Ana Sayfa 1998-2012 Yunan mezâliminin şehit Türk polisleri

Yunan mezâliminin şehit Türk polisleri

Türklük ve İslâm âleminin himayesini bekleyen mazlum Kerkük Türklüğünün bir hoyratı vardır, hani:

“O yâr gözün,

Kim görmüş o yâr gözün.

Aslan gücünden düşse

Karınca oyar gözün” diye.

İşte tarihî şevket ve gücümüzden düşüp, sırtlanların himayesindeki çakalın üstümüze üşüştüğü, bir zamandı 1918-1919 yılları…Yedi cephenin gazilerindeki silâhlar toplatılmış; Müslüman Türk’ü, arkasından müslümana hançerletmiş olan Avrupa’nın ahlâksız ve Allah’sız sömürgecileri, Türk Ordusuna “teskere” verdirterek, Türk Devleti’nin başşehrini istilâ edip, vatanın harem-i ismetine de İzmir’den çakalları sokmuştur. İşte bu işgâl esnâsında, Türk düşmanı Hrisostomos’un takdis ettiği Yunan efsun alayı, önüne çıkan her Türk’ü şehit etmiştir. İlk günkü 2000 kişilik şehit sayısı, bu iddiamızın isbatıdır. Kudurmuşcasına saldıran Yunan çakalları, karakolları ve hastahane önünde nöbet bekleyen masum 18 polisimizin aziz vücutlarını, hedef tahtası gibi delik-deşik edip şehit etmişlerdir. Asmalı Mescit Karakolu yakınındaki “Şehit Polis Anıtı”nda, (isimleri yazılı olan) anılmayı ve âlâkayı bekleyen polislerimiz şunlardır:

Komiser Muavini Hüseyin Efendi, Apolet No:38; Komiser Muavini Mehmet Sabri Efendi, A.No:8; Mehmet Nûri Efendi, A.No:203; Kadri Efendi, A.No: 74; Ömer Lütfî Efendi, A.No:8; Ali Efendi, A.No:230; M. Sabri Efendi, A.No: 68; Hamza Efendi, A.No: 7; İhsan Efendi, A.No: 69; M. Fahri Efendi, A.No: 47; H. Avni Efendi, A.No: 387, Kemâl Efendi, A.No: (?); M. Fahrettin Efendi, A.No: 456; Y. Şerif Efendi, A.No: 315.

Kimileri, 15 Mayıs’ta “Barış” çubuğu tüttürürken; 86 yıldır, belki ilk k def’a, küçük, fakat yüksek vatan sevgisine sahip son derece azametli olan mefkûreci bir Türkçüler gurubu, şehitlerimizin manevî huzurunda ihtiramla eğilip, “İstiklâl Marşı”mızı okuduktan sonra, dûâlarını şühedâya bağışlamışlardır. Konuşmacılar, üstümüze hörelenmek için fırsat kollayan başta Yunan çakalı olmak üzere, “tek dişi kalmış” AB.nin kaypak politikası ve Türk düşmanlığına karşı “sağırlaşmış kulakları” patlatırcasına tüm hakikatleri haykırmışlardır.

Bu faaliyetimizi haber alan Necmi Becerik (1930) adındaki bir bağrı yanık, ‘103 yaşındaki annesinin kendisine, İzmir işgaline ait bazı hatıraları anlattığını’ söyleyince, yüreğimizdeki kor birden alevlenmişti… Asırlık palamut ağacının gövdesini andıran ulvî bir çehre ile karşılaştık. Karşımızdaki bu asil Türk kadını, Şefika AKÇETİN Hanım, II. Abdülhamid Hân tarafından serhat şehrimiz Edirne’de okutulan Eskizağra’lı Mestan Kurtoğlu’nun kızıdır. Mestan Kurtoğlu Bey, Yemen’deki askerliğinden sonra, yeniden silâh altına alınıp Çanakkale’de şehit olmuş bir “Evlâd-ı fatîhân” dır. Kısacası, Şefika nine bir şehit evlâdıdır.

Şefika hanımın bize anlattıkları mı?:

“Yunanlılar İzmir’e çıktıkları zaman, ben on-oniki yaşlarında bir kızdım. Annem “Sarı Kışla”nın önünde, bazen de “Pasaport”ta simit satardı. Yunanlılar gemileriyle Pasaport’un oraya asker çıkardılar..”. “Yunanlılar, Basmahane Tren İstasyonu’nun orda, Türk kızlarını ve kadınlarını kazığa oturtup meme uçlarını kestikten sonra, bir ipliğe dizip İmamın eline vermişler..”. “Askerlerin mektuplarını Konağa taşıyordum: Bizim askerler bana mektup veriyordu, koynuma katıp, yanıma iki simit alarak, Yunan askerlerine de:

“-İçeri simit götürüyorum” diyerek, Konağa gidiyor, oradakilere mektubu veriyordum.” Mektuplarda neler yazılıydı, hiç okudunuz mu? Aynı istilâ olsa yine yapar mısın? Dediğim zaman, bana:

“-Ne yazdığını bilmiyorum.”. İkinci soruma cevap verirken de, yüzündeki asırlık çizgilerin gerildiğini fark etmiştim. Çok sert bir ifadeyle :“-Gene yaparım.. Gene yaparım!..”

Dedi.

“Şimdiki Arkeoloji Müzesi, o zamanlar Kız Lisesi idi. Kızlar pencereden:

“-Köpeklerle bile çiftleşip, sizin karşınıza asker yetiştireceğiz” diye bizlere hakaret ediyorlardı.”. “Annem Fatma Kurtoğlu, çok cesur ve heybetli bir kadındı. İşgalin akabinde, “-Her Müslüman Türk, mutlâka fes giyecek diye tellâl çıkarmışlardı. Annem, Basmahaneden geçip-giderken, baksa ki Türk’e yaptığı zulüm ve işkenceden dolayı tanıdığı bir Ermeni başına fes giymiş, kimse tanımasın diye de başını hafif eğerek yürüyormuş. Annem, yakındaki bir Türk askerine:

“-Evlâdım, şu köpeği, şu haini yakala; bu bir Ermenidir” demiş. Asker:

“-Teyze, görmüyor musun, başında fes var!” cevabını vermiş. Annem:

“-Oğlum, bakma sen bu hainin fes giydiğine; ben onu iyi tanıyorum, sen hele bir yakala; tutuklayıver!” der. Askerden:

“Teyzeciğim, git işine be..” Cevabını alınca, annem Ermeni’nin omuzundan tuttuğu gibi, askerin hayretli bakışları arasında, bir hamlede Ermeni’nin pantolonunu aşağı indirmiş ve:

“Şimdi bak bakayım Türk mü, yoksa Ermeni mi?” der. Durumu anlayan asker de, hemen Ermeni’yi tutuklamış. Bu Ermeni, bir polisimizin ağabeyisini şuradaki çayın içine götürüp, önce kulaklarını ve burnunu kesip, gözlerini oymuş. Daha sonra da öldürmüş. Bu masum şehidimizin polis kardeşi de, bu haini aynı dereye götürerek, işlediği cinayetin usul ve şekliyle murdar canını cehenneme göndermişti.” Bu arada, Şerife Hanımın vatansever evlâdı, Çanakkale şehidi Mestan Efendinin ve yiğit Türk kadını Fatma Kurtoğlu Hanımın torunu Necmi Bey söze karışarak, şunları ifade ediverdi:

“Artık annemin hafızası çok durgun ve yorgun. Size anlattıkları bu son hatırayı,bize yıllar önce defalarca anlatmışdı. Ermeni, polisin ağabeyini değil de, polisimizin bizzat kendisini kesmiş. Polisin ağabeyi de Ermeni’yi.. Sakın Abidede yaka, yani apolet numarası yazılı olmayan Kemâl Efendi, Ermeni’nin keserek şehit ettiği bu polisimiz olmasın?” diye bize bir soru sorunca, damarlarımın içinde kanımın donduğunu hissettim.

“Atatürk’ü, Basmahane’de trenden indikten sonra, Karaçöl’e (Karaçöl, diye Payton’a diyor, Ş.K) binmiş giderken gördüm” diyen bu fedakâr, kahraman Şerife ninemize doğup büyüdüğü ( Eski adresi: Birinci Çukur Kocakapı Mahallesi, No: 26) Kocakapı Mahallesi, 1064.Sokak, 42 numaralı evinde sağlık ve sıhhat dolu nice uzun yıllar dileriz…

Millî ülküsüzlük komasında sarsılan neslin, titreyip kendine dönmesi emeli içerisinde; vatanımızın ve milletimizin hürriyet ve istiklâli için canını fedâ eden şehitlerimizi, vefat eden kahraman gazilerimizi rahmet ve hayır dûâ ile yâd ederken, yaşayan gazilerimize de şanlı Türk Bayrağının gölgesinde, sağlıklı ve huzurlu yıllar temenni ederim.

Ey Türk oğlu! Vatanına, milletine ihanet edeni unutma! Unutma ve aslâ affetme!

 

Orkun'dan Seçmeler