YAZI YARIŞMAMIZDA 1.LİĞİ KAZANAN YAZI
LİDER TÜRKİYE (NASIL OLMALI, NASIL OLABİLİR?)
Türkiye, Birleşmiş Milletler’e üye ülkeler içerisinde nüfus çokluğu sıralamasında 16’ıncı, coğrafî yönden dünyanın hemen hiçbir yerinde benzeri görülmeyen biçimde 8’i karada, 4’ü Karadeniz çevresinde ve biri de Kıbrıs’ta olmak üzere etrafı 13 ülke ile çevrili olup, komşu fazlalığı sıralamasında ise 4’üncü sıradadır.
1980’lerin ortalarında başlayarak uluslararası sistemde ortaya çıkan köklü değişiklikler, devletlerin çoğunu dış politikalarını ve bölgesel rollerini yeniden değerlendirmeye itti. Dünyanın en tehlikeli ve güç dengelerinin çok kısa sürede temelden değiştiği bölgelerine komşu olan Türkiye’nin 200 milyonluk Türk ve 600 milyonluk İslâm dünyasının karşılaştığı sorunlara çözüm olacak modelleri oluşturması “Lider Türkiye” olması ile mümkün olacaktır.
Üçyüz yıl önce, Alman merkantilist yazar Van Honigk şu yorumu yapıyordu;
“Bir ulusun bugün için kudretli ve zengin olup olmaması, gücünün ve zenginliğinin büyüklüğüne ya da sağlamlığına değil, esas olarak komşularının aynı şeylere kendisinden daha çok ya da daha az sahip olmasına bağlıdır.”
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programınca 130 ülkenin; doğumdan hayatta kalma ümidi, yetişkin okuryazarlık oranı ve fert başına düşen GSMH’sı esas alınarak yapılan “beşerî kalkınma” kıstasına göre aşağıdan yukarı doğru yapılan sıralamada Nijerya sıralamanın en altında, Japonya en üstünde yer alırken Türkiye’ye 72’inci sıra düşmüştür.
Türkiye’nin lider bir devlet olması yönündeki gelişmesi aynı zamanda yukarıda belirtilen “beşerî kalkınma” kıstası sıralamasında da Japonya’ya doğru yaklaşmasıyla paralellik göstermek zorundadır.
Bugün Türkiye’nin bulunduğu coğrafî bölgenin; tarihinde gösterdiği gibi, değişen stratejilerin düğümlendiği ve çevresindeki stratejileri de etkileyen jeostratejik bir konumda, bölgesel bir güç olması ile birlikte, önü kesilmez bir yolda LİDER TÜRKİYE olmaktır.
Lider Türkiye; çağdaş, üretken, gelirini adaletle paylaşan, insan haklarını ve demokratik özgürlüklerini tam olarak kullanan bir ülke olmalıdır. Türkiye, olanakları ve toplumsal dokusu ile bunu gerçekleştirecek güce sahiptir.
Türkiye’yi lider olmaya iten belirli nedenler şöyle sıralanabilir;
1- Türkiye, Doğu Avrupa ve Batı Asya alt sistemleri ile Körfez, Doğu Akdeniz, Balkanlar ve Kafkasya bölgelerinin kesişme noktasındadır. Hem soğuk savaş döneminde, hem de bugün dünyanın bu coğrafî bölgesinde bir “mihver” görevi üstlenmiştir. Dolayısıyla, dünyanın bu bölgelerindeki köklü değişiklikler, Türkiye’nin durumundan etkilenmek durumunda kalacaklardır.
2- Soğuk savaş dönemiyle tam bir zıtlık içinde, Türkiye kendisini bir süper devlet ve ona sıkı sıkıya bağlı müttefikler yerine yeni bağımsızlığına kavuşmuş, küçük ve istikrarsız devletlerle sarılmış biçimde buldu. İki kutuplu sistem ve buna bağlı olan soğuk savaşın alışılmış “istikrarı” gitmiş, yerine sistemsizliğin belirsizliği gelmiştir. Bölgesel çok kutupluluğa yol açan görülmemiş gelişmeler içinde Türkiye, toprak büyüklüğü, nüfusu. konumu ve soğuk savaş döneminde kazandığı siyasal, ekonomik ve askerî deneyimlerine bağlı olarak birden bire büyük bir bölgesel güç durumuna yükseldi.
3- Türkiye’nin hiçbir doğrudan katkısı, çabası ve eyleme yönelik düşüncesi olmaksızın; tarih içindeki ömrünü tamamlayarak, hem Rusya’nın tarihinde hem de milletlerarası politika ile kuvvet dengesi münasebetlerinde yeni bir dönem açılarak, dünyanın yeni bir yapılanmaya doğru gitmesine neden olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin dağılmasıyla, Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’ye dil, kültür ve tarih bağlılığı duyan çok sayıda bağımsız devlet ortaya çıktı. Bu yeni devletler Türkiye’yi özellikle bağımsızlıklarının ilk yıllarında “modernleşme yolunda bir köprü” olarak değerlendirmeye başladılar. Balkanlarda henüz yeni çatışma ortamından çıkan Balkan ülkeleri ise, bir ölçüde dinsel yakınlığı kullanarak Türkiye’yi olası bir müttefik olarak görmeye başladılar.
Türkiye, özellikle son yılların siyasî ve ekonomik gelişmeleri göz önünde tutulduğunda, zaten komşu olduğu Balkan ülkeleriyle, Kafkaslarla ve doğu ve güney doğrultusundaki Müslüman ülkelerle doğrudan ve yakın ilişkiler içerisinde bulunmak durumunda ve kısmen de zorundadır.
Kafkaslarda yer alan Azerbaycan ile Orta Asya’da bulunan Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Özbekistan halklarının çoğunluğu ortak tarih, kültür, din ve dile sahip olduğumuz soydaşlarımızdır.
Kafkaslarda ve Orta Asya’daki bu beş cumhuriyet, daha ziyade kendi aralarında nispeten yakın ilişkiler kurabilen ve ulaşım yetersizliği nedeniyle bir bakıma dünyadan soyutlanmış ve sınırlarının içinde ve dışında Rusya’nın etkisinde bulunan, karada kilitlenmiş bir topluluk hâlindedir. Batı ile temasları ve serbest ekonomiye geçiş sürecinde Rusya’nın bölge üzerindeki denetimi ve baskı süresi, bölge gücü olan Türkiye’nin lider olma yolundaki başarısına bağlı olarak azalabilecektir.
Türkiye’nin kuzey bölgelerinde barış ve istikrar getirebilecek önemli bir gelişme Türkiye’nin öncülüğünde 25 Haziran 1992’de İstanbul’da imzalanan ve bugün; Arnavutluk, Ermenistan, Azerbaycan, Bulgaristan, Gürcistan, Yunanistan, Moldova, Romanya, Rusya Federasyonu, Türkiye ve Ukrayna’nın tam üye olduğu, Balkanlardan Kafkasya’ya kadar Avrupa’nın jeopolitik uzantılarında kurulan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’dür.
Örgütün Avrupa’yı yeni ve dışa kapalı oluşumlara bölmek yerine, üyelerinin daha sağlam bağlar ve daha istikrarlı bir biçimde Avrupa’nın yeni oluşacak yapısına entegre olmaları, Türkiye’nin lider devlet olması ile mümkün olabilecektir.
Balkan bunalımının karmaşıklığı ve içinde barındırdığı tehlikeler, Türkiye’yi bölgede daha etkin, bağımsız ve dengeli bir politika izlemeye itmektedir. Balkan yarımadası Türkiye’nin Avrupa’ya açılan kapısıdır. Balkanlarda takriben 10 milyon Müslüman nüfus vardır. Bu bölgeler beşyüz yıl kadar Osmanlıların yönetiminde kalmıştır.
Anadolu, Boğazlar ve Balkan yarımadasından meydana gelen coğrafî bölge, önemi ve özellikleri değişmeyen jeostratejinin temelini oluşturur. Coğrafyanın bu özelliği, Dayton Anlaşmasının uygulanması ve daha sonraki aşamalarda Sırp direnişinin canlanması ve büyümesi, Türkiye’nin lider devlet olmasıyla yakın ilişki içerisinde olacaktır.
Yunanistan’la aramızda olan karasuları sorunu, hava sahası sorunları, kıt’a sahası sorunu, Ege’nin doğusundaki adaların asker ve silâhtan arındırılmış statülerinin Yunanistan tarafından ihlâli sorunu, Batı Trakya’daki Türk azınlığı sorunu ve Kıbrıs sorunu aramızdaki önemli sorunlar olup, Yunanistan tarafından ülkemize yönelecek her türlü tertip ve oyunların bertaraf edilmesi de Türkiye’nin lider devlet olmasını zorunlu kılacaktır.
Öte yandan, kökten dinci akımların kaynağı olan İran’ın Türkiye’ye karşı hasmane tutumu, terörü el altından destekleyen ve teröristleri topraklarında barındıran Suriye’nin Hatay dâvasını sıcak tutması ve gelecekte Türkiye’nin ulusal egemenliğine müdahale niteliğindeki su sorununu ortaya çıkarması, Türkiye’nin lider bir devlet olarak bu ülkelerdeki gelişmeleri yakından izleyerek olası tehditlere karşı daima uyanık ve hazırlıklı bulunmak zorunluluğunu ortaya koymaktadır.
Bugün, değişen stratejiler ve sorunlarla çevrili Türkiye’nin lider devlet olması; her şeyden önce cumhuriyetin temellerini oluşturan Atatürk ilkelerine ve onun kurmuş olduğu demokratik lâik düzene milletçe sahip çıkmaktan geçer. Lider Türkiye, dünyanın Hristiyan/Müslüman çizgisinde kutuplaşmasını da yumuşatacaktır. Lider Türkiye; çağdaş, üretken, gelirini adaletle paylaşan, insan haklarını ve özgürlüklerini tam olarak kullanan, barış içinde bir ülke olarak, parlak geleceklere lâyıktır. Olanakları ve toplumsal dokusu ile bu atılımı gerçekleştirecek güce sahiptir. Bu, önü kesilmez bir yoldur.
YAZI YARIŞMASI 2001’İN BİRİNCİSİ:Dr. Attilâ TANRIVERDİ
(Orkun)
1949’da Kırıkkale’de doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni 1973’te bitirdi. İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Türkiye’de Tütün Endüstrisi” konulu teziyle doktorasını tamamladı (1991). Millî Güvenlik Akademisi 43. dönemini bitirdi.
1974’te Tekel’de müfettiş yardımcısı olarak başladığı meslek hayatında müfettişliğe ve daha sonra başmüfettişliğe yükseldi (1992). Bu arada meslekî inceleme ve araştırma yapmak üzere bir yıl süre ile İngiltere’de bulundu.
Evli, iki çocuk sahibi olup İngilizce bilmektedir. Hâlen Tekel Teftiş Kurulu’nda başmüfettiş olarak görev yapmaktadı