyatı” dediğini duymuşsunuzdur. Yani buradan şu sonuç çıkıyor, ciddî bir mesele konuşulurken, edebiyat yapmak, palavra savurmak mânâsına alınıyor. Tabiî ki edebiyatın palavra ile hiçbir alâkası yoktur ve böyle bir düşünce içinde olanlar, edebiyattan habersiz olanlardır. Ne kafaları ne de bilgileri böyle bir şeye müsaittir. Edebiyatın bu şekilde hor görülüşü, bizde yeni değil çok eskidir. Aldanma şair sözü elbette ki yalandır. Mısralarını bilmeyen yoktur. Basit ve genel bir tarzda edebiyatı ele alma cüretini gösterenlere, dünyanın en önemli, güzel sanat cümlesi elbette yalan gelir. Zaten hazin tarafı bizde edebiyatın ne olduğunu anlayabilen insanların pek sınırlı oluşudur. Hâlbuki edebiyat kültürün anası, kafa yapısının mayasıdır. Artık bu memlekette genel seviyenin ne hâlde olduğunu varın siz karşılaştırın. Buradaki amacım tabiî ki, edebiyatın ne anlama geldiğini açıklamak veya tartışmak değildir. Yıllardır bu söylemin hep devam etmesi ve siyasî parti söylemlerinde sürekli kendisine yer bulması çok tuhaf… Tuhaf ve elbette mânidâr!

Asıl belirtmek istediğim, şimdiye kadar iktidara gelenler hep “bedel ödediklerini” açıklayıp durdular ve yaşadığımız şu dakika itibarıyla, bu söyleme hâlâ devam ediyorlar? Yıllardır bu söylem tarzına karşılık, muhalefet partileri de “edebiyat yapma, edebiyatı bırak” şeklinde açıklamalar yapıp, iktidar partilerinin bu söylemlerine karşılık vermeye çalıştılar. Örneğin, Başbakan Tayyip Erdoğan, Trabzon Dünya Ticaret Merkezi’nin açılışındaki konuşması esnasında; “bizden önceki yönetimlerin yanlış anlayışlarının bedelini ödüyoruz” dedi. Yine başbakan, AKP ilçe kongresinde konuşurken: “80 yıllık bedeli bu iktidar ödüyor. Bunun ciddî ekseriyetinde de CHP var. O yılların getirdiği bedeli ödüyoruz…” şeklinde bir savunma apolojisi geliştirirken, muhalefet ise tezimizi doğrulayıcı biçimde söylemlere başlıyor. Örneğin, Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, “derin devlet” tartışmaları esnasında ‘Elini böğrüne koyup, Hastaneden yeni çıktım, yardım edin abi’ diyen adamlar vardır. AKP’nin de, Recep Tayyip Erdoğan’ın da yaptığı siyasetin özeti budur. Sürekli “mağduriyet edebiyatı yapıyorlar.” diye konuştu. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun, 22. dönem 4. yasama yılı, 82. Birleşim 30/Mart /2006 Perşembe günü meclis kürsüsünde, Doğruyol Partisi Denizli Milletvekili, Ümmet Kandoğan konuşuyor. “Şimdi, Sayın Çelik oradan diyor ki: Otuz yıldır bozduklarını düzeltiyoruz. Sayın Başbakan da dedi ki: Seksen yılın bedelini ödüyoruz. Yani, böyle bir şey olabilir mi? Sayın Çelik. Siz, Refah Partisi il başkanıydınız; sizin parti iktidardaydı. Otuz yılın ceremesi, o söylediğiniz dönemler için de geçerli mi Sayın Çelik?” şeklinde konuşarak iktidarın söylemlerini kendince yorumlamakta. Bu tarz konuşmalar, son dönem, Türk siyasî hayatında uzayıp gitmektedir ve bu örnekler çoğaltılabilir.

Özellikle son dönemde iktidar partileri kendilerini savunmak için “bedel ödüyoruz” gibi açıklamalar yaparken, muhalefet partileri de iktidarın bu tezini çürütmek için “edebiyat yapma, edebiyatı bırak” tarzında sürekli açıklamalar yapmışlardır.

Öncelikle “bedel ödüyoruz” diyenlere soralım. Neyin bedelini ödüyorsunuz? Dışa bağımlılığın, borç bataklığının, IMF ile yapılan stand-by ve ikili antlaşmaların, soğuk savaş politikalarının, köleleştirilmenin, sömürgeleştirilmenin mi, yoksa yok olup gitmenin mi? Geldiğimiz bu noktayı ve sonun böyle olacağını yıllardır söyleyenler yok muydu bu ülkede? Ülkeyi, sömürge güçlerinin insafına bırakmak için mi iktidara gelmişlerdi? 1940’lı yılların Cumhuriyet Halk Partisi’nden başlayarak, 1950’lerin Demokrat Parti’sinin, 1960 ve 1970’li yılların Adalet Partisi ve Demokratik Sol Parti’sinin, 27 Mayıs ve 12 Eylül dönemi darbecilerinin, 1980’li yılların Anavatan Partisi’nin, 1990’lı yılların Anavatan ve Doğru Yol Parti’lerinin ve son dönemin Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, iktidara geliş vizeleri, uygulamaları ve amaçları da aynı değilmiydi? Ve bunlar söz sahibi oldukları dönemlerde, neden ülkeyi dış güçlere teslim ettiler? Neden hep aynı hatayı tekrarlayıp durdular? Neden kendilerinden önceki yönetimlerden dersler çıkarmadılar? Her şeyden önce bu bir ideoloji meselesi değildir. Gelinen bu nokta, iyi bir şekilde tahlil edildiği zaman, bu vaziyet, tarihin derinliklerine kök salmış kadim bir kültürün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığının en büyük ve en ileri siyasî belgesidir. Çünkü yönetim kadrolarında, değişmeyen söylemi, değişken taktiklerle vazgeçilemez ve kaçınılamaz yapma düşüncesi hâkim.

Meselenin ikincisi daha da vahim. Atalarımızın dediği gibi yanlış hesap Bağdat’tan dönermiş. Bazı öyle yanlış hesaplar vardır ki yanlışlığı söylenir, yazılır, çizilir fakat o yanlış hesap hâlâ Bağdat’tadır. Ve bir türlü dönüp gelmez. 67 yıldır bu yanlış hesap neden daha geri gelmedi ? Ve soruyorum sana ey iktidar; sen neyin bedelini ödüyorsun? Ve sana sesleniyorum ey muhalefet, sen iktidar olduğun zaman, “biz bedel ödedik derken”, bugün neden iktidara edebiyat yapma diyorsun.

Ve sonra bizler de düşünüp dururuz, iktidar değişti ama memleketin durumu neden hâlâ değişmiyor. Cevap, çünkü hepsi aynı döngü içerisinde aynı söylemleri tekrarlayıp durmuşlardır da ondan…

 

Orkun'dan Seçmeler