NEYİMİZ kaldı vermeyelim, Kıbrıs mı? Kerkük mü? İstesek de veremeyiz, verdirtemeyiz iki Türk toprağını, yurdunu.
Kıbrıs Türkiye’nin, Türk yurdunun, Anavatanımızın nefesini teneffüs ettiği penceresidir. Kerkük, teneffüs edilen havanın geldiği, desteğin sağlandığı bahçesidir, arka değil ön bahçedir.
Kim istese istesin ne bu pencere kapanır, ne de bu bahçe terk edilir. Pencereyi açan, açık tutan, bahçeyi sulayan, koruyan o asil insanların inandıkları, inanıp benimsedikleri Türk olma şevk ve heyecanıdır.
Bu heyecan, bu direniş yıllar geçtikçe eksileceği yerde her gün artmakta, filizlenmekte, şahlanmakta. Kerkük’te 80 yıldır sönmeyen, söndürülemeyen Türklük ateşi Kıbrıs’ta RAUF DENKTAŞ’ın elinde Türk’ün gerçeklerini bükülmez kolu ile bütün dünyaya gösteriyor. İşte ver kurtulalım diyenleri, AB- şakşakçılarını, iş birlikçileri, kırmızı çizgilerin çiğnendiği zaman “öyle şey olmaz”, “yakından takip ediyoruz”, “hassasiyetle üzerinde duruyoruz” diyenleri, Annan deyip plânının içeriğini yutanları korkutan, şaşırtan ne sözler verildiğini kamuoyundan sakladıkları için kara kara düşündüren budur.
Kerkük bu millet tarafından unutulmaz, Kıbrıs hiçbir şekilde verilemez.
Ama endişelerimiz var, kaygılıyız, bizleri zor günler bekliyor.
AB kapısında Türk’e, kutsal Türk topraklarına zemin hazırlayanları, bu duruma getirenleri iyi tanımalıyız. Irak’ta siyasî Kürt tarihini iyi bilmeliyiz, çocuklarımıza içeriğinde Türk düşmanlığı olan, Sevr’i canlandıran 6., 7. ci ve daha önceki Avrupacı sözüm ona uyum paketlerini iyi anlatmalıyız. Türkiye ile bazı Avrupa ülkeleri arasındaki etnik çatışmaların farklılıklarını, nedenlerini ve sonuçları, doğan istekleri, coğrafî yapı lanmadaki değişiklikleri iyi değerlendirmeliyiz. Annan dayatmasının, paketin geçmemesinin yarattığı neticelerin getirdiği, getireceği telâfisi mümkün olmayan kayıpların ne olduğunu, durmadan usanmadan yazmalı, anlatmalıyız.
Almanya, Fransa veya İngiltere, hele hele ABD’de toprak bütünlüğü, toprak isteme, hak iddia etme kavgası, kan dökülmesi yok. O ülkelerde devletini küçük düşürecek, bayrağına iki metre bez diyecek, yere atacak kimse çıkmaz, çıkanların cezası da mükâfat olarak 6. cı paket olmaz.
Bizde, hoşgörülü Türkiye’de Mekke’yi, Medine’yi koruyan kutsal bayrağımızı, ecdadımızın kanları ile sulanan topraklarımızda yaşayanlar, adam yerine konulanlar yere attılar, toplantılarında, kongrelerinde, İstiklâl Marşı okumuyorlar, okumazlar. Ama biz İstiklâl Harbinde beraber savaştık, şehitler verdik. Şeyh Sait ve benzerlerini yok sayarak, Cumhuriyete ortağız diyebilmektedirler, hak iddia etmektedirler. Yılların politikacısı, bir zamanlar DYP adaylığına talip olan zat Malazgirt Savaşı eğer Kürtler olmasaydı kazanılamazdı, Kürtler Türklerden çok önce Anadolu’da yerleşmişler diyebiliyor. Türkiye birçok ülkeden farklıdır. Topraklarımızın bölünme, ayrılma konusu, tehlikesi vardır, federasyon tartışmaları bundan 20 yıl önce Irak’ta yoktu.
Kıbrıs, Kerkük vatanımızın bölünmez bütünlüğü, esenliği, Türk milletinin birliği, bekası için hayatî önem taşır.
Kıbrıs giderse Türkiye “NEFESSİZ” kalır.
Kerkük giderse Türkiye “PARÇALANIR”.
Ülkeyi nefessiz, parçalanma tehlikesi ile karşı karşıya bırakan yöneticilerin basiretsizliği yüzünden çevrelerindeki tarihî, siyasî gelişmeleri umursamayarak veya siyasî bir düşünceleri var olduğu için milletin aleyhinde önemli, hayatî kararlar alındı. Açıklamak zamanı değil diyerek milletten saklanmakta, hattâ BMM’sinde yeterli müzakere, tartışma yapılmadan böyle kararlar alınmaya devam edilmektedir.
Kürtler % 80 işlerinin kolaylaştığını ifade etmektedirler. Türk askeri girmediği için bayram yapıp, Türk bayrağını yaktılar. “Üzerinde hassasiyetle duruldu”!
Kerkük, adının ilân edilme aşamasında olan Kürt (federe) devletinin özgür bir devlet olması için önemlidir, Türk şehri Kerkük’ün işgali, uygulanan politikalar sonucudur. Bu sonuç son aşamaya gelmek üzeredir, tamamlanması da yıllardır yazdığımız, toplantılarda söylediğimiz gibi “DENİZLERDEN BU OLUŞUMA ÇIKIŞ YOLU BULMAK” içindir. Bu yol “MERSİN”dir. 1990’lardan beri MERSİN VE KERKÜK İŞGALE UĞRAMIŞ, militan Kürtler bilinçli olarak buralara yerleştirilmekte, desteklenmekte, yardım görmektedirler. Ticaretin yarısına yakını, Türk olan her iki şehirde de onların elindedir.
Kuruluş tarihi 1990, “Mersin Göç edenler Yardımlaşma Ve Dayanışma Derneği” faaliyette. Demek Körfez Savaşında, yalnız istikbali düşünülenler Güvenli Bölge içine alınmış, korunmuş, alt yapısının yapılanmasında zamanın iktidarının da küçümsenmeyecek katkıları, yardımı olmuş. Göç o dönemlerde başlamış, üç beş eşkıya düşüncesi içerisinde olanlar bu önemli gelişmeyi de görmemişler veya görememişler. Kerkük ve dış dünyaya açılma kapısı, KYP ve KDP tarafından seçilmiş ve MERSİN’e göç tıpkı Kerkük’e olduğu gibi teşvik edilmiş. Şeyh Sait torunlarının Türk şehri Mersin’de ne işi var, nasıl oluyor da oradan milletvekili seçiliyor? Barzanî’nin Kerkük’te işi ne? Kerkük’ün her yanında Kürt bayrakları “Kerkük Kürdistan’ın kalbidir” yazıları, Mersin’e Göç Edenler Derneği, politikacıların, Türkmen kuruluşunun mahmur bakışları arasında, biz olayları yakından takip ediyoruz şeklinde hiçbir yaptırımı olmayan demeçler veriliyor.
Binlerce yıldır o topraklarda yatan, Türkçe yazılan mezar taşlarından utansınlar.
Çok düşündürücü: Göç edenler kimlerdir, niçin geliyorlar, hangi maddî yardım ile iş kuruyorlar? Sormadık, soran da yok. Soranlar da milletvekillerinin hışmına uğramakta. Yıllar önce Kerkük’e gelenler gibi. Önümüzde olan gerçeklere bakınca, Kerkük’e para, Mersin’e çıkış yolu yani nefes alma kapısı, arkasından da “Büyük Kürdistan”.
Kerkük direniyor, 80 yıldır alt yapısı bozulmamış, direnci kırılmamış sapasağlam yerinde. Türklük şuuru dünden daha çok şahlanmış, haberler, görülenler halk arasında birleşme, kaynaşma sağlamakta, bugüne kadar elde edemedikleri siyasî kazanımlarının elde edilmesi için yollar aranmakta, yetersiz de olsa teşkilâtlanmalar, kadınlar, Türk analarının öncülüğü, Kerkük kızı Zehra’nın ruhunu şad edecek kadar sevindirici. Halk artık bedel vermeye hazır. Düşmanını, topraklarında gözü olanları ve uğurlarında çalışmayanları tanımaktadır. Yalnız kalmadıklarının şuuru içerisindedirler ama hiç kimseden de yardım beklememektedirler. O topraklarda devamlı yaşayan, kalan ve 30-35 yıldır eziyeti, cefayı çeken bir önderin ortaya çıkmasını beklemektedirler. Bu önderin ortaya çıkması RAUF DENKTAŞ’ın bükülmez kolunun taşıdığı MEŞALENİN TÜRKMENELİ’NDE DE DİKİLECEĞİ GÜNLER YAKINDIR. Türkmenler ölmedi, erimedi, ölmeyecek, dağılmayacak, Tanrı o toprakları MERSİN GİBİ TÜRK YARATTI, TÜRK KALACAKTIR.
Allah siyasîlerimize KIBRIS’IN penceresinden, ön bahçemiz olan KERKÜK’ün havasından teneffüs etmelerini nasip eylesin.