Ana Sayfa 1998-2012 ATSIZ VE İBRAHİM KAFESOĞLU

ATSIZ VE İBRAHİM KAFESOĞLU

11 Aralık 1975 gecesi, televizyonlar Atsız’ın vefat ettiğini haber veriyor, ertesi günkü bazı gazetelerde de bu acı kayıp haber olarak yayınlanıyordu. Cenaze merasimi, kurban Bayramının ilk günü yapılacaktı. Kaderin garip bir cilvesi: Eller bayram yaparken, Türkçüler, yüreklerinde derin bir acıyla Atsız’ın tabutu peşinden yürüyeceklerdi.

O gün, hocam Kafesoğlu beni aradı ve Atsız’ın cenazesine gidip gitmeyeceğim sordu. Elbette gidecektim. O hâlde beraber gidebilir miydik? O, İstanbul’un Anadolu yakasını, hele Kadıköy’ü hemen hiç tanımıyordu. Bu hüzünlü vazife sırasında ona yardımcı olmalıydım.

Kadıköy iskelesinde buluştuk ve yakındaki Osmanağa Camii’ne do ğru yürüdük. Tabut musalla taşındaydı. Cemaat kalabalıktı ve sokaklara taşıyordu. Bir süre sonra vakit geldi, cenaze namazına duruldu. Hoca “er kişi niyetine…” deyince kalabalık arasından bir ses yükseldi: “Hoca Efendi,. Hoca Efendi, bu musalla taşı böyle bir er kişi görmemiştir.” Bu heyecanlı haykırışının sahibi merhum Fethi Gemuhluoğlu idi.

Namaz bitip dualar edildikten sonra, Atsız’ın cenazesi eller değil, âdeta parmaklar üzerinde taşınmaya başladı. Revakların altında duruyor ve bu hazin manzarayı Kafesoğlu ile beraber seyrediyorduk. Yan gözle baktım. Kafesoğlu’nun gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu. O sakin adamın ağladığını ikinci defa görüyordum (ilki merhum Zeki Velidî Togan’ın cenazesinde idi)

O an, Kafesoğlu’nun yüreğinde Atsız sevgisinin nasıl yaşadığını hissettim. Gözyaşları, sadece Atsız’ın kaybından değil, belki de Türkçülük tarihinde bir devrin kapanmasından kaynaklanıyordu.

•••

Atsız’ın son dâvasında mahkûm olup cezaevine girdiği zaman da Kafesoğlu üzüntüsünü belirtiyor, sert tepki gösteriyordu. Fakat bu tepkiler o kadar yaygındı ki, buna özel bir anlam atfetmemiştim. Gözyaşlarını görünce, o tepkilerin sıradan bir davranış olmadığını daha iyi anladım.

•••

1984 yılında Boğaziçi dergisi olarak Kafesoğlu’na Kültür Büyük Ödülü’nü takdim etmiştik. Bu münasebetle Pera Palas’ta bir toplantı düzenlenmişti. Ödülün verilişi sırasında Kafesoğlu da bir konuşma yapmıştı. Bu konuşmanın bir yerinde şöyle diyordu:

– Ben milliyetçilik yolundaki ilhamımı iki büyük şahsiyetten aldım. Biri, Ziya Gökalp’tır. İlmî milliyetçilik yolunu ondan öğrendim. İkincisi, Nihâl Atsız’dır. Milliyetçiliğin romantizmi de bana ondan intikal etmiştir.

Demek ki, Kafesoğlu, kendi ifadesine göre, ülkü yolunda yürümeye, bu iki büyük Türkçünün eserleriyle, yazılarıyla başlamıştır. Hayatının sonuna kadar da bu yolda sabırla, azimle ve başarıyla yürümesini bilmiştir.

Türk milliyetçiliği, Kafesoğlu’na çok şey borçludur. Bu gerçek, gün geçtikçe daha iyi kavranacaktır.

 

Orkun'dan Seçmeler