Ana Sayfa 1998-2012 Yolumuzu çizmek Yeni yolumuzdaki çizgi

Yolumuzu çizmek Yeni yolumuzdaki çizgi

GEÇMİŞ zamanı düşlediğimizde devleti koruma, kollama fikrinin kaybolduğunu, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasının nedenlerini gözlemek kabildir.

19 Mayıs 1919 tarihinde Türk milleti makus talihini yenmesini bilmiştir. Sonra Amasya, Erzurum, Sivas Kongreleri ve Ankara’ya varışta yapılan çalışmalar, 23 Nisan 1920 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla da artık yeniden güneş batmamacasına doğmuş ve yurdumuzu aydınlatmaya başlamıştır.

Haziran 1920 tarhinde Yunan ordusunun İzmir’den Osmanlı topraklarını işgale yanaşmasını, o günleri yaşyanlardan birinci ağız olarak dinleyenler işin fecaatini hâlen belleklerinden silmezken, günümüzde bir kesim yurttaşımız gene eski günleri yaşamak istemektedir.

Geçen yıl 23 Nisan Bayramı öncesi İzmir’de bayram kutlaması sırasında bir sanatçıya Yunanca şarkı okutulması eylemini araştırmalıyız. Yunanistan’da bir sanatçının Türkçe şarkı okuması sonucu kendisine aynı tavrı karşılığında Yunan Hükûmetince önerilen cezayı görmezlikten de gelemeyiz.

Düşman daima düşmandır. Düşmanı dost sayarsan başına felâketi davet edersin. Dost geçinmek başka, dost saymak başkadır.

Wilson Prensipleri denilen ve Osmanlı İmparatoluğu’na SEVR şartları olarak kabul ettirilen devletin bölünme h aritasının çizilmiş olmasını unutanlara şunu hatılatmak iyi olur.

İstiklâl Savaşıyla Türk milleti bölünme şöyle dursun kendi devlet haritasını çizerek SEVR şartlarını reddedip dünyaya vatan toprağının düşmandan nasıl arındırıldığını göstermiş, öğretmiştir.

ATATÜRK “Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim” derken Türk çocuklarını göreve çağırmaktadır. Görevi hiçbir Türk genci yapamayız diyemez. Çünkü; hesabı gene Türk mileti soracaktır. Üstüne basarak diyoruz ki; genç Türk kuşağına düşen görev, İstiklâl Savaşı’nı unutmamak, daima hatırlamak, günümüzde dost görünenleri iyi tanımaktır.

Anadolu ve Trakya’mızda millet olarak yaşıyorsak, bunu geçmiş yüz yıllar içindeki tavrımıza borçluyuz. Çanakkale Zaferinde, İstiklâl Savaşımızda vatan uğruna şehit düşen, gazi olan ırkdaşlarımıza borçluyuz.

Nedir o borç? İşte sözümüz, Orta Asya’dan sonra Anadolu ve Trakya’mızda yedi bin yılı dolduran şekilde oturmakta olan insanımız;

“Bu yerleri, aynı terbiyeyi alarak, aynı örf ve âdetleri içinde, geleneklerini sürdürerek, birlikte yaşama ortamı bulup bütünleşmişler ve bu toprakları vatan bilerek büyümüşlerdir.”

Dahası;

“Büyük adının Türk olduğunu bilerek birlikte yaşamışlar, devletler kurmuşlar ve de Müslümanlığı dünyaya yaymışlardır.”

İşte millet olmanın vasfı.

“Aynı terbiyeyi alan, aynı bayrağı taşıyan, aynı dili konuşan, aynı geleneklere ve tarihe sahip olan, aynı millî hedef doğrultusunda birleşen insanların varlıklarını millet olarak sürdürme, yükseltme” ilkesindeki “Milliyetçilik” aşkıdır. Dil bir, bayrak bir, din bir esası çizgisinde millet olarak bu vasıflarımızı unutmadan dünyaya açılmak zorundayız. Aksi yol parçalanma, bölünme ve yok olma yoludur.

Bizler yolumuzdaki çizgide yürürken, birlik ve beraberliğimizi sürdürmeliyiz. Zira Türkiyemizde, özenle vurgulayarak diyoruz ki; irticanın getirdiği “ÜMMETÇİLİK” ile sol ideolojinin yapısındaki “BÖLÜCÜLÜK” fikri iki başlı tehlike olarak hâlen vardır. İki şekildeki eylemler, iki ayrı kurnadan bir kovaya akıtılan ölümcül zehirdir. Bu iki tehlikenin, gelişen eylemlerin, devletimizin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne dayalı üniter devlet yapımızı ve ATATÜRK ilke ve inkılâplarının özündeki Atatürk milliyetçiliği, laik, sosyal hukuk düzenimizi bozduğunu bilmeliyiz.

Onun için olgunlaşan bu tehlikeli nedenler, bizleri yeniden çizeceğimiz bir yolda “Cumhuriyeti Bizler Kurduk, Sizler Koruyacaksınız” fikrini zihinlere sokarak yürütmeye zorlamaktadır. Bu yoldaki çizgi Türk milletinin disiplinli ve düzen çerçevesinde, “Yobazın elinden ve dilinden dinimizi, ideolojik sol yapı içindeki bölücünün elinden ve dilinden ATATÜRK’ü ve fikirlerini ve de geliştirdiği fikir ve inkılâpları” almak olacaktır.

Yolumuzu aydınlatan ışık; tarihimizdeki Mevlânâ, Hacıbektaş Velî gibi düşünürlerimizin mânevî yapıdaki, büyük Atatürk’ümüzün devletimizi kurmadaki, devlet fikirleri olacaktır.

İtibarını kaybetmeyen, itimadını yok etmeyen insanımızla el ele bir ve beraber olarak bu kutsal yolda, aydınlık yolda kavga etmeden düşmanı tanıyıp ondan çekinmeden, dostluk kurarak, yürüme azmini kendimize, gelecek nesillere intikal edecek şekilde oluşturmalıyız. Böyle bir yolda, böyle bir tavır içinde de cumhuriyetimizi çizeceğimiz yolumuzun üzerinde yaşatır ve ilelebet sürdürürüz.

Cumhuriyet anlayışımızın özünde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinde, ulu önder büyük Atatürk’ün “Ne Mutlu Türküm Diyene” anlayış ve sözündeki, “TÜRKLÜĞÜMÜZÜ”, laik devlet düzeni içindeki, “Barış-Kardeşlik-Adalet ve Güvende” bütünleşen itibarımızı kaybetmeden yola çıktığımızı, önce “KENDİMİZİN”, sonra da “Anadolu-Trakya insanımızın”, bilmesini, öğrenmesini istiyoruz. Bundan sonra yolumuz aydınlık başarılarla dolsun, yolumuz açık olsun diyoruz!..
 

Orkun'dan Seçmeler

Ne olur, ne olmalıdır?

KİTAPLAR