BANKALARARASI Kredi Kartları Merkezi ’nden gazetelere intikal eden bilgilere göre:
* Geçtiğimiz kurban bayramında kredi kartları ile 345 trilyon 400 milyar liralık alışveriş yapıldı.
* Kredi kartı işlemlerinin % 28’i, her türlü emtianın mal almaya özendirici ve israfa yönlendirici görüntüler içerisinde sergilendiği, market denilen büyük mağazalarda ve alış-veriş merkezlerinde gerçekleştirildi.
* Benzin istasyonları bu tüketim furyasından % 20 oranında pay aldı.
* Kredi kartı kullanımında, yılbaşı harcamalarına göre % 25, geçen yılın kurban bayramına göre % 35 artış oldu.
* 2003 yılında kredi kartı ile yapılan alış-verişlerin toplamı 9 katrilyon 480 trilyon lira idi. 2004 yılında bu rakamın % 57 oranında artarak 14 katrilyon 883 trilyon liraya yükseleceği tahmin ediliyor.
* Yine 2003 yılında; kredi kartlarıyla yabancıların Türkiye’de yaptığı alış-veriş toplamı 389 milyon dolar. Türklerin yurt dışındaki harcamaları ise 548 milyon dolar. 159 milyon dolar açık vermişiz.
Kredi kartlarıyla ilgili olarak basına yansıyan diğer haberler de şöyle:
* Nakit kullanmayı unuttuk. Kredi kartı kullanımında dünya sıralamasında onuncuyuz.
* Bankalar tüketici kredilerine aylık % 3, yıllık % 53 faiz uyguluyor. Kredi kartlarında bu oran (ortalama olarak) % 6,5 ve % 80.
* l.000.000.000 lira tutarındaki borç; en az aylık ödeme taksitleri ile 38 ayda sıfırlanabiliyor.
Borçlunun toplam olarak ödediği para, 3.000.000.000 lirayı aşıyor.
YANILTICI BİLGİLERİN
ARDINDAKİ GERÇEKLER
Bu bilgilerin bir kısmı yanıltıcı. Doğru bilgilerin ardındaki gerçekler ise yaklaşmakta olan tehlikeyi haber veriyor. Haberler, yorumlar ve uygulamalar; bütünü ile ele alındığında, çok ciddî ekonomik ve sosyal ikazlarla karşı karşıya olduğumuzu ortaya koyuyor.
Verilen bilgilerde ve hattâ bankaların düzenleyip kredi sahiplerine gönderdikleri aylık hesap özetlerinde belirtilen f aiz oranları yanıltıcı ve diğer bilgilerle- uygulamalarla çelişkili. Bankalar, çeşitli hesap oyunları ile faizleri yükseltiyorlar. Uygulamada aylık faizler % 10’a, yıllık % 140’a ulaşıyor. Bu rakamlar; Ankara Ticaret Odası Başkanı ile Sanayi Bakanımızın gayretleriyle düşürülebilen şeklidir. Daha önce korkunç denilecek boyutlarda idi.
Nakit kullanmayı unutmuş değiliz. Nakdimiz yok ki kullanalım. Sabit ve dar gelirli kredi kartı sahipleri, ücretlerini aldıklarında, borçlarının asgarî tutarını ödüyorlar. Cepte – cüzdanda para kalmayınca, kredili hayat devam ediyor. Daha kötü durumda olanlar da var: A bankasına olan borcun en az tutarını ödemek için aldığı ücret yetmeyince, B bankasından nakit kredi kullanıyorlar. Ertesi ay, A ve B bankasına en az miktarın ödenmesi söz konusu olduğunda, C bankasından nakit kredi çekiliyor. Bir nevi saadet zinciri…
Titancılardan tek farkı, bu zincirde şansa – talihe yer yok. Onun için kanunî takibe uğramıyor. Devlet; vatandaşın bankalar tarafından soyulmasına göz yumuyor. Evet, kurulan düzende şansa – talihe yer yok. Fakat talihsizlikler ve felâketler de kaçınılmaz ölçüde iri ve kesin.
Kredi kartı kullanımı sıralamasında geride bıraktığımız ülkelerin hepsinde kişi başına düşen millî gelir tutarı, bizdekinden daha yüksek. Eğitim ve kültür seviyeleri de. Zâten eğitim ve kültür seviyesi yüksek olan toplumlarda çok az kimse, kazanmadan harcama veya kazancından fazla harcama eğiliminde olabilir.
FAYDASIZ DEĞİL !
Kredi kartlarının ekonomiye belli ölçüde bir canlılık getirdiği gerçektir. Kredi kartı olmasaydı; sanayici, tüccar ve esnaf gerçekten büyük sıkıntılar yaşayacaktı. Şimdi onlar için problem yok. Her şart altında, kredi ile sattıkları mal ve hizmetlerin bedellerini bankalardan tahsil edecekler. Bu şekildeki satışlar, kayıt dışı bırakılamayacağı için (vergi ödemekten kaçınmanın yollarını bilmeyenler), kazançlarının vergisini tam olarak ödeyecekler. Bu işten devlet de kârlı çıkacak. Buna karşılık bankalar risk altında. Borçluları ve içerisinde bulundukları toplumu ise risk denilen muhtemel olumsuzlukların ötesinde, gerçek tehlikeler bekliyor.
Bankalar, âdeta sokaktan çevirdikleri insanlara zorla kredi kartı veriyorlar. Düşük limitli kartlarda bir problem yaşanmayınca, limitler 5-10 milyara yükseltiliyor. Kredi kartı sahipleri artık ihtiyaçlarını değil, beğendikleri her şeyi satın alma alışkanlığını kazanıyorlar. Daha sonra mal alımları ile birlikte, hizmet alımları, tatil seyahatleri ve eğlenceler için de kart kullanılıyor. Kimi kişiler, alış-veriş yaparken doyumsuz hazlar yaşıyorlar. Kimileri de nasıl olsa cebimden para çıkmıyor diyerek ve de: günün birinde lâzım olur düşüncesiyle sekiz adet tenis raketi, bir düzine boks eldiveni ve… ne bileyim… uçak lâstiği vesâire… alıyor. Para puan, Chip para ve diğer cazibelerle kredi kartı kullanımı teşvik ediliyor. Ödeme zamanı geldiğinde kart sahibi, meşru gelirleriyle karşılayamadığı borçları için gayri meşru ve/veya gayri ahlâkî yollardan para sahibi olmak yoluna gidiyor. Toplum için en büyük sosyal felâketin temelleri böylece atılmış oluyor.
BANKALARIN RİSKİ
Kredi kartı sahiplerinin hepsi ek gelir temin etmek için başka yollar kullanmak imkânına sahip değil. O zaman da bankalar için risk oluşuyor. Fiktif kârlar bilânçoları şişiriyor. Tahsil edilemeyen ana para ve faiz gelirleri, malî yapısı yeterli ölçüde güçlü olmayan bankacılık sektörünü yeni bir krizin eşiğine getiriyor.
İmar Bankası’nın tasfiyesi ile ülkemizde banka krizlerinin sona ermiş olduğunu düşünenler yanılıyorlar. Kredi kartları ile gerçekleşen 22 milyar dolarlık cironun önemli bir bölümü, bankaların sırtındaki risktir. Bu risk aydan aya 2, 4, 8, 16, 32 gibi geometrik dizi hâlinde büyüyor. Merkez Bankası’nın açıklamalarına göre halkımızın; ev, otomobil, ev eşyası vs. satın almak için kullandığı tüketici kredilerinin toplamı 4,5 katrilyon lira iken, kredi kartlarıyla kullanılan kredilerin toplamı 5,5 katrilyon liraya ulaşıyor. Tüketici kredilerinin kefaleti ve teminatı olmasına rağmen, kredi kartları ile gerçekleştirilen borçlanmaların kefili ve teminatı yok denecek kadar azdır.
Şüphesiz, kredi kartlarıyla oluşan borçların tamamı risk altında değildir. Risk, ilerideki yıllarda, yeni bir banka krizine yol açacak şekilde büyüyecektir. Gizli ve asıl tehlike ise, kredi kullananların ailede ve toplumda sebebiyet vereceği sosyal bunalımlardır.
REKLÂMLARIN YIKADIĞI
BEYİNLERLE NEREYE ?
Toplumu felâkete sürükleyen gelişmelerden biri de, üretmeden tüketmektir. Ürettiğinden fazla tüketmek de aynı felâketli sonuçları doğurur. Gelişmiş ülkelerin, azgelişmiş veya gelişmekte olan ülkeleri emperyalist düşüncelerle sömürmeleri için en uygun yol da budur: İnsanları tüketiciliğe teşvik etmek.
Klâsik iktisat teorilerinin kristalize olduğu ve bu teorilerin açıklandığı kitapların yazıldığı dönemlerde; Sonsuz olan ihtiyaçlarla sınırlı olan tatmin vasıtalarından söz edilirdi. O dönemler geride kalınca, tarifler eskidi, kavramlar yıprandı. Plâstik para denilen kredi kartlarıyla, tatmin vasıtaları âdeta sonsuz oldu. Kullan kullanabildiğin kadar… Şimdilerde; reklâm denilen beyin yıkama metotlarıyla hiç hesapta olmayan mal ve hizmetler, ihtiyaç hâline getiriliyor. Kredi kartı, işte bu şekilde, ihtiyaç hâline getirilmiş bir nesne.
Dikkat edenler fark etmişlerdir. Reklâmlarda belli edilmeden verilen mesaj: ‘Bizden alın’ yerine ‘Bunu da alın’ kalıbına yerleştirilmiştir. En gizli kalmış, en önemsiz bir mal veya hizmeti, en vazgeçilmez ihtiyaç kalıbına yerleştirebilenler, ‘En başarılı’ unvanına lâyık görülüyorlar. Kredi kartı düzenleyip, kullanmasını bilmeyenlerin eline tutuşturanlar… bu anlamda çok başarılılar. Ne yazık ki başarıları tebrik edilecek cinsten değil.