Ana Sayfa 1998-2012 Yeni Bir Medeniyetin Eşiğinde

Yeni Bir Medeniyetin Eşiğinde

Değişen ve gelişen 21. yy. dünyasında geleceğin tohumlarının atılması ve şekillenmesi, tartışmasız günümüzde başlayacaktır. Geleceğe talip olan Türkiye ve Türk Dünyası, pasifist politikalardan uzak, uzun vadeli, aktif dış siyaseti ve ideolojik örgüyü kurmak zorundadır. Türk Dünyası, olayların arkasında koşmaktan kurtulup, dinamik politikalar üretmek ve uygulamak zorundadır. Bu noktada “Türk Asrı-Medeniyeti”nin kuruluşu için, daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz cihanşümul Türk Milliyetçiliği mefkûresinin yapılanma gerekliliğini tekrar hatırlatmak istiyoruz. Türk Asrının yolunun, millî ideolojinin Türk Dünyası-İslâm Âlemi-tüm insanlık âlemine hitap edecek tarzda geliştirilmesi ve Türk devletlerinin ideoloji ihraç etmesinden geçeceği unutulmamalıdır. Mutlak gereksinim olan bu şartlara karşın; jeopolitik faktörler, değişen dünya dengeleri, enerji kaynaklarının dağılımı, yeni dünya düzeninin kurulmasında etken olacaktır. Görülen; yaşlanmış-atıl Avrupa medeniyetinin, geleceğe hitap edemeyeceği, moral-kültürel değerler açısından yetersiz kalan Amerika’nın kalıcı bir medeniyet olamayacağı; başkaca bir medeniyetin ise yakın olmadığıdır. Bu noktada tarih perspektifinden medeniyetlerin gelişmesi ve yaşaması için gerekli şartların analizlerinin yapılması yararlı olacaktır.

Medeniyet Üzerine:

Tarihte bilinen tüm medeniyetler kültür ve inanç temelleri üzerine kurulmuştur.

Medeniyetlerin oluşumunda etkili faktörler

Medeniyeti oluşturan çekirdek: Millî kültürü oluşturan toplum (millet), kültür ve inanç.

Medeniyetin gelişimi: San’at, bilim ve ekonomik güç, dinamik toplumsal-sosyal-düşünce yaşamı.

Medeniyetin oluşumu: Askerî güç, evrensel hitaplar, mensubiyet şuuru, etki sahasının varlığı,

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için tablonun açıklanması yararlı olacaktır.

Tarihte bilinen tüm medeniyetler millî kimlik etrafında ve mutlaka bir inanç sistematiği çerçevesinde gelişmiştir. Eski Yunan medeniyetinde Yunanlılar ve kendi dinleri, Roma medeniyetinde Romalılar ve inanç sistemleri, Bizans’ta Bizanslılar (eski Romalıların devamı) ve Hristiyanlık, Aztekler ve Mayalarda kendi toplumları ve inançları, Eski Mısır’da bölge Arapları ve dinleri, Hindistan ve Çin’de ulusal toplulukları ve kendi inançları medeniyetleri oluşturan çekirdeklerdir. Aynı örnekler son 1000 yıl içinde Avrupa’da oluşan medeniy etler için de söz konusudur. Keza millî tarihimizde gururla andığımız medeniyetlerin hepsinin oluşumunda millî kimliğimiz ve inanç sistematiğimiz hareket noktamız olmuştur.

Şüphesiz millî kültürün gelişimi ve devamında, yaşanan coğrafyanın önemli rolü vardır. Öte yandan inanç sistematiklerinin yaşanan tarih ve coğrafyada evrensel hükümler içermesi önemli bir faktördür. Millî bir kültür-inanç sistematiği olarak kalan; çevreye hitap etmeyen çekirdeklerden medeniyetlerin doğması mümkün olmamıştır.

Kültürün kurumsallaşması ile ortaya çıkan müesseseler medeniyetin oluşumunda önemli rol oynar. Tarihî bir gerçek olarak: Ekonomik güç oluşturamamış, kendi sanatını geliştirememiş, bilimsel atılım yapamamış hiçbir toplum medeniyet kuramamıştır. Diğer bir deyişle her medeniyet kendi sanatını, bilimsel atağını ve ekonomik gücünü beraberinde taşımaktadır. Edebiyat, görsel sanatlar, musikî her medeniyet için kendi özellikleri ile teşekkül etmektedir. Tüm eski medeniyetlerin kendilerine özgü yazılı-sözlü edebiyat ve diğer sanat eserlerine sahip olmaları bu savımızı kanıtlamaktadır.

Öte yandan toplumsal dinamizmin kaybolduğu, statikleşmenin başladığı durumlarda (toplumsal doygunluk) kültür, sanat ve düşünce alanında gerileme kaçınılmazdır. Geleceğe yönelik beklenti ve idealleri olmayan toplumların düşünce hayatında atılımların yenilenmesini beklemek boş bir hayal olacaktır. Millî kültür ve idealler her zaman gelişmeyi, gelecekten beklentiyi vaat etmek zorundadır. Bu gelişme arzusu ve beklentilerde toplumsal ekonomik arzular kadar, -hatta ondan da fazla olarak- toplumsal yaşamın yöneleceği ülküler rol oynayacaktır.

Güçlü ekonomiler olmaksızın medeniyetlerin oluşması da mümkün değildir. Millî benliğin dış etkilerden korunması ve millî kültürün hakim (ihraç edilen) hale gelmesinde en önemli faktörlerden biri, güçlü millî ekonomidir.

Gelişmiş millî kültür, sanat ve ekonomi, medeniyet için vazgeçilmezdir, ancak yeterli değildir. Coğrafyadan gelebilecek dış etkiler karşısında kendini savunamayan toplumlar medeniyet oluşturmada başarısız kalmaya mahkûm olacaklardır. Tüm medeniyetlerde askerî güç vazgeçilmez özellik olarak dikkati çekmekte; askerî gücün kaybolması ile ekonomi, medeniyetin çöküşünü hazırlamaktadır. Nitekim, Sicilya’da (Sirakusa’da) “Dairelerimi bozma!” diye haykıran; bu sebeple de Romalı bir asker tarafından öldürülen, Arşimed’in (M.Ö. 287-212) şahsında, kaybeden askerî gücü kalmayan eski Yunan medeniyeti olmuştur. Keza, gelişmiş kültüre ve bilgi-teknoloji birikimine rağmen, savunma gücünden yoksun Japon kültürünün, medeniyet oluşturma potansiyeli ve geleceği konusundaki endişeler bu görüşümüzü desteklemektedir.

Medeniyetlerin varlığının devam edebilmesinde önemli bir diğer faktör de tüm insanlığa hitap eden evrensel söylemlerin bulunması ve bu söylemlerin yayılabileceği etki sahasıdır. Dar bir coğrafyada sıkışmış, gelişme ve etki sahası bulamayan medeniyetlerde duraksama kaçınılmazdır. Evrensel değerler içeren millî idealler yabancı kültürlerde özlem yaratmadıkça kalıcı medeniyetlerden bahsetmek mümkün değildir. Farklı kültürlerden gelen toplulukların hakim kültürü kabul etmeleri; diğer bir deyişle hakim kültüre mensubiyet şuurunun artması, medeniyetin geleceğinin teminatı olacaktır.

21. yy’da medeniyetin durumu ve geleceği: Yeni bir milenyuma girdiğimiz şu aylarda, tüm dünyada medeniyet açısından sıkıntılar yaşanmaktadır. Hemen belirtelim ki; globalleşen dünyada evrensel kültürden bahsetmek gerçeklerin külle kapatılmasından başka bir şey değildir. Artan telekomünikasyon ve bilgisayar teknolojisi, özde, hakim kültürlerin etki sahasını artırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Nitekim, günümüzde yukarda bahsettiğimiz medeniyet kavramı içinde bu gün dünyada sadece iki medeniyetten bahsetmek doğru olacaktır. Bunlar Hristiyanlığı temel alan Amerikan ve Avrupa medeniyetleridir. Yakın gelecekte bunlara rakip olacak potansiyelde bir kültür de henüz gözükmemektedir. Ancak yaşlanmış, diğer ülke ve kültürlerce şüpheyle karşılanan Avrupa medeniyeti etki sahasını kaybetmiştir. Giderek daha da yaşlanmakta ve yıpranmaktadır. Almanya’nın etrafında toplanan Avrupa Birliği olgusu bu medeniyetin kendini yenileme çalışmasından başka bir şey değildir. Ancak evrensel boyut taşıyan söylemlerinin olmaması, geçmiş yüzyıllardan gelen sabıkaları, geleceği hakkında endişelere yol açmaktadır. Kanaatimiz 21. yy’ın sonlarında Avrupa medeniyetinin gerileyeceği ve tarihe mal olacağıdır. Zira Avrupa medeniyeti, ne yeterince etki sahasına sahiptir, ne de evrensel ideoloji boyutunda araştırmalar içerisindedir. Günümüzde AB tarafından 3. dünya ülkeleri ve Orta Asya’ya yönelik olarak yürütülen etki sahasını yayma çalışmaları ise, yüzlerdeki gülümseyen maskelere karşın; arkada görülen sabıkalı sömürgeci kimliği nedeniyle başarısız kalmaya mahkûmdur.

Amerika ise, insanlığa müreffeh yaşama dışında vaad edeceği başka bir şey olmadığından, er geç kendi iç dinamikleri ile uğraşmak zorunda kalacaktır. Millî kültürün bulunmadığı; insanların birbiriyle anlaşamadığı bir toplumun millet hâline gelmesi ve bunu ilânihaye devam ettirmesi mümkün değildir.

Geçmişte medeniyet yaratmış ve hâlen potansiyeli olan ülkelere gelince: Rusya ve Çin ciddî sosyal problemlerle karşı karşıyadır. Etki sahalarının bulunması ve geçmişten gelen birikimlerine karşın; geçen asırda yaşadıkları yoğun sosyal problemler nedeniyle yakın gelecekte yeni bir medeniyete beşiklik yapmaları zordur. Japonya gelecek için böyle bir potansiyele sahiptir. Askerî gücünü oluşturduğu takdirde çok ciddî bir odak olabilir. Hindistan ve Pakistan’ın büyük nüfus potansiyellerine ve kültürel birikimlerine karşın; millî ideallerdeki yetersizlikleri ve medeniyet oluşturmadaki deneyimsizlikleri nedeniyle yakın gelecekte etken olmaları beklenmemelidir.

Arap ülkeleri ise ne kendi millî kültürlerindeki sorunları halletmişlerdir, ne de evrensel söylemlere sahiptirler. Avustralya kapalı bir kutu hâlindedir. Etki sahası yok denecek kadar azdır. Millî kültürün varlığı dahi sorgulanabilir. Orta ve Güney Amerika ise bunalımlı sosyal yapıları, devlet-medeniyet kurmadaki deneyim eksiklikleri, bulundukları etki sahası nedeniyle en azından 100 yıl daha benzer sorunlarla uğraşacaktır.

Türk Dünyasının Durumu: 21. yy. medeniyetini kurmaya aday tek toplum Türk Dünyasıdır. 1000’lerce yıllık geçmişe dayanan toplumsal yapı, güçlü ve tüm insanlığa hitap eden inanç sistematiği, zengin kültür ve devlet-medeniyet kurma deneyimi, sanat-bilim-düşünce birikimi ile yeni medeniyeti kurmaya en büyük aday durumundadır. Toplumsal yapı yeni medeniyet kurmaya hazırdır. Millet olarak tarihte en fazla devlet- imparatorluk ve medeniyetler kurmuş olmamız, gelecek için önemli bir avantajdır.

Kültüründen ve inanç sistematiğinden gelen evrensel boyuttaki söylemler, fizikî savunma kapasitesinin yüksekliği ve “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar uzanan” doğal millî saha, tüm dünyada yaklaşık 3.5 milyar müslümanla ortak değer yargılarımız ve tarihten gelen avantajlarımız, Türk Asrı ve Türk Medeniyetinin temel dayanakları olacaktır.

Tanrı Türk’ü Korusun.
 

Orkun'dan Seçmeler

SÜRGÜNZEDE

Yakarış